Gençlik cinayetlerine batı standardı

GENÇLERİ hayata nasıl hazırlıyoruz? Nasıl oluyor da 19 yaşında bir genç 16 yaşındaki sevgilisini ‘beni aldatıyor’ diye yaklaşık 40 yerinden bıçaklayabiliyor, sonra onu parçalara ayırmaya çalışıyor, sonra arkadaşlarına gösterebiliyor. Daha sonra o da yetmiyor dondurabiliyor?

Tekrar soruyorum, ‘eğlenelim, gülelim, göbek atalım, hayattan zevk alalım, korku filmi izleyelim, kadın sorunlarına eğilelim, vuruşturalım, kırıştıralım, tüketelim de tüketelim’ derken gençleri hayata nasıl hazırlıyoruz?

Hazırlayamıyoruz. Kanıtlar ortada... Üniversitede olunca her yıl liseden gelen gençleri gözlemleyerek de gençlerin hayata hazırlanamadıklarını çok rahat görebiliyorsunuz.

‘Eliniz armut mu topluyor! Üniversitede hazırlayın o zaman!’ diyorsunuz değil mi? Lisede eleştirel düşünmeyi öğrenmeyen, sadece ‘şıklara’ odaklanan ergeni üniversitede geleceğe hazırlamak kolay mı!

Bir de aile savruksa, televizyon, sinema ve diğer kitle iletişim araçları savruksa, düzenleyici kurumlar savruksa gençler ergenlikten bir türlü yetişkinliğe geçemiyor. Hayata ve iş hayatına hazırlanamıyor.

Çevrenize bir bakın. Yetişkinliği kutsayan bir şey var mı? Herkes ergenliği, ergenlik zevklerini kutsuyor. Herkes içindeki çocuğu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ortalık ergenlik çağı ikonlarından geçilmiyor.

Ama sıkı durun. Yüreğinizi ferahlatın. Bu salgın sadece bize özgü bir salgın değil. Dünya çapında bir salgın... Niye gençlik cinayetlerimiz bile batıdakilere benzemeye başladı sanıyorsunuz? Ergenlik kültürü kutsanmasa Türkiye’de hangi 19 yaşındaki genç 16 yaşındaki sevgilisini 40 yerinden bıçaklamayı, parçalamayı, dondurmayı becerebilirdi?

Batılı gelişmiş ülkeler sorunu görüp önlem alabiliyor. Tehlike bizim için çok daha büyük. Sorunu görmüyoruz. Sorunu hissetsek bile hiçbir önlem almıyor gençleri ergen kalmaya mahkum edecek eylemlere gözümüzü kırpmadan devam ediyoruz. Bazen sadece 1 puan rating uğruna, bazen üç kuruş fazla satış uğruna, bazen şanımız yürüsün diye...

İzmir’deki gencin biyografisinde vahşi bir cinayetin karizmatik duracağı kesin! Ona birinin hayatta karizmatik bir biyografilerden daha önemli şeyler olduğunu öğretmesi gerekmez miydi?

Gençlere sırf ‘güzel bir öykü’ oluşturacağı için hayat yaşamaktan kaçınmaları gerektiğini öğretmeliyiz. Televizyonun, sinemanın, bilgisayar oyunlarının öldürmeye, vurmaya, kırmaya, hızlı yaşamaya, eğlenmeye endeksli kahramanlar yarattığını, gerçekte ise bir iş hayatının onları beklediğini tekrar tekrar öğretmeliyiz. Tabii ki gerçek hayatta savcıların, hakimlerin, kanunların, kodeslerin varolduğunu da...

Boyner Yayınları çok iyi bir iş yapmış ve Mel Levine’in ‘Ready or Not, here Life Comes’ kitabını Türkçe’ye çevirip, Uzman Klinik Psikolog Ayşegül Kalem’e de gerekli düzeltileri yaptırmış. ‘Hayata Hazır Gençler Yetiştirmek’ ismiyle basmış. ‘Çocuğumu nasıl hayata hazırlarım?’ korkusunu içinde yaşayan her anne baba mutlaka bu kitabı okumalı... Çok yol gösterici bir kitap.

Eski defterleri karıştırırken

ROBERT Bosch yıllar önce ‘İnsanların Güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim’ diyen Bosch reklamıyla Vehbi Koç’umuza rakip olmuştu. Reklamın dramatik yapısı çok sağlamdı. Bir Bosch bayiine giren hırsızlar duvarda asılı olan Robert Bosch sözünü okuyarak ‘Bosch’a Güvenin’ mesajını iletiyorlardı. Bu mesaj o dönemde Arçelikçileri de derinden etkilemişti. Bosch daha sonra ‘çalışanların kendilerini aynada gördükleri’ reklamlarla aynı mesajı farklı şekillerde vermeye çalıştı ama hiçbiri ilk reklam kadar etkili olmadı.

Bugüne geldiğimizde yeni dönmeye başlayan Bosch reklamının mesajının yine aynı olduğunu görüyoruz. Bir kurumsal imaj reklamı bu... ’Robert Bosch 1861-1942. Onu adı güven’ diye başlıyor. Sonra Bosch’un yer aldığı sektörleri özetliyor ve yine Bosch’un ünlü deyişiyle bitiyor. Ama yine ilk reklam kadar etkili olamıyor. Çünkü düz anlatım, sıradan bir anlatım, hiçbir beğenilir yanı yok. Bosch ‘İnsanları güveninin kaybetmektense para kaybetmeyi yeğlerim’ mesajının etkili olacağını düşünüyorsa bu mesajı vermenin daha etkili yollarını mutlaka bulmalı. Bana sorarsa kesin bulmalı. Robert Bosch’un deyişi hala Tür insanının peşinden koştuğu çok önemli bir ‘değeri’ ifade ediyor.

Çok yaratıcıyız

AYAKKABI DÜNYASI yıllardır ‘Ayakkabı Dünyası, dünyanın ayakkabısı’ sloganını kullanıyordu. Carpetland’in bir reklamını gördüm, slogan ‘Halı Dünyası, dünyanın halısı’. İnsan ‘Bu kadar da olmaz’ diyor değil mi? Ne yapalım, burası Türkiye. Yaratıcılık genlerimiz de var.

LOGO’nun KOBİ’ler için geliştirdiği bilgisayar programına kazandırdığı kimlik ve imaj mükemmel. Anadolu kaplanları için bir program. Görüntüde heybetli bir kaplan. Ateşin içinden geçiyor. Aynı kaplanın resmi ambalajda. Ve sözler... Güçlü, çevik, rakipsiz... Logo’dan kurumsal çözüm pakedi. Meraklandırıcı ve etkileyici... Tebrikler.

JOE COCKER’in ünlü şarkısı televziyon reklamında. Unchain my heart, set me free... Karlı yollar, yol kenarlarına bırakılmış zincirler. Ne anlıyoruz? Bizi zincirlerimizden kurtaracak bir kış lastiği geldiğini... O anda ekrana ‘Zincirlerinizden kurtulun’ yazısı geliyor. Sonra da ‘En çok tavsiye edilen kış lastiği Bridgestone LM 25 yazısı’. Ekrandaki yazılar çok küçük olduğu için Bridgestone’u kim niye çok tavsiye etmiş anlayamıyoruz. Bridgestone niye diğer kar lastiklerine göre üstün bu konuda da kanıt yok, öğrenemiyoruz. Anladığımız sadece LM 25’in çok tavsiye edildiği ve kış lastiği olduğu... Bridgestone’un amacı LM 25’i bu reklamla kar lastiği alternatifleri arasına sokmaksa burada sorun yok. Reklam bu amacı başarır. Amaç rakipsiz olmaksa daha fazla kanıta gereksinim var. Bir de kim niye tavsiye ediyor bu bilginin iyi işlenmesine... Bilgi doğru olmasa şimdiye kadar rakipler RÖK’e şikayet etmişti bile. Haksız mıyım? O halde ayrıntıyı öğrensek fena olmaz mı?

ÇEKİRGELİK

Çocuklar göremeyeceğimiz bir zamana gönderdiğimiz canlı mesajlardır.

(J.W. Whitehead)
Yazarın Tüm Yazıları