Düşünün şimdi bizim sinemacılarımız Havayı Koklayan Adam Bünyamin Sürmeli’nin hayat öyküsünü, ya da hayatından bir kesiti film yapmaya değer bulurlar mı?
Bulmazlar. Bu nedenle de Türk sineması Türk sineması olarak kalır, Amerikan sineması da Amerikan sineması olur. Adamlar otu, böceği, kelebeği her şeyi film yapıyorlar, üstelik bir de izlettiriyorlar.
Nicholas Cage’in oynadığı Fırtınalı Hayatlar, öyle ahım şahım bir senaryo değil. Karayip Korsanları ve Halka filmlerinden tanığımız yönetmen Gore Verbinski, bu kez farklı tarz denemiş, o kadar. Verbinski sıradan bir senaryodan farklı bir anlatımla izlenebilir bir film ortaya çıkarmış.
Şikago’da yerel bir kanalda, çok başarılı bir şekilde hava raporu sunan David Spritz’in eski eşi, çocukları ve yaptığı işin yansımalarıyla ilgili sorunları vardır. Derdi saygı görmek, ayrı yaşadığı çocuklarına yönelik sorumluluklarını yerine getirmektir. David, babası gibi bir aileyi sonuna kadar yaşatamadığı için pişmandır.
Beklentisi ise ABD’nin en gözde programlarından biri olan Hello America’dan transfer teklifi almaktır. Kader ağlarını örer. David, fırtınalı hayatında en önemli şeyin kendisi olduğunun farkına varır. Ama nasıl?
Giderseniz görürsünüz. Ama ben Fırtınalı Hayatlar’dan daha iyi filmlerin şu anda sizi beklediğinden emimin. Cage hayranları kaçırmasın. Bir de çocuğu olup boşanmayı düşünenler... Onlara da ilginç gelebilir.
Kuruçeşme Balık: Bu insanlık ayıbı
Anımsarsanız, Kuruçeşme Balık’ta Çisil ve Umay’ı taciz eden magandalardan söz etmiştim. Yazımda da lokantanın bir kusuru olmadığını yazmıştım. Kuruçeşme Balık’tan Musa kardeşim, bir özür mektubu gönderdi:
"Ali Bey merhaba. Ben Kuruçeşme Balık’ın ortaklarından Musa. Öncelikle köşenizde yazdığınız olaydan gazeteden haberdar olduğum için sizden özür dilerim. Bu tarz bir hareket kesinlikle kabul edilemez ve bizim ne kadar kusurumuz olmazsa da insanlığın ayıbı olduğu için eşinizden özür dileriz. Bu ne bir erkeğe, ne de bir insana yakışır bir davranış. Bizim için ne kadar "suçları yok" diye belirtseniz de, yazınızdan sonra işlerimiz yüzde 70 düşüş yaşadı. 2000 yılında bir kez kriz yaşadım ve battım. Dilerim bu ikinci bir sebep olmaz. Size ve eşinize hürmetler."
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi yalnız başına eğlenmeye giden kadınlara yönelik taciz her yerde başa gelebilecek bir olay. Kuruçeşme Balık’ın ortamı çok nezih bir ortam. Oraya gelen "nezih" beyler bile göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir sürede garsonları atlatıp arka masadaki kadınlara sarkabiliyorlar. Çözüm topyekûn mücadele.
Mücadele başlamıştır, yardımlarınızı bekliyorum. Kuruçeşme Balık’ı da ihmal etmeyin, bir daha orada böyle bir şey olabileceğini asla tahmin etmiyorum.
Antonny Quinn erkekle basılsaydı
AKP Milletvekili Hüsrev Kutlu "Ünlü oyuncu Anthony Quinn, Hazreti Hamza’nın hayatını oynadı. Normal yaşantısında da böyle biri olmasını mı bekleyeceğiz?"demiş. Ben de Kutlu’ya iki soruyla yanıt veriyorum:
Eğer Hazreti Hamza’nın sinemalarda gösterime girdiği dönemde, Anthony Quinn bir erkekle basılsaydı, ABD’deki ya da İngiltere’deki gazetelere kapaktan haber olur muydu olmaz mıydı?
Anthony Quinn’le ilgili haberler sonucunda, Hazreti Hamza filmine gidenlerin (özellikle Müslümanların) sayısında azalış olur muydu olmaz mıydı?
Sorun Sanem Çelik’in Aliye gibi yaşamak zorunda oluşunda değil. Kimse ondan böyle bir şey beklemiyor. İsteyen istediği gibi yaşar. Ancak Aliye gibi bir dizideki başrol oyuncusunun adı "aldatma" olayına karışırsa bu bir haberdir. Bu habere maruz kalanların da daha sonra "algısal" nedenlerle izleme davranışlarını değiştirmeleri mümkündür. Keşke değiştirmeseler. Ama algı bu. Algılama suçu diye de bir şey yok. Çünkü algılama istem dışı bir şey. O ana kadar yaşadıklarımızın, denediklerimizin hepsi algılamayı etkiliyor.
Algılamaları değiştirmek için toplumun baştan sona yeniden yapılanması lazım. Kolay mı böyle baştan sona yenilenme Sayın Kutlu? Sizin parti yıllardır deniyor, başarabildi mi?
CUMA ALINTISI
"İlk ve son aşkımız kendimize olan aşkımızdır." (Bovee)
CUMA İTİRAFI
toroscanavari; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 33; İl: İstanbul
Dün eşim ve çocuklarımla alışveriş merkezine gittik. Karnımız acıktı. Eşim, küçük kızımla benim boş bir yere oturmamızı, kendisinin de siparişleri alıp geleceğini söyledi. Onun beklediği yere yakın bir yere oturduk. Az sonra dört buçuk yaşındaki büyük kızım yanıma geldi ve "Anne, babam senin için nereye oturdu bu dangalak karı dedi. Ben de ona asıl dangalak sensin diyecektim ama kızar diye sustum" dedi. Bu insan bir dakika önce, "Ne yersin bir tanem" diyen kişi. Geçmişte bir sürü kavgamız da oldu ama hiçbiri beni bu kadar incitmemişti.
Yorum: Evlilik dilinde "bir tanem"le "dangalak" hemen hemen aynı kapıya çıkar. Çok fazla alınıp sorun çıkarmamak lazım. Günün sonunda adamcağız dangalaklık yapıp kadının yüzüne karşı söylememiş işte!
CUMA TAKINTISI
Çengelköy’ü biraz geçince Paysage diye bir lokanta var. Manzara muhteşem. Bütün Boğaz ayaklar altında. Pazarları brunch için bu muhteşem manzaraya takmak mümkün. Bir şartla. Paysage’ın salamı, peyniri, domatesi marulların üzerine döşemekten vazgeçmesi lazım. Ekmek çeşidini de arttırmalı. İnsan brunch’a gelince haliyle biraz çeşit istiyor. Bir de Paysage’ın aşçısı sarılarını pişirmeden yağda yumurta yapmayı öğrenmeli.
Paysage’da yediğim çileği başka bir yerde yemedim ama. Hem kocaman kocaman, hem de inanılmaz lezzetli. Üstelik ye yiyebildiğin kadar. Hafta sonu Paysage’ı öneririm. Siz gidene kadar onlar da umarım benim önerilere kulak verirler.