Yerinde Olsam’ı en sevdiğim sinema salonu Gmall’da izledim. Gmall’un rahat ve huzur veren salonunun keyfini bir yana bırakacak olursam, iki saat on dakika süren film de oldukça keyifliydi.
Oyuncu seçimine diyecek yok, yönetmene diyecek yok. Curtis Hanson, romandan uyarlanan bir senaryoyu elinden geldiğince dokunaklı işlemiş işte. Ama filmin sonunda bıraktığı duygu sentetik bir duygu. Bunun nedeni de, bu tür filmlerdeki formüller.
Maggie (Diaz) vurdumduymaz, aklı havada, model olmaya çalışıyor. Çok seksi, çekici ama cahil. Ablası tam tersi bir kişiliğe ve fiziğe sahip Rose (Colette). Çok başarılı bir avukat, sorumluluk duygusuna sahip bir kadın. Ama çekicilik açısından sorunlu. Böylesine iki zıt karakterin çatışmasından doğan formül bir öyküyü izlemek keyifli olmaz mı! Üstelik daha filmin ilk on beş dakikasında Maggie, Rose’un sevgilisiyle yatarsa, Rose da onu evinden kovarsa, Maggie de Florida’ya daha önce yüzünü bile görmediği anneannesinin (MacLaine) yanına taşınırsa...
Keyifli olur ama formül açığa çıkmışsa filmi izlerken oluşan sentetik duygular filmi izledikten sonra keçi boynuzu yemiş etkisi yaratır. Yerinde Olsam’da sorun bu işte. Formül birtakım aykırı olaylarla farklı formül haline getirilmeye çalışılsa da, özünde aynı formül işte. Aslında aykırı dediğim nokta da bir çeşit formül. Kız kardeşinizin evlenmeyi düşündüğünüz adamı elinizden aldığını düşünsenize. Ne yaparsınız? Namus cinayeti olur mu? Neden? Tam tersi olsaydı? Erkek kardeşiniz sevgilinizi elinizden alsaydı? Çok ilginç bir toplumuz değil mi? Namus kavramı koromozom yapısına göre değişiyor.
Neyse hiç bu konuya girmeyelim, son sözü söyleyelim. Film bir yönetmen filmi olsa da Cameron Diaz’ın çok iyi bir oyunculuk sergilediğini söylemek mümkün. Yıllar sonra Shirley MacLaine’i beyazperdede görmek çok hoş. Gidelim mi?
Shirley MacLaine’li Sevgi Sözcükleri filmini anımsamak isteyenler, Yerinde Olsam’ı kaçırmasalar çok iyi olur. Diğerleri için kararsızım. Gitseler de olur gitmeseler de...
Filmle ilgili anlamadığım bir nokta var. ’In her shoes’ filmin İngilizcesi. Yerinde Olsam güzel bir çeviri ama İngilizce’deki çift anlamlılığı içermiyor. Filmin içinde de ilginç bir nokta var: Her iki kardeşin ayakkabı numaraları aynı ve Rose’un çoğu kadın gibi ayakkabı takıntısı var. Güzel ayakkabıların onu güzel kadınlarla algısal olarak eşitlediğini düşünüyor. Maggie de sürekli Rose’un ayakkabılarına sarkıyor. Ama ortaya net bir anlam çıkmıyor. Benim kaçırdığım bir şey mi var? Yoksa sorun yönetmende mi?
Bütün türküleri Zara mı söylese ne
Bu Toprağın Türküsü’ndeki jüri üyeliğim beni türkü manyağı yaptı. Geçen haftayı sadece türkü dinleyerek geçirdim. Tabii ki Zara’nın 2 CD’den oluşan Zamanı Geldi adlı albümünü de dinlemeyi ihmal etmedim. Zara’nın albümü zarfıyla, mazrufuyla gerçekten de çok etkileyici bir albüm olmuş. Niye yalan söyleyeyim, türkülerden oluşan ilk albümü dinledikten sonra bir an içimden şu düşünceyi geçirdim: ‘Tüm türküleri Zara söylemeli!’ Ya da şöyle söyleyeyim; Zara’nın albümündeki türkülerin düzenlemelerini kim yaptıysa, tüm türkülerin düzenlemelerini o yapmalı. Bakın o zaman türkü nasıl ‘trend’ oluyor!
Tamam belki biraz abartıyorum ama ne dediğimi anlamak, Zara’nın son albümünün değerini görmek için alın, mutlaka dinleyin. Mapushane İçinde’yi, Kırklar Semahı’nı, Yandı Bağrım’ı, Müdür Beyin Yeşil Kürkü’nü... Zara türkü söylemiyor, türküleri konuşturuyor.
İkinci CD nostaljik bir CD. Zara 70’li yılların çok bilinen şarkılarını; Beni Unutma’yı, Tükeneceğiz’i, Baharda Kuşlar Gibi’yi kendi yorumuyla, akustik piyano eşliğinde söylemiş. Canlı canlı kayıtları yapılmış, albüm haline getirilmiş. Zara’nın sesi 70’li yılların pop şarkılarına da çok güzel gitmiş. Ceyhun Çelik de piyanosunu konuşturmuş. Ortaya tadından yenmez başka bir albüm çıkmış.
Şimdiii... Soruna gelelim. Anlaşılıyor ki Zara’nın sesi iyi, ses eğitimi iyi, müzik eğitimi iyi, ekibi sağlam. Daha önce çıkardığı Türk sanat müziği albümünü ben dinlemedim ama, öve öve bitirilemiyor. Zara her tür müziği hakkıyla söylüyor. Peki Zara ne sanatçısı olarak görülmek istiyor? Ses sanatçısı mı? Hani her şeyi yorumlayan.
Birini seçse daha iyi olmaz mı? En azından müzik market raflarına albümleri dizen satış elemanlarına yardımcı olmak için. Her şeyi söyleyen bir sanatçının albümlerini nereye koysun şimdi bu çocuklar?
Televizyona kafa tutan müthiş komedi
Salı gecesi BKM’de izlediğim 27 Numara, türler içine hapsedilemeyen bir oyun. Absürd desem absürd değil, vodvil desem vodvil değil, doğaçlama desem doğaçlama değil, epik desem epik değil... Bıraktım tür tahminini, sadece çok komik bir oyun diyorum. Ama çok zekice kurgulanmış bir komedi. Trendlerden beslenen, üstelik televizyon popüler kültürüyle iç içe geçerek televizyona kafa tutan bir oyun. En önemlisi de yıllar içinde özü itibarıyla geleceğe taşınabilecek bir oyun.
27 Numara, biri kadın üçü erkek dört kişinin ellerindeki aynı türden çantalarıyla bir apartman dairesinde buluşmalarıyla başlıyor. Biri pezevenk, biri jigolo, biri entel inzivacı, diğeri bir futbol spikeri... Kısa süre sonra devreye bir de apartmanın kapıcısı giriyor. Dört kişi aralarında hesap kesiyor. İşler karışıyor, karşıyor hatta o kadar karşıyor ki, bu kez devreye öteki dünyanın hesap kesicileri giriyor. Ortaya çıkan komedi tadından yenmiyor. İki saat sürekli gülüyor, bir yandan da oyunu yorumlamaya çalışıyorsunuz.
Oyundaki tek sorun, çok kısa süreli duraksamalar. Oyunun sahneye konuşundan kaynaklanan küçük duraksamalar, oyunun sonuna doğruyu tempoyu düşürüyor. İzleyicinin soğumasına yol açıyor. Sonraki oyunlarda sarkan kısımlara tedavi uygulanacağına eminim.
Oyunda yıldızlaşan çok oyuncu var. Başta Murat Akkoyunlu, müthiş oynuyor. İnanılmaz bir komedi oyuncusu. Hakan Bilgin, Doğa Rutkay, Yosi Mizrahi oynadıkları karakterlere hakkını veriyorlar. Uğur Uludağ ise 27 Numara’daki yazarlığı, yönetmenliği ve oyunculuğu ile çok farklı bir ‘tiyatro beynine’ sahip olduğumuzun müjdesini veriyor. Diyorum ki: ‘Uğur Uludağ’a dikkaaaaat. 27 Numara mutlaka izlenmeli.’
CUMA İTİRAFI
Kocasının Fıstığı; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 28; İl: İstanbul
Beş yıllık evli olmamıza rağmen eşimin mahrem yerine ne bakabiliyorum, ne de dokunabiliyorum. Okuduğum itiraflarda oral seksten anal sekse kadar pek çok şey var. Bunları ne aklım, ne de midem alıyor. Bazen düşünüyorum da, ben çok şey mi kaçırıyorum acaba?
Yorum: Şimdi ne diyelim. Beyefendiye sormak lazım. O bir şey kaçırdığını düşünmüyorsa sorun yok. Düşünüyorsa kimin neyi kaçıracağını zaman gösterir. Haksız mıyım?
CUMA Lakırdısı
‘Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.’ (Mevláná)
CUMA TAKINTISI
Dr. Erdal Atabek, eleştirel düşünebilen çocuklar yetiştirmeyi amaçlayan anne babalar için Başarı Adım Adım isimli bir kitap çıkarmış. Piyale Madra da içine çok hoş karikatürler çizmiş. Hafta sonu ‘Çocuğumu nasıl yetiştireceğim?’ kaygısıyla geçecekse, Atabek’in kitabı takılacak bir kitap. Takın...