DÜN bizim gazete 7 bebeğin ölüsü üzerinden Kadın Doğum Uzmanı Dr. Özer Gürbüz’ü aracılığıyla İzmir Central Hospital’in tanıtımını yapmaya çalışanları lanetlemişti: ‘Reklamınız Batsın!’.
Başlığı kim attıysa eline sağlık, daha fazlası bile yazılabilirdi. Bu haberle ilgili iki konuyu düşünmeden edemedim.
İlki ölü bebekleri hastanenin adının yazılı olduğu bir örtünün üzerine sıralayıp, basının karşısına çıkarmanın ‘reklam’ olarak adlandırılması. Aslında teknik olarak Central Hospital’in yaptığı ‘halkla ilişkiler’ etkinliği. Doğru başlık ‘Hakla İlişkileriniz Batsın!’ olmalıydı. Ancak bu başlık seçilseydi ‘Reklamınız Batsın’ kadar etkili olmayacağını ben de kabul ediyorum. Herkesin reklamlardan bıktığı, reklamın insan ruhunu esir aldığını düşündüğü bir dönemde reklamın batması istemek halkla ilişkilerin batmasını istemekten daha anlamlı. Reklam suçu olmadığı halde ‘günah keçisi’ durumuna düşüyor ama yapacak bir şey yok. Onu da bu zamana kadar reklamın ne olduğunu anlatamayan, reklamın değerini yükseltemeyen reklamcılar düşünsün..
İkincisi bir hastanenin yedi ölü bebeği sergileyip, ölü bebekleri kendi adıyla anılmasını istemekten ne fayda sağlayacağı. Ne diyor hastane ‘İşte bu bebekleri biz öldürdük!’. Teknik olarak ne kadar hatalı bir etkinlik. Bir kere ortada ‘episodik’ belleği harekete geçirecek bir olay var. . Yani kamuoyu tarafından kolay kolay unutulmayacak bir ‘yediz’ öyküsü var. Anne dini inançları nedeniyle bebeklerin bazılarından vazgeçmiyor. Bu nedenle yedizlerin hepsi ölüyor falan..Kim unutur böyle bir haberi.. Sen de kalkmış ‘ölüm’ gibi çoğu insanın adını bile anmaktan kaçındığı bir olguyla hastanenin ismini birlikte belleklere kazıtmaya çalışıyorsun.
İzmir Central Hospital yönetimine böyle müthiş bir fikri kimin verdiğini çok merak ediyorum. İletişim intiharı gibi bir şey bu..Bir halkla ilişkilercisi varsa yarından tezi yok hemen işine son versin, eğer yoksa kısa sürede bir tane edinsin..Reklamın iyisi kötüsü olduğu gibi halkla ilişkilerin de iyisi kötüsü var. Kötüsü işte böyle adamı rezil eder.
Ilımlı İslam goygoycusu RTÜK..
RTÜK daha önceki dönemlerde vermediği cezaları AKP iktidarında yapmaya başladı. Belli ki RTÜK üyeleri AKP’nin RTÜK üyeleri seçimini değiştirecek hamlelerinden etkilenmişler. Koltuklarını korumak adına ‘ılımlı İslam projesine selam çakan uygulamalar yapıyorlar. ‘Olur mu canım..’ demeyin. Oluyor işte..RTÜK’ün digital bir plaformdaki ‘paralı’ erotik kanalları kapatma girişimi başka hangi mantıkla açıklanabilir. Digital plaform zaten paralı, ertotik kanalı izlemek için de üstüne para vermen gerekiyor. Bu kanallar da yayına gece yarısından başlıyor. Çocukların korunması gibi bir durum söz konusu değil anlayacağınız. Peki bu durumda RTÜK’ü rahatsız eden şey ne? Birilerinin erotik kanalı izleyip mastürbasyon yapması mı yoksa erotik kanalları sevişme öncesi kızışma için kullanması mı?‘ RTÜK üyeleri normal şartlarda bu konulara müdahele etmeyi kendi görev alanlarında saymayacaklarına göre. Geriye ne kaldı? Ilımlı İslam hareketine goy goy çekmek.. Yazık..Çürüme RTÜK’ü de esir aldı..
Aysun Kayacı’nın sahteliği
AROW’un ‘Tek benzeri öteki teki’ sloganını çok beğendiğimi ama Arow’un sloganı destekleyen iletişim etkinliklerini tam anlamıyla yapamadığını yazmıştım. Dilek Zeybek yazımı okur okumaz bana bir e-postayı döşenmiş:
‘Dün araba kullanırken Arrow’un reklam panosunu gördüm. Beni ilk etkileyen Aysun Kayacı anne olmadığı halde, anneler günü için kucağında çocukla poz verdirilmiş olması. ‘Poz verdirilmiş olması’ diyorum, çünkü kızcağız sadece ‘poz vermiş’. Anne olmadığı için çocukla ilişkisini hiçbir şekilde yansıtamamış. Anne olmayan biri bunu anlayamaz. Kucağında çocuğu olan bir anne sırtını o kadar dik tutamaz. Mutlaka, bedeni ile çocuğu arasında sıkı temas olur. Çocuğu dizlerine değil, kucağına oturtur. Yüz ifadesi ile de çocuk benim değil diyor. Beyninde sadece güzel görünmek ve iyi oturmak var, çocuğu ile ilgili hiçbir ifade yok. Sanırım bu reklam fotografı bir erkek tarafından çekilmiş. Duyguyu aktarabilmek için, o duyguyu tanımak gerekir. Reklamcıların çok önem verdiği ‘Vücut dili’ amacına ters hizmet etmiş ve fotografı inandırıcılıktan uzaklaştırmış.’
İşi ikna etmek olanlar Dilek Zeybek’in yazdıklarını kesip başuçlarına assalar iyi olur. Reklam mesajı üretmek, uygulamak çok ciddi bir iş, kimse aptal değil, her türlü samimiyetsizliğin farkına varıyor. Ünlü reklamcı David Ogilvy zamanında ‘Karınız moron değildir!’ demişti. Bu devirde, reklamlar herkesi eğitti, ortada moron falan kalmadı..