Niçin köşe yazarı okursunuz? Belki de soruyu şöyle sormam lazım. Sadece haberlerden oluşan bir gazeteyi alır mısınız? Nereden çıktı bu soru diyorsunuz değil mi? Bazı köşe yazarı arkadaşlarımızdan çıktı..
Diyorlar ki köşe yazarlarına gazetelerin gereksinimleri yokmuş.. Kesinlikle katılmıyorum. Köşe yazarlarını reddedenler, sizi tanımayanlar.. Siz köşe yazarı okumaktan hoşlanıyorsunuz.. Köşe yazarı tercihleriniz değişik olabilir ama köşe yazarı okumaktan hoşlanmadığınızı söylerseniz, yalan söylersiniz.
Köşe yazarları Türkiye’de ‘haber-eğlence’ pazarının’ ürünü.. Değişik türleri var.. Kamuoyunu ilgilendiren konularda ‘akıl hocalığı’ işlevini yerine getirenler, uzmanlık gerektiren konularda bilgi gereksinimini karşılayanlar, ‘tanıklık’ edenler, yorumlayanlar, eğlencelik yazılar yapanlar..
Köşe yazarları ne tür olurlarsa olsunlar, sizlerin içindeki ‘gizli otorite arayıcı’ya hizmet ediyor.. Köşe yazarları bilimsel bilginin kendisinden çok ‘Ahmet Bey, Gülçin Hanım ne diyo’ya önem veren sizlerin ürünü.. Bu nedenle bu dünyada da ünlü olmak, ünlü gibi davranmak, ‘marka olmak’ önemli..
Sizlerin bir 25 yıl daha bilimsel bilginin kendisine önem vermeniz mümkün mü? Hayır.. Bir konunun haberini okusanız bile ‘biri onaylasın da emin olayım, anlayayım’ gereksiniminiz bir 25 yıl daha sürer..
Yani.. Gazeteler köşe yazarsız olur diyenler yanılıyor.. Köşe yazarsız olmaz! Köşe yazarları gerekli şarttır. Peki yeterli şart mıdır? Değildir..
Anneleri üzmesek..
Yumoş’lu Omo’nun reklamına dayanamıyorum. Oğlan çocuğu annesinden ayrılacağı için çok üzgün. Yürk parçalayıcı bakışlar.. Omo Yumoş ona annesi gibi kokan bir nesne öneriyor.. O da elinde annesini anımsatan Omo Yumoş kokulu nesneyle rahata kavuşuyor. Hatta o ‘nesneyle’ neşe içinde okula gidiyor. Oma reklamı çocukların takıntı nesnelerinden yola çıkan bir çekicilik içeriyor. Bu anlamda psikolojik çözümleme mükemmel. Ancak çocuğun halleri beni çok üzüyor.. Anneleri de.. Anneleri bu kadar çok üzmesek.. Üzmenin de bir sınırı olsa..
TRT ya eleştirsin ya özelleşsin..
Salı günü ‘TRT gerektiğinde hükümeti, gerektiğinde devleti eleştirmeli, sahibinin sesi olmamalı, eleştirmeli’ diye yazdım.. Gelin bir örnek vereyim.. İsveç’te her yıl trafik kazalarında kaç kişi ölüyor, biliyor musunuz? Sadece 63 kişi.. Ama İsveç’in kamusal kanalları STV1, STV2 bu rakamı fazla bulup hükümete önlem alması için yükleniyorlar, sürekli eğitim ve tartışma programları yayınlıyorlar. Türkiye’de ise trafik kazasında ölenlerin sayısı her yıl ortalama 4500 kişi.. Savaş gibi..
Her yıl onlarca Mehmet Tacettinoğlu’nu akıl almaz ihmaller, yüzlerce Mehmet Tacettinoğlu’nu denetim yetersizlikleri, binlerce Mehmet Tacettinoğlu’nu sürücü saldırganlıkları nedeniyle kaybediyoruz. TRT’de çıt yok. TRT sadece o bakanlığın bu bakanlığın modası geçmiş eğitim filmlerini yayınlıyor. ‘Trafik kuralların uyalım, uymayanları uyaralım’ gibi hiçbir etkisi olmayan kampanyalara çanak tutuyor. TRT eleştirmeli, suçluları teşhir etmeli, hükümetten ‘mıcır’ dökülmüş yolda niye yeterince işaretleme yapılmadığı için hesap sormalı.. ’Ama nasıl olur.. TRT bu, devlet kanalı’ demeyin.. TRT ‘devletin sesi’ kanalı değil.. ‘Kamu çıkarı’ kanalı.. Kamunun trafik kazalarında ölmemesi kamunun çıkarına.. O halde TRT nerede? Satın TRT’yi..
Baydı..
Tuğçe Kazaz’la Yorgos Seitaridis’in evliliğinin gündemi işgal etme biçimi ve büyüklüğü baydı.. Sanki Yunanlı Damat, Türkiye’nin en önemli sorunu.. Sanki Başbakan’ın kızı Yunanistan’a gelin gidiyor.. Kim bu Yorgos Seitaridis.. Bir filmde birlikte oynamışlar.. Peki Tuğçe Kazaz kim? Türkiye bilmem kaçıncı güzeli.. Kenan Doğulu’nun sevgilisi, Mithat Can’ın sevgilisi.. Pardon.. Pardon önemliymiş, kaçırmışım..