BASİT düşünmeyi çok seviyorum. Bir an için büyük marketlerin yeni yasaya getirdiği yakınmaları bir yana bırakalım. Onların gücü var, pr şirketleri var, sesleri yüksek çıkıyor, "biz vergi ödüyoruz, diğerleri merdiven altı" dediklerinde diyecek sözümüz kalmıyor ama yine de bir an basit düşünelim.
Önemli olan "liberal sistem" içinde doğruyu bulmak, üreticiye de tüketiciye de aracıya da haksızlık yapmamak.
Diyelim ki alışverişe çıkacaksınız ve sadece sekiz alternatifiniz var. Migros, Carrefour, Tansaş, Gima, Metro, Real, Şok, Dia, Endi ve BİM. Çok güzel. Size göre yeterinde alternatif var. Fiyatını, yakınlığını ya da atmosferini beğendiğiniz birini seçer gidersiniz. Sorun yok..
Bir de üretici kısmına bakalım. Malınız var rafa koymak istiyorsunuz. Karşınızda temelde dört alıcı var. Migros, Carrefour, Metro ve BİM. Kıyasıya fiyat rekabeti yapıp, (piyasa böyle kurulmuş çünkü yapacak bir şeyleri yok) mal alırken adeta süründürüyorlar. Yine pazar şartları gereği marka güçlerini kullanıp "market markası" çıkararak size rakip oluyorlar.
Bir süre sonra baş edemeyip batıyorsunuz. Birçok küçük ve orta ölçekli satıcı da batıyor. Sadece ayakta çok büyük satıcılar kalabiliyor. Birkaç çok büyük satıcı ve birkaç çok büyük alıcı mutlu mesut yaşıyorlar.
Daha sonra da "sempati oligopolü" içinde fiyatlar yavaş yavaş yükseliyor. Pazarlara yeni mal girişi olması mümkün değil. Reklam yatırımları düşüyor. Sadece aracıların reklam yapmaya gücü yetiyor. Aracı daha da güçleniyor. İstediği malı rafa koyuyor istediğini koymuyor. Sonuçta mutlu azınlık üretiyor, satıyor. Ucu size de dokunuyor.
Böyle liberal ekonominin şartları yerine gelir mi? Gelmez. Çok sayıda ürün yoksa, çok sayıda marka yoksa hipermarket ne işe yarar? Yeni hipermarket yasasını lütfen böylesine basit senaryolar yazarak yorumlayalım. Milli gelirin neredeyse üçte biri perakende pazarında dönüyor. Ve bu üçte bir diğer üçte ikiyi doğrudan etkiliyor.
Piyasaları koruma adına bir grubun açacağı market sayısı bile sınırlanabilir, hatta bir market markası sadece bir bölgede örgütlenebilir. Gerekirse.
BKM doğru yolda
BKM’yi önce "imza yerine şifreye" geçiş için gösterdiği çaba, sonra kurduğu organizasyon, daha sonra da Türk halkını adam yerine koyup bilgilendirme kampanyası yaptığı için tüm kalbimle kutluyorum. Okan Bayülgen’li reklamlar işini yapıyor, dikkat çekerek, kart kullanıcılarını değişiklik hakkında bilgilendiriyor, değişikliğe "önem" katıyor.
Merkez Bankası’nı yeni lira operasyonunda bu köşede defalarca "Türk halkını adam yerine koy, ona değişikliği öğret!" diye çok uyarmıştım ama dinleyen olmadı. Diyebilirsiniz ki "canım boş yere para harcamadılar işte, herkes yeni lirayı bir yılda öğrendi, daha ne istiyorsun".
Tamam öğrendi de, kafasını gözünü yararak! Yeni liraya atıp tutarak. Bu tür operasyonlarda insanına saygı duyan, en küçük sorun yaşamasına razı olmaz insanını bilgilendirir. Çağdaşlık budur. İnsanına kafa göz yardıran ise , sonra ettiği bir iki kuruş tasarrufla öğünür. Şark kafası da budur. Yoksa Şark kurnazı mı deseydim?
İyi ki ona taka tuka
SON Worldcard televizyon reklamında Koçbank’ın ve Yapı Kredi’nin logosunu birlikte gördüm. Yeni mi bilmiyorum ama ben ilk defa gördüm. ...Demek ki Koç grubu artık bu "ikili deliliğe" (Candan Erçetin’in şarkısına atıfdır, yanlış anlaşılmasın) son vermeye karar verdi. "İyi olmuş,çünkü her iki bankanın personeli de belirsizlikten çok daralmıştı..." dedim sonra da Hürriyet İK’da Koçbank’ın eleman aranıyor ilanının gördüm. Koçbank ve Yapı Kredi birleşecek mi birleşemeyecek mi yine karıştım. Birleşmeyeceklerse farklı hedeflere yönelmeleri doğru olmaz mı? Bir Beko biri Arçelik gibi. Bu kez de dünya bankası Yapı Kredi olur. Niye mi? Koçbank’ da da "Ç" yok mu?
Konbara reklamında Haluk Bilginer, Gülse Birsel, Kadir Çöpdemir gibi Turkcell ünlüleri yok. Ne oluyoruz? Çaktırmadan stratejik bir yol değişikliği mi var? Varsa..Çok doğru karar.
"Ülker Gofreti sevmeyen var mı?" diye bas bas bağıran kızımız, şimdi biraz büyümüş haliyle Misbis (o nedir ki?) ’in Jüpiter reklamında. Jüpiter’in çekim gücüne dayanamıyor ve kayıktan denize düşüyor, Jüpiter’i yakalayan oluyor. Ne de olsa Ülker reklamından ünlü! Ülker böyle stratejik ürünlerin reklamında oynayan castla niye "exclusive" anlaşma yapmaz ki!
İtalyan imajlı Bellona "eskisini getir, yenisini götür" kampanyası yapıyor. Takatuka, makatuka ve de darbuka derken Bellona’nın "İyi ki Ona rastladım" sloganı güme gitti..Ya sloganı değiştirmek lazım ya da darbukalı taka tukaları. Bellona’ya yeni slogan önerim. İyi ki Ona Taka Tuka. Nasıl?