Chicago'ya itirazım esastan

Amerika böyle bir savaşta olmasaydı, Oscar jürisinin, Amerikalılara tarih yazan, yediden yetmişe milliyetçilik duygularını gıdıklayan 'New York Çeteleri' filmini de, filmin yönetmeni Martin Scorsese'yi de ıskalamasının mümkün olmadığını düşünüyorum.

Hiç olmazsa insan 'en iyi kostüm' ödülünü verir değil mi?... İnsaf yani...

Ya Nazilerin Polonya'da yaptıkları katliamı anlatan Piyanist filmiyle Roman Polanski'ye en iyi yönetmen ödülü verilmesine ne diyorsunuz? Benim de favorim Polanski'ydi ama Oscar jürisinin Polanski'yi ciddiye alacağına hiç ihtimal vermiyordum.

Sanki Akademi, Bush'a, savaşın neden olduğu acılar konusunda bir uyarıda bulunmak için Polanski'yi seçmiş gibi... Üstelik de Polanski'nin 1978'de, 13 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz etmekten suçlu bulunduğunu ve hapse girmek üzereyken Avrupa'ya kaçtığını bile bile...

6 dalda ödül alan Chicago'ya gelince... En iyi ses, en iyi sanat yönetmeni, en iyi kostüm, en iyi kurgu dallarında aldığı ödüllere bir itirazım yok. Chicago'daki rolüyle en iyi yardımcı kadın seçilen Catherine Zeta-Jones'a ise usulden itirazım var. Kadına 'En iyi dansçı ödülü' verseler anlarım. Gerçi o da biraz şüpheli ya... Hangi oyunculuğuyla Jones'a ödül verildiğini ise anlamam mümkün değil. Herhalde jüri 'ödül moral olur, kadın kolay doğum yapar' diye düşündü...

Neyse, Catherine’in aldığı ödülle yaşayabilirim. Amaaa... Chicago'nun en iyi film seçilmesine itirazım esastan. Daha önce de yazdım. Chicago danslarıyla, müzikleriyle çok keyifli bir film.

Eğer Amerikan sinema sektörü beş on yılda bir doğru dürüst müzikal çıkarabilseydi, bir Saatler'in, bir Piyanist'in yanında Chicago'nun asla ve asla 'en iyi film' ödülünü alması mümkün olmazdı.

Akademi'nin ortak aklı 1968'den (Oliver) bu yana bir müzikal 'en iyi film' alamayınca, Chicago'yu ödüle doğru ittirmiş gibi görünüyor. Bir 35 yıl daha beklemeye hangi jüri üyesinin ömrü yeterdi ki...

'Benim Cici Silahım' hálá oynuyor, kaçırmayın

75'inci Oscar töreninde 'Benim Cici Silahım' filminin en iyi belgesel ödülü alması hiç de sürpriz olmadı.

Moore'un aldığı ödülü yaşanan savaşa bağlamak doğru değil. Ödül alan filmde Moore, ABD'deki bireysel silah tutkusu ile ABD'li hükümetlerin 'kitle silah programları' arasında mükemmel bir bağlantı kuruyor.

'Benim Cici Silahım' belgesel olmasına rağmen Moore'un akıcı kurgusu, ilgiyi sürekli belirli bir eşiğin üstünde tutmayı sağlıyor. Moore, ABD'nin niye bu kadar 'savaşçı' bir ülke olduğunu farklı ve orijinal bir bakış açısıyla sorguluyor.

'Benim Cici Silahım'ı izlerseniz, Moore'un Oscar ödül töreninde Bush'a niye 'Utanın Bay Bush' diye kafadan saldırdığını da daha iyi anlarsınız. Bush'a saldırmak Moore'un hakkı da diğer 'tribüncülere' ne oluyor onu anlamak zor!

Amerika'yı dünyanın merkezi sandıkları için kendi ülkelerindeki olaylardan başka hiçbir olayla ilgilenmeyen, bundan iki ay önce 'Irak nerede?' diye sorsan haritada bile yerini gösteremeyecek olan Amerikalı sanatçıların Oscar töreni bahanesiyle yaptıkları savaş karşıtı eylemler çok 'yapmacık ve anlamsız' değil mi?

Amerika savaşta, Amerikan askeri ölümle burun buruna, sen kalk, savaş karşıtı soytarılık yap! Hem de Oscar töreninde bulunmanın vicdani sorumluluğundan kurtulmak için... Bush seçilirken bunlar hangi filmin setindeydi Allahaşkına! Pearl Harbor'ın setinde mi?

Kırmızı halı yok, kadınlar da yok!

Amerika'da televizyon ölçümlemesi yapan Nielsen'e göre geçtiğimiz Pazar günü ABC'de 3,5 saat canlı olarak yayınlanan 75'inci Oscar töreni 1974'ten bu yana en düşük izlenme oranını elde etti: yüzde 20,4.

Törenin her dakikasını ortalama 33.5 milyon Amerikalı izledi. Geçen yıl ise bu rakam her dakika için 41.8 milyonmuş. Hatta bazılarına göre bu yılın izlenme oranı 1953 yılındaki izlenme oranının bile altına düşmüş durumda...

Bazı reyting doktorları bu düşüşün nedenini savaşa bağlıyorlar. 'Akılda savaş varken Oscar izlemek zor' diyorlar. Birçok kişi başlarda Oscar'ı izlemek için ABC'ye gelmişler ama kısa bir süre haber izlemek üzere kanalı terk etmişler. Bazılarına göre ise ünlülere 'Kırmızı Halı Yürüyüşü' yaptırılmadığı için kadınlar Oscar'ı izlemeye değer bulmamışlar.

Bazılarına göre ise bu sene 'en iyi filme' aday filmlerin çoğunluğu sinemada da iş yapmadığı için tören ekran başına da izleyici çekememiş.

Belki merak edersiniz diye belirteyim, Oscar töreni canlı yayını içinde 30 saniyelik reklamı ABC 1.35 milyon dolardan satmış ve tam 78 milyon dolar gelir elde etmiş. ABC reklamverene reyting garantisi vermediği için reytingler düşük çıktığı halde hiçbir geri ödeme yapamayacakmış...

Nesteren hem gönlünü hem gücünü koydu!

Bu hafta 'Gönderilmemiş Mektuplar' gösterime giriyor. Bu filmin benim için önemi, yapımcısının yıllardır tanıdığım bir reklamcı olması.

Lowe Ajans'ın sahibi ve Reklamcılar Derneği Başkanı Nesteren Davutoğlu, 25 yıl önce TRT'den tanıdığı Yusuf Kurçenli ile tesadüf eseri bir yemekte bir araya gelmiş ve 'Gönderilmemiş Mektupların' senaryosunu dinlemiş, çok beğenmiş... Bir süre Kurçenli ile senaryo üzerinde çalışmışlar...

Sonra Nesteren ve Kurçenli gönül birliği yapmışlar ve filmi çekmek için yapımcı aramaya başlamışlar. Kimse oralı olmamış. Nesteren'de 'gönül birliğinden' dönecek göz var mı? Gözünü kırmadan yıllardır çalışıp biriktirdiği bir milyon doları 'Gönderilmemiş Mektuplar'a yatırmış.

Şimdi gel, perde arkasında, gönül birliğinin gerçek bir güç birliğine dönüştürüldüğü bu filmi merak etme! Çok ama çok merak ediyorum. Film çekimleri Amasra'da yapıldı, Türkan Şoray ve Kadir İnanır'ın sıradışı bir oyunculuk performansı gösterdikleri söyleniyor. Siz bu satırları okuduğunuzda ben merakımı gidermiş olacağım. Bu nedenle on dakika ara...

İzmir'den bazı mekánlar

Geçen hafta sonu Ege Üniversitesi'ndeki Reklam Sempozyumu nedeniyle İzmir’deydim. Bazı İzmir mekanlarını sizle paylaşmak fena olmaz diye düşünüyorum.

İlk mekan, Altınbalık Restoran. Karşıyaka Bostanlı Vapur İskelesi'nde. Mezeler çok taze. Yeşillik tabağı istemeyi unutmayın sakın. Balık çeşidi de oldukça iyi idi. Bazı masalar daha bir deniz manzaralı, her zaman uygun masa bulamayabilirsiniz (0-232-362 01 75)

İkinci mekanımız, Alsancak'tan.. Le Trio restoran. Daha çok İtalyan yemekleri var. Günün yemekleri kısmından bonfileyi tattım. Sosları ile birlikte çok lezzetli idi. Bir de köy usulü yeşil salatası var ki tadına doyulmuyor. Şarap mönüsünde yerli birçok şarap var. Küçük ama nezih bir restoran. Mutlaka yer ayırtın. İzmir'in 'tiki'lerinin oradan çıkmadığı rivayet olunuyor. Sahibi bir bayan... (0-232-422 37 03)

Üçüncü mekan, yine Karşıyaka'da. EGS Alışveriş Merkezi'nin içinde. Sokaki gece kulübü. Fasıl var. Sonra Cüneyt Yüce sahne alıyor. Her gece dolup taştığı rivayet olunuyor. Güvenlik önlemleri biraz fazla. Bundan olacak kadın kadına eğlenmek için gelen masa sayısı çok. Hem de eğlenen kadınlar 'Ya şu Sokaki'ye gideyim, iki döneyim geleyim' havasında günlük elbiseler içinde takılıyorlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde sanırsınız ki Cadde Bostan Maksim'de kadınlar matinesi hüküm sürüyor. Fiks mönü de mümkün, diğer şartlar da..

Cuma Alıntısı

Yaşlanmak dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yoğunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler. (Ingmar Bergman)

Cuma Takıntısı

Yaşasın Hayat, Osman Müftüoğlu, Doğan Kitap, 14'üncü baskı, 2003, 22 Milyon TL. Bir okuyayım, sonucu söylerim.
Yazarın Tüm Yazıları