Sizin için bazen kendimi feda ediyorum, kıymetimi bilin. Nalan’ın yeni albümü çıkmış. Erol Köse yapımıdır, en azından dinlenebilir falan diye aldım.
Hani dinleyeyim de size de bilgi vereyim diye. Şu sıralar tatilden falan dönüyorsunuzdur, yolda dinleyecek albüm falan arıyorsunuzdur diye... Kızcağızı bir kere dinledim, ikincisine elim pardon kulağım gitmiyor. Albümün içinde pop, arabesk, popbesk, popara her şey var. Ses yok, müzik yok... Bazı şarkılar Serdar Ortaç’ın yerinde oynayan Kutsi’nin şarkılarıymış. Yıkıldım... Yanlış anlamayın ‘Ne oluyoruz, kültür erozyonunun da bu kadarı kalbe zararlı ’ diye değil. Nalan’ın ‘Tövbeler Olsun’ yorumunu dinleyince yıkıldım. ‘Tövbeler Olsun’a yapılan eziyetin bu kadarı da fazla be Orhan Abi. Aynı şey Gülden Karaböcek için de geçerli. Nalan ‘Kırılsın Ellerimi’ de söylememiş, resmen eziyet etmiş. Neyse siz bana bakmayın, bu işten anlamadığım kesin. Bu köşede Gülşen’in ‘Of Of’ albümünü de yerden yere vurmuştum, albüm gitti son yılların en çok satan albümü oldu. Ooof ooof... Çıra gibi yanıyorum... Ooof... Ooooof.
Hacivat-Karagöz setinden İnegöl köfte notları
Eskişehir’den gelip Bursa’ya girmek üzereyim. Saat akşamın yedisi falan. İstisnai yönetmenliğini Neredesin Firuze ile kanıtlamış Ezel Akay’ı aradım. ‘Orada mısınız?’ dedim. ‘Evet’ dedi. ‘Bursa’dan Orhaneli bir saat. Hava kararmadan gelirsen kurduğumuz şehri görürsün.’
Rotayı Orhaneli’ne çevirdim. Daha doğrusu çevirdiğimi sanıyorum. Bursa’nın çevre yollarında yüzyıldır bitmeyen altyapı çalışmalarının işaretlemesi tam anlamıyla fiyasko. Trafik keşmekeşi içinde her zaman yaptığım gibi yolları karıştırdım ve İzmir yoluna çıktım. Orada bir benzin istasyonuna girip yolu sordum. On kilometre kadar Orhaneli sapağını geçmişim. Geri döndüm. Uludağ’ın arkalarına, Orhaneli’ne doğru yönelmem saat sekiz sularını buldu.
OSMANLI’NIN KURULDUĞU TOPRAKLAR
Hava kararmaya başladı. Ormanın derinliklerine doğru inmeye başladım. İn yok cin yok. Yol dersen ciddi sorunlu. Hem virajlı hem delik deşik. Ortalıkta hafiften hafiften ‘Blair’in Cadısı’ atmosferi esmeye başladı. Doğru yolda ilerlediğimden de emin olmamaya başladım. Sarıldım telefona... Sinyal yok. ‘Ah Ezel’ diyorum içimden ‘Ah... Yolun böyle olduğunu söylesen girer miydim bu yola.‘ Girmezdim... Ezel, istisnai akıllı, söyler mi!
Orhaneli’ne vardığımda saat dokuz olmuş, hava iyice kararmıştı. Orhaneli, Osmanlı’nın kurulduğu topraklar. Orman içinde bir kasaba. Daha doğrusu köy kasaba karışımı bir şey. Meydandaki Karagöz heykelinin altında bir ben, bir arabam, bir de Karagöz efendi heykeli bekleşmeye başladık. ‘Acaba şurada bir Fatiha okusam sevaba girer miyim’ diye düşünürken beyaz bir minibüs geldi, beni arkasına taktı, orman yolunda ilerlemeye koyulduk. İki üç kilometre sonra Ezel Akay’ın son filmi için kurduğu devasa plato göründü.
EZEL AKAY ELEŞTİRİ OKLARININ HEDEFİ OLACAK
Ezel Akay ve Levent Kazak gece karanlığa daha fazla gömülmeden kurdukları çarşıyı, camii gezdirdiler. Heyecan içinde senaryoyu anlattılar. Osmanlı’nın kuruluş yılları... Hacivat ve Karagöz o yıllarda ince mizahlarıyla halkın eğlencesi. Ama Osmanlı’dan bugüne yansıyan Türk toplumu yanlış bir kuruluşun eseri olabilir mi? Hacivat ve Karagöz ruhunu öldürmesek daha iyi olmaz mıydı? Sınırlı bilgilerden anladığım bu. Ezel Akay bilinmez bir döneme hançeri saplayıp eleştiri oklarını da alacak gibi.
HALUK BİLGİNER VE BEYAZ PROVADA
Plato gezisi bitince ekibin bir bölümünün konakladığı TKİ’nin sosyal tesislerine gittik. Karagöz rolünü oynayacak Haluk Bilginer ve Hacivat rolünü üstlenecek Beyazıt Öztürk yemyeşil bahçede, bir ağacın altındaki masada yemek yiyorlar. Filmin diğer oyuncularından Şebnem Dönmez, Ayşe Tolga da orada. Senaryo danışmanı Ela Başak Atakan da ha doğurdu ha doğuracak ama görev yerinden ayrılamamakta kararlı.
Haluk Bilginer ve Beyaz’a prova yetmemiş, dinlenirken bile rol çıkarmaya çalışıyorlar. Filmin dili bugünkü Türkçe olmayacakmış. Daha iyi prova gerektiği konusunda hemfikirler. Ezel Akay da kısa sürede onlara katılıyor ve neyi niçin yapmaları gerektiği konusunda istisnai istisnai bilgiler veriyor. Bu arada filmde çocuklarına yer bulmaya çalışan Orhanelili ailelerle de ilgilenmeyi ihmal etmiyor.
BEYAZ, KÖFTEYİ ÇOK ÖVDÜ
Beyaz yediği İnegöl köfteyi anlata anlata bitiremeyince ben de köfte söylüyorum. Beyaz haklı. Orhaneli’de TKİ’nin sosyal tesisinde belki de yediğim en iyi İnegöl köfteyi yiyorum. Cuma Takıntısı’nda takılacak kadar var. Sonradan öğrendiğime göre Erzurum TKİ’den bir 300 kişi Orhaneli TKİ’ye sürülmüş. Onların sayesinde TKİ sosyal tesislerine canlılık gelmiş.
Ezel Akay ve ekibi 2.5 milyon dolar bütçeli filmi çekmeye başlamak üzereler. Ezel Akay ve Haluk Bilginer’in Bahçeşehir Üniversitesi İleri Oyunculuk Yüksek Lisans programından 13 oyuncu da filmde çalışıyor. Seti ziyaret nedenim biraz da bu bağlantı.
Gördüklerim, tanık olduklarım beni film hakkında daha da meraklandırdı. Şubat 2006’ya kadar nasıl bekleyeceğim bilmiyorum. Belki bir fırsat çıkarsa kaba kurgu maba kurgu izler miyim ki! Farklı bir film olacak galiba. İstisnai bir film...
Her ‘bestseller’ bize göre olmayabilir
Bu aralar Dharma yayınlarının kitaplarına taktım. Dr. Wayne W.Dyer’in Niyet Etmenin Gücü isimli kitabını okumaya çalışıyorum. ‘Okumaya çalışıyorum’ diyorum çünkü gerçekten okumaya çalışıyorum ama okuyamıyorum. Wayne amca niyet diyor, öz diyor, ruh diyor, özgür irade diyor, İncil’den alıntılar yapıyor ama bir türlü ne dediğini anlatamıyor. Ya da ben anlamıyorum. Bu kadar çok ruhani şeylerden söz etmek beni bozuyor da olabilir. Wayne biraz kadercilik de öneriyor gibi, Tanrı’ya inanın da der gibi. Neyse üzerinde ‘New York Times Bestseller’ yazmasına rağmen Wayne’nin kitabını almayayım. Bırakayım ruhum da onun dediği anlamda özgür kalmasın. ’Bir niyetle doğmuşum, o niyetin peşinden koşacakmışım’ fikrini satın alamadım. Belki siz alırsınız. Ruhunuzu yerlerde hissediyorsanız, amaçsız şekilde sağa sola saldırdığınızı düşünüyorsanız Wayne’nin kitabı belki size yardımcı olabilir. Bir niyetle doğduğunuza kitap belki sizi ikna edebilir. Okuyun bakalım belki seçilmiş adam Neo sizsinizdir. Benim olmadığım kesin.
CUMA İTİRAFI
magmanerde; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 27; Ülke: İngiltere
Yabancı bir sevgilim var. Çok tatlı bir aksanla azıcık Türkçe konuşuyor. Sevişirken bazen ondan Türkçe konuşmasını istiyorum. Genelde ‘Çok güzel, harika’ falan der ama dün boşalmaya yaklaşırken ‘Maşallah’ diyerek bombayı patlattı. Bir anda kopup gülmeye başladım. Sonra da bütün geceyi içimden ‘Haşa, tövbe’ diyerek geçirdim.
Yorum: Hadi elin İngilizi ‘Allaaah...’ falan diye bilip bilmeden nara atsa iyi de, bu maşallah nereden çıktı? Acaba İngiliz sünnetli olabilir mi? Yoksa bu itiraf masa başı uydurma itiraflardan biri mi? Çok ayıp.
CUMA LAKIRDISI
Sonsuzluk ahret değildir. Bu böyle biline... Sonsuzluğa bu dünyada sahip olamazsanız, başka hiçbir yerde sahip olamazsanız. (Joseph Campbell)
CUMA TAKINTISI
Geçen hafta sonu bir kumrum geldi bir kumrum geldi... Çıktım otelden, Çeşme Ilıca’da kumrucu aramaya başladım. Doğal olarak ilk aramada da buldum tabii ki. Galiba kumrucunun adı Nimet Kumru falan gibi bir şeydi. Izgaranın arkasındaki genç ‘Neli olsun?’ dedi. Karışık dedim. Kumru yolculuğum başladı. Önce kumru ikiye bölünüp ızgaraya kondu. Ekmeğin iki yanı da kızarmaya başladı. Sonra dolaptan sucuk, salam ve peynir çıkarıldı. O sırada bende bir yutkunma başladı bir yutkunma başladı. Sucuklar, salamlar... Peşinden peynir de ızgaraya atıldı. Yutkunma koması durumundayım. Ben yutkunuyorum eleman pişiriyor, ben yutkunuyorum eleman pişiriyor. O esnada ağzımdan ‘Yeter koy şunları kumrunun içine yoksa şurada şak diye düşüp bayılacağım’ sözcükleri döküldü. Genç bir bana baktı, bir de kumruya, ‘Yoook ağbi, kumru işi bu acele etmek racona ters. Ayılsan da bayılsan da bekleyecen’ dedi. Çaresiz cozur cozur sucuklar, salamlar, peynirler kızarırken bekledim. Takmıştım kumruya, bekledim. Sonra da kıtlıktan çıkmış gibi yumuldum, yedim. Müthişti... Bu hafta sonu Türkiye’nin neresinde olursanız olun mutlaka bir kumru yiyin. Benimki 3.5 YTL idi. Bakalım sizin oralarda kaç para.