Geçen hafta yer verdiğim Cuma İtirafı’na yazdığım yorumda ‘İzmirli bir bayanla beraberseniz beşinci erkek olma şansınız yüksek olabilir’ diye yazmıştım.
Bazı okurlarımı kızdırmışım. Bakın Leman Aydoğan isimli okurum Hürriyet’e gönderdiği e-postada ne diyor:
‘10.12. 2004 tarihinde yazarlarınızdan Ali Atıf BİR in yazdığı Cuma İtirafı yazısı İzmirli bir bayan olarak beni incitti ve sanırım tüm İzmirli bayanları üzmüştür. Bir iki kişinin yazdığı yazıyı tüm İzmirli bayanlara yükleyemezsiniz.... Her İzmirli bayanlar bu bayan gibi mi yaşıyor sanıyorsunuz.. Ali Atıf BİR İzmirli bir bayandan çok çekmiş galiba tüm İzmirli bayanları suçluyor. İyi günler...’
Leman Hanım duyarlılığınızı anlıyorum ama Cuma İtiraf’larına yazdığım yorumların tümünü okursanız ‘esprili’ yorumlar olduğunu görürsünüz. Tabii ki İzmirli tüm bayanları aynı kategoriye sokmak mümkün değil. Türkiye’de benim vurguladığım gibi bir ‘İzmirli Bayan’ tiplemesi olduğunu da yadsıyamazsınız herhalde...
Bridget Jones 2 keşke hiç çekilmeseymiş
İkinci Bridget Jones filminin metni ilkinin hemen hemen aynı. Tek farklılık esprilerde. Bu espriler Bridget Jones’u o kadar salak bir konuma itmiş ve o kadar avanaklaştırmış ki Bridget Jones ilk filmdeki anlamından çok şey yitirmiş. Tamam ilk filmde de kendine güvensiz bir Bridget Jones vardı ama bu kadar salaklaştırınca vurgu güvensizlikten başka noktalara kaymış. İşin özeti ikinci filmdeki Bridget Jones artık benim Bridget Jones’um değil. Keşke ikinci film hiç çekilmeseymiş. Kafa dağıtmak için tabii ki gidilebilir, hoş vakit geçirilebilir ama hayallerinizdeki Bridget Jones’a dönmeniz bir daha mümkün olmayabilir. Benden uyarması...
Pumacılar haksız
Polisin yaptığı araştırmalara göre kapkaççıların en çok Puma marka ayakkabı giydikleri ortaya çıkmış. Bu konuyu da Hürriyet’teki arkadaşlarımız haber yapmışlar. Ancak bu haber Puma’cıları ve Puma giyen bazı okurlarımızı sinirlendirmiş. Markanın sahipleri ‘kapkaç’ gibi bir olayla birlikte adlarının anılmasından rahatsız olmuşlar, okurlardan Puma giyenler ise ‘Vay ben kapkaççılarla aynı marka ayakkabıyı’ nasıl giyerim diye rahatsız olmuşlar. İki gruba göre de ‘kapkaç’ haberinde markanın belirtilmemesi gerekirmiş.
Kusura bakmasınlar ama her iki grubun da tepkisini gereksiz buluyorum. Böyle bir haberi okuyan hiç kimse Puma alacakken kararını değiştirip Adidas almaz bir, bu haberle Puma’nın ‘kapkaççıların ayakkabısı’ diye bir imajı oluşmaz iki. Olsa olsa insanlar merak edip ‘Bu Puma’larda bizim bilmediğimiz ne varmış’ diye meraklanırlar hepsi bu.
Son zamanlarda yayınlanan otomobil reklamlarına bakın. Bazıları ‘hırsızların’ tercih ettiği araç gibi konumlandırılmıyor mu? Neden? Hızlı olduklarını vurgulamak için. Puma’cılar da ‘kapkaççıların tercihi’ gerçeğine böyle bakarlarsa olayın içindeki pazarlama fırsatını da görürler.
Puma ‘imajım çizildi’ diye gereksiz yere tepki göstereceği yerde ‘Kapkaççılar’ üzerine hoş, mizahi bir reklam kampanyası yapsa, kapkaççıların tercihiyle hafiften gırgırını geçse rakiplere ciddi bir şekilde darbe vurur. Bir spor markasının eline ‘hız ve çevikliği’ vurgulamak için bundan daha iyi bir fırsat geçer mi? Yanıt veriyorum: Geçmez.
Şemsa’nın yeni İstanbul mutfağı: MK 19
Şemsa Denizsel’i uzun süredir tanırım. Yemek yapma aşkını uzun süredir bilirim. Dikkat edin ‘yemek yapma aşkı’ diyorum. Şemsa ve yemek yapma bir araya gelince aklıma her nedense aşktan başka sözcük gelmiyor. Ancak bir yemek Şemsa’nınki gibi büyük bir aşkla yapılırsa bu kadar lezzetli olabilir.
Niye Şemsa’dan söz ediyorum? Çünkü geçen akşam Şemsa Denizsel ve Sinan F. Aşkın’ın Nişantaşı’nda açtıkları MK 19’da yemek yedim, bir kez daha Şemsa’nın yemek yapma becerilerine hayran kaldım.
Şemsa Denizsel’in ‘aşçılık’ tutkusu çocukluk yıllarına dayanıyor. İlk ustası annesi. Üniversitede aşçılık okumayı çok istedi ama o yıllarda ‘aşçılık’ işi ‘muteber’ bir iş olarak görülmediği için desteklenmedi. O da gidip Londra’da halkla ilişkiler okudu. Ama hiç yemek yapmaktan kendini alıkoyamadı. Sürekli bu konuda okudu, araştırdı, denemeler yaptı.
Şemsa Türkiye’ye dönünce önce fotoğraf stilistliğini denedi, oradan yemek fotoğrafları stilistliğine geçti. Daha sonra 2000 yılında yine Nişantaşı’nda Kantin isimli lokantayı açtı. Bir yıl önce Kantin’e gidip süper lezzetli ev yemeklerini yemiştim. Özellikle ‘çıtır’ pizza ve cheese cake’e hayran kalmıştım. (Kantin Nişantaşı Akkavak Sok. No 16/2’de deneyebilirsiniz.)
Şimdi de Şemsa, Mim Kemal (MK) 19’da yeni bir yemek konseptiyle karşımızda.. Anadolu mutfağını, Akdeniz mutfağını İstanbul’a uyarlamış Şemsa. Ortaya yine birbirinden lezzetli yemekler çıkmış.
Şemsa’nın söylediği şu: ‘Bir yandan Anadolu Yemeklerini İstanbul usulü yaptım. Diğer yandan Akdeniz ülkeleri ve bizim mutfağımızın çok fazla ortak noktası var, buradan yola çıktım. İtalya’da süt danası ile yapılan osso buco’yu kuzu gerdanından yaptım. Somon tartarı lüfer tartar haline getirdim. Peynirli ters yüz sufle’de tamamen Türk peynirlerini kullandım. Hamsili Pilav’ın sunumunu güzelleştirdim. Yeni İstanbul mutfağından kastım bu..’
MK 19 loş bir ışıklandırmaya ve rahatlatıcı bir atmosfere sahip. Girişteki barda yemekten önce takılıp arkadaşları beklemek mümkün. Gidince siz de göreceksiniz, Şemsa’nın yarattığı tatlarla ve atmosferiyle MK 19, bu hafta sonu ve her hafta sonu için ‘yemek yenecek yerler’ listesinde üst sıralarda olmayı hak ediyor. (MK 19 Telefon: 0-212-224 19 87).
Cuma itirafı
feliciana; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 30; İl: İstanbul
Gittiğim mesleki kongrelerin birinde, rezervasyondaki bir hatadan dolayı, karısı arkadaşım ve meslektaşım olan bir erkek arkadaşımla aynı odayı paylaşmak durumunda kaldım. Tüm günümüz beraber geçiyordu. Bu da akşamları hoş bir sohbet ortamı yaratıyordu. İkinci akşam içtiğimiz bir şişe şarap sonrasında birlikte olduk. Çok etkileyici ve heyecan vericiydi. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davrandık. Gece ise gene birlikteydik. Kongre boyunca gayet iyi zaman geçirdik. Ama kongreden sonra duyduğum suçluluk hissi korkunçtu. Beni magmaya gönderen asıl şey, bir sonraki kongreyi iple çekiyor olmam!
Yorum: Anımsarsanız iki hafta önce pazar günü kongre, konferans ve seminer gibi toplantılara katılmanın arkasındaki temel güdüleri açıklayan bir yazı yazmıştım. Yukarıdaki itirafı okuyunca ister istemez bu yazı aklıma geldi. Demek ki bu tür toplantıların ‘yatılı olanları’ daha verimli. Yapacağınız toplantı yönetimini arayıp uygun oda seçimini sağlamanız. Sonrası bir şişe şaraba kalıyor demek ki.
CUMA LAKIRDISI
‘Zayıflama diyetlerindeki farklılık sadece görünüştedir. Aslında tamamı aynı zihniyetten kaynaklanmakta, aynı mantığı paylaşmakta, aynı hareket noktasından yola çıkmaktadır. İsmi diyet olmayan birçok zayıflama yöntemi de bu ortak mantığı diyetlerle paylaşmaktadır. Önemli olan bu mantığı, bu zihniyeti, bu ortak hareket noktasını ortaya çıkartmaktır.’
Dr. Ozan Tuncer, İncelmek ve İnce Kalmak İçin Zayıflama Diyetleri Çöpe, İnkılap Yayınevi, 2004.
CUMA TAKINTISI
Bu haftaki Cuma takıntımız Ankara’dan bir et lokantası: Taşçı Konağı. Et lokantasının sahipleri lokantanın atmosferi için ‘Mezopotamya’nın özgün mimarisi ve folklorunu birleştirdik’ diyorlar. Taşçı Konağı geniş bir mekan, alt salon ve üst salon olmak üzere iki ayrı salonda hizmet veriyor. Yemek mönüsünden ise Anadolu’nun et ve kebap çeşitleri ile Fransız mutfağının tatları harmanlanmış görünüyor. Zeyinyağlılar çok lezzetli. İçli köfte ve içli köftenin kardeşi ağzı yumuk yemenizi şiddetle önetirim. Tatlı olarak Şıllık’ı denemeyi istedim ama olmadı. Antep fıstığı, ceviz içi ve özel hamuruyla ilginç bir tat gibi görünüyor. Siz deneyin bakalım. Bana da haber vermeyi unutmayın.