Pazar Günü Pazar Sabah’ta Balçiçek Pamir’in İbrahim Tatlıses röportajı vardı.
Beklendiği üzere konu dönüp dolaşıp benim İbrahim Tatlıses’i eleştiren yazılarıma gelmiş. Tatlıses’e göre okumuş olabilirmişim ama onun kalitesinde değilmişim. O adammış, ben adam kılığında dolaşıyor muşum... Neden? Çünkü ona göre hiçbir garibanı doyurmamışım.
Ne diyeyim ben şimdi! Öncelikle Tatlıses’in söyledikleri terbiye sınırlarını aşan şeyler. Ama o sınırları aştı diye küsüp doğruları söylemekten kaçınacağım diye bir şey yok.
İşim karın doyurmak değil, beyin doyurmak!
Garibanlığı tamamen ortadan kaldırmak...
Tatlıses’le ilgili yazdıklarımı bir kere daha yineleyeyim. Çünkü ne söylediğimi anlamadığı çok belli. Bunun da eğitimle falan ilgisi yok. Hiç kimseyi eğitimsiz diye küçük görmedim. Görmem de...(Ben eğitimli ne hödükler gördüm, bu konuyu benden daha iyi bilen olamaz) Tatlıses anlamak istemiyor... Onun kalitesinde ve kapasitesinde birisi iki paragrafı anlayamıyorsa tekrar tekrar yazarım olur biter.
Özeti şu... İbrahim Tatlıses’in Allah vergisi çok iyi bir sesi var.
Bu sesine yakışan çok iyi işler yapıyor. Mesleğini çok iyi icra ediyor... Ama kadına ve silaha bakışıyla toplumu yanlış yönlendiriyor.
Kabadayı kültürünü azdırıyor, kabadayı kültürünü pekiştiriyor, silaha özendiriyor. Çok seveni var. Bu nedenle tehlikeli sularda dolaşıyor.
Düşünün! Tatlıses, yazılarım üstüne altı yedi ay önce beni Eskişehir’den aramış ve konuşmak istemişti, yerimde yoktum. Sekreterimle konuşmuş... Döndüğümde sekreterim aynen şöyle diyordu: Hocam dizinden vurduracak valla seni.
Balçiçek Pamir’in röportajını eşim Çisil bu pazar günü okudu. Bana döndü: "Ne olur karşı bir şey yazma, seni de vurdurur..."
Türkiye’nin en sevilen starının, en çok izlenen starının imajına bakar mısınız! Onu eleştirdiniz mi herkes vurulacağınızı sanıyor.
Sözünü ettiğim etki işte bu... Tatlıses röportajda "kabadayı" olmadığını söylüyor ama herkes onu "kabadayı" sanıyor...
Buna iletişim yönetiminde algı açığı derler.
Eğer Tatlıses bu açıktan memnun değilse açığı kapatmak için bir şeyler yapmalı... Algı açığı konusunda bana inanamıyorsa bir araştırma yaptırsın, gerçeği kendi gözüyle görünce, nasıl olsa bana gerek kalmadan o gerekeni yapar. Bekliyorum.
Şiddet konusunda kaygılar artıyor
Pedagog Hakan Emanetoğlu’ndan "medya ve şiddet mitleri" yazıma katkı geldi. Emanetoğlu, 1997’de Baltaş’lar tarafından yapılan bir çalışmanın bulunduğunu anımsatıyor. Nasıl unuturum Baltaş’ların araştırmasını Hakan! Bu araştırma 1997 yılında Reklamverenler Derneği’nin desteğiyle yapılmıştı.
Baltaş’lar tarafından yapılan araştırmada, en çok izlenen 4 kanalda yedi gün boyunca olumsuz görüntülerin oranı 3868-6106 arasında değişirken, olumlu görüntülerin oranı 1412-2183 arasında değişmişti.
Baltaş’ların araştırması şüphesiz yokluk içinde medyadaki şiddeti tanımlayan önemli bir araştırmadır ama şiddeti tanımlama ve ölçme yöntemi tartışmalıdır. AGB verilerine göre Türk insanı günde 4 saatten fazla televizyon izliyor.
Türk televizyonlarında gösterilen filmlerin yüzde 62’sinde şiddet ögesi olduğu saptandı.
Bu yüzde oldukça yüksek. Bu konuda ABD’nin bile fersah fersah ötesine geçmişizdir. Ailelerin televizyonda, bilgisayar oyunlarında çokluğunu hissettikleri şiddet karşısında kaygıları gün geçtikçe artıyor.
Artan kaygılara rağmen Türkiye’deki akademisyenlerin televizyon ve şiddet konusunda bilgi üretimi sıfır!
RTÜK’ün "dostlar alışverişte görsün" diye yaptırdığı araştırmaların hemen hemen hepsi yöntem yanlışları ile dolu.
Yapılacak tek şey çoğunluğu ABD kökenli medya ve şiddet araştırma sonuçlarına bakıp Türkiye için çıkarımda bulunmak.
Bu mümkün. Ben de Perşembeye başlıyorum. Daha ne yapayım..