Maria Salzman, Ira Matathia ve Ann O’Reilly’nin yazmış oldukları The Future Of Men kitabı (daha önce Hürriyet Pazar’da yazmıştım) sonunda Türkçe’ye çevrildi.
Bu yıl Perakende Günleri’ne de katılacak olan yazarlar bu çalışmada karmaşık toplumsal, biyolojik ve ekonomik etkilerin altında hızlı bir değişim geçirdiklerinin kanıtlarını tek tek ortaya koyuyor.
Yeni erkek kimliklerini ifade etmek için "metroseksüel, retroseksüel, überseksüel" gibi yeni sözcükler türetilmesinin ardında bu hızlı değişimin olduğunu gösteriyor. Örneğin kitabın 53’üncü sayfasında erkeklerin geçirdiği biyolojik değişimin kanıtları var ki, bize erkeklerin ne kadar büyük tehlike altında olduğunu çok iyi özetliyor:
"Son yüzyılın ikinci yarısından bu yana bilim adamları, Amerika ve Avrupa’da sperm sayılarında büyük düşüşler kaydettiler. 1990’ların başında 15 bin Avrupalı erkeğin sağlık kayıtlarını inceleyen Danimarkalı araştırmacılar, 1938 ile 1995 yılları arasında sperm sayılarında yüzde 42’lik bir düşüş olduğunu yazıyorlar.
Bu bilgi Paris’teki bir sperm bankasında, 1995 yılında gerçekleştirilen bir araştırmayla da doğrulandı. 1997 yılında Helsinki Üniversitesi’ndeki Finli bilim adamları "normal" sperm üreten erkeklerin oranının 1981 yılında yüzde 56.4 iken, bu sayının 1991 yılında yüzde 26,9’a düştüğü sonucunu elde ettiler."
Diyorsunuz ki bu neden önemli? Nasıl olsa bir erkek cinsel ilişkiye her girdiğinde Avrupa’daki bütün kadınları hamile bırakmaya yetecek kadar sperm üretiyor. Bir dişinin yumurtasının döllenmesi için yalnızca tek bir spermin yolculuğunu kazasız belasız gerçekleştirmesi yeterli.
"Ancaakk" diyor yazarlar; "Sperm sayısındaki ve niteliğindeki düşüş, sınırda gidip gelen bazı erkekleri kısırlığa itiyor. Bazı bilimadamları bu düşüşten çevredeki böcek ilaçlarını ve kimyasalları sorumlu tutuyor. Bazılarıysa erkeklerde sağlık sorunlarına yol açan yaşam tarzlarına bağlıyor durumu. Aşırı şişmanlık, hareketsizlik ve gereğinden fazla araba kullanmak gibi. Ünlü "dar çamaşırlar" kuramını da yabana atmamak lazım. Danimarka’da gerçekleştirilmiş bir araştırmaya dayanarak, dar iç çamaşırı giyen erkeklerin bol iç çamaşırı giyen erkelere göre yüzde 50 daha az sperm ürettiğini belirtiyor.
Yazarlar kanıtları şöyle bir sonuç cümlesiyle özetliyorlar: "Plaja giderken daracık siyak tanga giyen erkeklerin ürememesinin ille de kötü bir şey olacağı anlamına gelmiyor."
Sizin seçiminiz ne olur? Üreyen bir maganda mı, yoksa üreyemeyen siyah tangalı bir metroseksüel mi?
(*) Erkeklerin Geleceği, Medyacat, 2006.
Öyle olsun vesselam
İsmini vermeyen bir okurum geçen hafta İsmail Yeri’ni anlatırken yazdıklarıma takılmış:
"Cuma günü ’Karşıya geçtik, merdivenlerden çıktık. İsmail’in Yeri ana baba günüydü. Türbanlı ailelerin sayısının türbansızlardan fazla oluşu hemen gözüme çarptı. Camdaki Fatih Üniversitesi sticker’ı lokanta sahibinin tercihlerine ışık tutmakta gecikmedi. Aynı zamanda tuvaletteki yoğun abdest alma mekanları da seçilen hedef kitlenin niteliği hakkında bilgi vermekte..." yazmışsınız.
Ne olmuş böyle ise? İnsanları niye bölmeye çalışıyorsunuz? Siz ülke düşmanı mısınız? Ki bana öyle geliyor. Size attığım mesajlara hiç cevap alamadım. Niye cevap yazamıyorsun? Çünkü yazdığınız şeylerin bir dayanağı yok da onun için. İnsanların din ve inanç özgürlüğü var. Bunu kısıtlama gibi bir yetkin yok. Üstüne de vazife değil. Diğer mekanlarda açık insanlar olunca, içki tüketilince daha mı iyi oluyor? Onu mu vurgulamaya çalışıyorsun? Herkes istediği gibi yaşayabilmeli. Senin gibi at gözlüğüyle bakan, kafası örümcek ağıyla dolmuş bir insan yobazın daniskasıdır, vesselam..."
Yorum: İnsanları nasıl böldüğümü anlamadım. Ben sadece bir resim çektim. İsmail Yeri’ni kötülemedim, "Niye böyle yapıyorlar" demedim. "Niye içki yok" demedim. Üstelik "pirzola müthiş, gidin" diye de önerdim. Gördüklerimi ifade etmemin neresi yobazlık anlamadım. Gerçek yobazlık her yazıyı, her yapılanı önyagılarla (bu dindar böyle yazıyor, bu din düşmanı böyle yazmıyor) değerlendirip kendine göre çerçevelemek. En tehlikelisi de böyle yaptığının farkında olmamak. Yobaz yobaz olduğunun farkında olsa, çevrede bu kadar yobaz olur mu?
Ruhi Kurnaz aradı
Geçen hafta "Gidiyorum ama niye bir tatmin duygusu yaşayamıyorum" diye yazdığım Berceste’nin sahibi Ruhi Kurnaz aradı. Ankara’da Başkent Ulaşım ve Doğalgaz Hizmetleri Genel Müdürü imiş. Biraz şaşırdım tabii ki. Ankara nire Bolu nire... Ama Kurnaz’ın sayısını üçe çıkardığı Berceste’ler ne kadar iyi bir girişimci olduğunun kanıtı. Telefonda çok nazikti. "Hocam sizi yakından izliyoruz, nedir sorun?" diye samimiyetle sordu. Ben de "Gerçekten bilemiyorum, personel ilgisi olabilir" dedim. Bunu üzerine Kurnaz "Ya hocam büyürken ilk dükkanı biraz ihmal ettik galiba. Hemen duruma el koyuyorum" dedi ve telefonu kapattı. Berceste’yi bir kez daha ziyaret edeceğim bakalım, değişen bir şeyler olacak mı?
Sabahattin’in Yeri’nde külbastı
Bu haftadan itibaren okurlarımın gidip beğendikleri yeme-içme mekanlarına da yer vermeye çalışacağım. Tabii ki açık adreslerini, kim olduklarını ve telefon numaralarını verdikleri sürece. Önerilerinizi bekliyorum. İşe bu hafta Çağdaş Arda’nın önerisiyle başlayalım:
"İstanbul’a Bolu Dağı yolundan bir sonraki geçisinizde, İsmail’in Yeri’ni geçtikten 200 metre sonra, üstelik de karşıya geçme heyecanı yaşamadan, aynı yol üzerinde bulunan, Sabahattin’in Yeri’ne gitmenizi tavsiye ederim.
Aynı şekilde etleri taze, yoğurdu tam kıvamında manda yoğurdu ve patatesli ekmeği de yanında kızarmış gelince tadından yenmiyor.
Özellikle külbastı ve köfteyi öneriyorum. En önemlisi de geniş bir bahçesinin bulunması ve benim için daha da önemli olan İsmail’in Yeri’nde görülen kalabalığın burada bulunmaması."
CUMA İTİRAFI
küçükmaviböcek; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 28; İl: Ankara
Ne yaptım ben ya! Forward eden ellerim kırılsın. Gerçekten gitmiş olabilir mi? Yok canım, belki de gitmemiştir. Belki de açamaz, açsa da indiremez ekteki dosyayı. İndirse de izleyemez belki. İzlese de anlayamaz!. Yok o kadar da değil. İyi de okulda nasıl yüzüne bakarım ki şimdi. Açıp da pişkin pişkin "Gönderdiğim mail size geldi mi? Bir yanlışlık olmuş" denmez ki şimdi. Film tamam ama altına not düştüğüm "Popoya dikkat! Tavşan gibi mübarek" yazısını nasıl açıklarım ki. Tanrım ne olur şu son günlerin meşhur porno görüntülerini yanlışlıkla üniversitedeki hocama göndermiş olmayayım. Olmayayım yaaa ne olur, lütfen yaaa.
Not: Valla bana gelmedi. Bu şanslı hoca kim acaba? Ya da şanssız öğrenci! Elveda yavrucum!
CUMA LAKIRDISI
Pornografik ve erotik arasındaki fark aydınlatmadır. (Gloria Leonard)
CUMA TAKINTISI
Anadolu tarafında Kuleli Askeri Lisesi’ne varmadan bir lokanta öneriyorum. Rigel... Bir kere Boğaz’a bakan dış mekanında manzara olağanüstü. Mezeler, özellikle deniz ürünlü sarma, patlıcan ezme (nasıl bu kadar beyaz yaptıklarının bir sırrı olmalı) ve deniz börülcesi mükemmeldi. Levrek ise gerçekten inanılmaz güzel pişirilmişti. O levreği kim öyle levreğe yaraşacak şekilde pişirdiyse kutluyor ve size Rigel’i şiddetle öneriyorum. Takın.