Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ‘dinci gazeteler’ tanımlamasından rahatsız olduğunu geçen gün köşesinde yazdı.
Dumanlı’ya göre dünyanın başka ülkelerinde de salt dini yayın yapan gazeteler, televizyon kanalları olduğunu söylüyor.
Türkiye’de ise amaç nitelemek değil kötülemekmiş!
Dumanlı’nın dediği gibi dünyanın başka ülkelerinde de salt din referanslı medya markaları var.
Örneğin ABD’de birkaç dini televizyon kanalı ve gazete var.
Ancak bunlardan hiçbiri her Allah’ın günü Amerikan ordusunu zayıflatmak için bilip bilmeden ‘örtülü’ yayın yapmıyor.
Türkiye’de ise çoğu hedef aşıldı, artık neredeyse tek hedef ordu..
Türkiye’yi ‘daha fazla demokrasi’ kılıfı ile daha İslami bir devlet anlayışına götürmek isteyenler (Bugün birçok bakanlıkta erkekler kadın eli sıkmıyor), önlerindeki en önemli engel gördükleri Türk Ordusu’nu her gün çaktırmadan yerle bir ediyorlar.
Güncel bir örnek vereyim.
Bir ‘dost gazetede’ yer alan eleştirisi köşesi Kronikmedya’da salı günü ‘Türk Ordusu’nun kışlası medyanın yüreğidir desek uygunsuz kaçar mı acaba’ başlıklı bir (sözde) analiz vardı.
Bu analizde, ana akım gazetelerinden birinin Türk Ordusu’nun komutanları ile ilgili bir manşeti yerden yere vuruluyordu.
Habere göre emekli olan komutanlar törende yapmış oldukları konuşmalarda eşlerinin hakkını ‘Onlar olmasa biz burada olmazdık!’ diye teslim etmişlerdi.
Haberi yapan gazeteci de ‘keşke siyasetçiler de askerler kadar eşlerinin hakkını teslim etse’ diye bir dilekte bulunmuştu.
Bu nedenle haberi yapan gazeteci ‘sivil’ olmamakla, alt anlamda da askere yalakalık yapmakla suçlanıyordu..
Dumanlı’nın belirttiği gibi dünyanın başka ülkelerinde de salt din referanslı medya var. Ama hiçbiri Türkiye’deki gibi düzeni din referanslı hale getirmek istemiyor..
Bizde ise bir grup medya, medya eleştirisi yaparken bile hıncını ‘asker’den çıkarmayı ihmal etmiyor..
Doğu’da, Güneydoğu’da terör örgütüyle mücadele eden askerlerin eşlerine moral aşılayacak bir haber bile ‘yalakalık’ olarak nitelendiriliyor.
Bu tür basın salt ‘dinci’ basın diye nitelendirilmiş çok mu?
O gün Medyakronikçilerin kendi gazetelerindeki başlık şöyle: ‘Fabrika kaçırtan katsayı saçmalığı!’
Emekli Sandığı yerli işitme cihazı bedelini düşük katsayı ile hesaplıyormuş da ithal cihaza iki misli kár veriyormuş.
Alt başlık ise aynen şöyle: ‘YÖK’ün katsayısı gibi’..
Söyler misiniz ne alakası var işitme cihazı satın alma katsayısı ile YÖK’ün meslek lisesi katsayısının?.
İnsan aklını dinle bozunca sonuç böyle oluyor işte..
Magazinin de bir namusu var..
Geçen gün Posta’nın magazin haberleri yazarı Halil Kalmuk’un ‘Neler Oluyor Hayatta’ köşesinde ‘Yasemin-Cefi Kamhi’nin küçük kızları’ ile ilgili bir haber vardı. Aynen şöyle:
‘Yasemin-Cefi Kamhi’nin küçük kızı Lara geçtiğimiz gün evde tek başına kalınca sıkılmış. Lara anne ve babasına sürpriz olsun diye hayatında ilk kez mutfağa girip yemek yapmaya kalkmış. Rosto ile mercimek çorbası pişirmek isteyen Lara, mutfağı tanınmaz hale getirmiş. Bununla kalsa iyi.. Lara yemekleri yakmış. Bu arada Lara’nın annesi Yasemin Kamhi de yemek yapmayı bilmiyormuş..’
Magazin haberi artık bu hale mi geldi?
Lara’nın rostosu ile mercimek çorbasına.. İşi buralara getirip daha sonra da niye bizi ciddiye almıyorlar demenin bir anlamı yok..
Magazinin de kendine özgü bir ağırlığı olmalı değil mi?
Yeri gelmişken Posta Gazetesi’nin mucitlerini gerçekten tebrik ediyorum. Posta, gazete işletmeciliğimizin son on yıldaki en önemli başarılarından biri..
Posta günlük ortalama 650 bin tirajı ile 25 kuruşluk kategoride en çok satan gazete..
Az yazı, çok fotoğraf ve bulmaca eki Posta’nın başarısının sırrı..
Bir de hedef kitlesine yönelik haber ve yazı bolluğuyla ‘doyurucu’ hissi yaratması vurucu gücü tabii ki..
Posta’yı her gün satır satır okuyup, Türk halkının belirli bir bölümünün ‘beğeni ve akıl’ düzeyini anlamaya çalışıyorum. Tabii bir de Posta’yı çıkaranların akıl dinamiklerini..
Çok zevkli bir alıştırma..
Size de öneririm..
Cinler, periler olayına daldılar, asla onaylamam mümkün değil. Bizimkiler de ön sayfadan girmişlerdi, bizimkileri de asla onaylamıyorum.
Bazı konular ‘rating’ alsa da nerede duracağımızı bilmek lazım..
İstifa nedeni ‘atama’ baskıları..
Lemi Bilgin’le Devlet Tiyatrosu çok iyi gidiyordu.
Lemi Bilgin’le Devlet Tiyatrosu atağa kalktı, küstürülen tiyatro izleyicisi tanıtım çalışmalarıyla geri kazanılmaya başladı.
Ancak siyaset bir kez daha iyi giden bir şeyi çorbaya döndürdü.
Lemi Bilgin’i arayıp ‘Ne oldu’ diye sordum. Yirmi dakika konuştuk..
İşin özeti şu: Atilla Koç kendi sanat anlayışını (?) Devlet Tiyatroları’na dikte ettirmeye çalışmış.
AKP’li milletvekillerinden gelen ‘atama’ isteklerine karşı koyamamış. Baskılar dayanılmaz hale gelmiş.. O da istifa etmiş..
Lemi Bilgin şimdi hakkında açılan ve açılacak soruşturmalarla, bir takım bürokrasi oyunlarıyla kamuoyu önünde ‘suçlu’ düşürülmekten korkuyor.
Üzüldüm..
Şenol Demiröz’ün de AKP’li milletvekillerinin ‘atama’ baskılarına dayanamadığı için gittiği söyleniyor..
Ne olacak bu Türkiye’nin hali..
Türkiye bilmediği her konuyu yönetme açlığında olan ve her göreve kendi adamlarını yerleştirmek isteyen bu tip siyasetçilerden ne zaman kurtulacak?