Başbakan’la ilgili çizdiği ‘kedi’ karikatürü ile ünlenen Musa Kart’a Dünya Karikatürcü Hakları Örgütü (CRN), Dünya Cesaret Ödülü verince Vatan’da Mustafa Mutlu, Musa Kart’a ödül getiren sürecin komik olduğunu, bu sürece kahkahalarla gülmeden edemediğini, Musa Kart’ın da kendisini dava eden ve ceza almasını sağlayan Başbakan Erdoğan’a ödül vermesi gerektiğini belirten bir yazı yazdı..
Mustafa Mutlu’nun yürekten düşüncelerine katılıyorum. Katılmadığım ‘Musa Kart kardeşimiz yüzlerce karikatüristimiz gibi ‘sıradan’ bir fikir emekçisiydi, meşhur kedili karikatürü çizene kadar...’ derken ‘sıradan’ sözcüğünü kullanması.
Musa Kart ‘kedi’ karikatürü olayına kadar Cumhuriyet okurları ya da karikatür cemaati dışında fazla tanınmıyor olabilir. Ancak tanınmaması onun ‘sıradan’ bir karikatürist olduğunu göstermez. Musa Kart, Fikret İlkiz’le birlikte katıldığı Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’ndeki panelde Başbakan’ın İmam Hatip Liseleri konusundaki politikasını eleştirmek için çizdiği karikatürün en kötü karikatürlerinden biri olduğunu söyledi. Katılıyorum, Musa Kart’ın ‘kedi’ karikatüründen çok daha güzel karikatürleri var.. Geçmişe kısa bir bakış yapan, Musa Kart’ın asla ‘sıradan’ bir karikatürist olmadığını anlar..
İlk iki ay..
Philadelphia Çocuk Hastanesi ve iki üniversitenin 653 yetişkin üzerinde yaptıkları araştırmaya göre, yeni doğan bir bebek ilk hafta içerisinde hızla kilo almışsa, o kişinin ileriki hayatında şişman olma olasılığı çok yüksek. Bu nedenle doktorlar ilk altı ay mutlaka anne sütü öneriyor. Bunun nedeni anne sütü ile beslenen bebeklerin daha yavaş kilo almaları.. O halde ne yapıyorsunuz? Gidip doğum kayıtlarınıza bakıyorsunuz. Eğer ilk aylarda hızla kilo almışsanız şişmanlığınızın kaynağına ulaşıyorsunuz. Eğer ilk aylarda hızla kilo almamışsanız ve hálá fazla kilodan şikayet ediyorsanız.. Yanıt basit: Boğazınıza dur demelisiniz..
Mağdur yaratan mağdur olur..
Meltem Karateke, Türkiye’nin en ‘titiz’ konferans düzenleyencisi İmi Konferans’ın sahibi. Meltem işini son derece iyi yapar, en iyisinin olması için kendini parçalar, konferans katılımcılarının ‘tatmin olmuş’ bir şekilde konferanstan ayrılması için canını dişine takar.
Meltem, ‘Müşteri sadakati konusunda ‘Guru’ Harry Beckwith’i Türkiye’ye getiriyorum, o gün düzenleyeceğimiz bir saatlik ‘Derin Sadakat’ panelini yönetir misiniz hocam’ deyince bir an duraklamadan kabul ettim. Panelin konuşmacıları Serdar Erener ve Balçiçek Pamir’di..
Panelden bir hafta önce Serdar Erener ve Balçiçek Pamir’le bir akşamüstü Vouge’da buluşup kimin ne konuşması gerektiği konusunda anlaştık. Panel benim sorduğum sorularla başlayacak, daha sonra da yine karşılıklı sorularla ilerleyecekti. Panelde ‘Sadakat diye bir şey var mı? İnsanın sadakat gereksiniminden söz edebilir miyiz? Kadın, erkek ve gençler hangi markalara sadık?’ gibi konuları sorgulayacaktık.
Panel günü geldi. Sabah Harry Backwith üç buçuk saat süren konferansını verdi. Yemekten sonra sıra ‘Derin Sadakat’ paneline geldi. Salonda yaklaşık 400 kişi var. Serdar’ı bir yanıma, Balçiçek’i diğer yanıma aldım ve panelin ilk sorusunu Serdar’a sordum. Serdar konuşmaya bir başladı, susmak bilmedi. Her zamanki samimi üslubuyla güzel şeyler anlattı.. Bir ara Lovemarks kitabına dalıp neredeyse tamamını özetledi. Yine de konuşma uzayınca salonda biraz huzursuzluk, sıkıntı belirtileri başladı. Suç biraz da bende tabii ki.. Ne yalan söyleyeyim, ‘ha bitirdi, bitirecek’ derken bir türlü Serdar’ın konuşmasını bölemedim, Balçiçek’e de ayıp ettim. Bir saat geçmişti ki arkalardan bir kadın ayağa kalkıp, ‘Lütfen sayın başkan biraz da Balçiçek Pamir’i dinlemek istiyoruz’ deyince salonda buz gibi bir hava esti. Ancak kısa bir süre sonra salon kendini topladı ve Serdar’ın konuşmaya devam etmesi için alkışlamaya başladı..
Neden? Hani herkes yorulmuş ve sıkılmıştı, huzursuzluk belirtileri vardı. Niye salon birden Serdar’a sahip çıktı. Yanıt basit, toplumun önünde Serdar’ı fırçalayan kadın Serdar’ı mağdur duruma düşürmüştü. Türk ortak aklı kısa sürede mağdurdan yana çalıştı.
Balçiçek uzun süre konuşup salonu yorsa, biri çıkıp ‘Serdar’ı istiyoruz’ dese yine aynı şey olur, salon bu kez Balçiçek’e sahip çıkardı.. Bunun adı ‘Mağdura Sahip Çıkma’ psikolojisi.. Anayasa Başkanı Mustafa Bumin Başbakan’ı milyonlarca kişinin önünde fırçalayınca da çalışan süreç bu, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök hükümete ültimatom verince de.. Özet: Mağdur yaratan, mağdur oluyor. Ertuğrul Özkök’e katılıyorum. Türban konusu şu gün refaranduma gitse banko yüzde 50’den fazla ‘evet’ oyu alır.