CUMA günü Hürriyet e-yaşamda Batuhan Okur ‘Şu Blog hadisesi’ başlıklı yazısında ‘internet yayıncılığı hayatımızı değiştirecek’ deyip ‘Blog’ denilen şeyi ‘Kısaca internet üzerinden yapılan yayıncılık..’ olarak adlandırmıştı.
Okur’un yazdığı doğru. Blog’ların böyle giderse hayatımızı değiştireceği doğru. Blog’ları dünya ölçeğinde dev markaların hayatını değiştirmeye başladı bile. Yakında Türkiye’de çok etkili olacakları kesin..(Bkz.www.turklog.com).
İnternet üzerinde yaratılan Blog’lar e-posta kişisel gibi bir şey değil. Microsoft’un ya da Google’ın sağladığı Blog teknolojisi ile bir metni, görseli, video görüntüsünü çok kısa sürede internet üzerinde birleştirip kendi gazetenizi çıkarabiliyorsunuz. Diğer Blog’lara kendi gazetenizi bağlayabiliyorsunuz. Düşünün dünyanın dört bir yanında Mazda’nın yeni modeli Mazda 3’ü yüz kişi deniyor, sonra internete girip yansız düşünceleri ve görüntüleri ile ‘kendi gazetesini’ yapıyor, gazeteyi internet üzerindeki Blogsfer’e bırakıyor. Siz herhangi bir arama motorundan girdiğinizde onlarca Ufuk Sandık’ın görüşünü peşpeşe okuyup ürün hakkında karar verebiliyorsunuz.
Blogsfer’in gücünü fark eden Mazda kurumsal iletişim bölümü ne yapmış? Sahte Blog’lar oluşturmuş.. Blogsfer’de Mazda 3’ü öven gazeteler çıkarttırmış, aracın kliplerini yayınlatmış. Ancak Blog’lardaki profesyonel görünüşten şüphelenen Blogger’lar, Mazda’nın cinliğini çakmışlar ve bir anda Mazda internette olumsuz mesajlara boğulmuş..
Nokia ise 7710’u piyasaya sürerken internet üzerindeki ‘Blogsfer’ kontrolü için Mazda’dan farklı bir yol izleyip 20 VIP tüketiciyi ürünü denemek için davet etmiş. Onların yansız düşünceleri ile kendi Blog’larını yapmalarını sağlamış. Nokia’nın yöntemi tahmin edersiniz ki daha başarı kazanmış..
Halen internet üzerinde 31 milyon Blog (kişinet) var. Bu Blog’ların 10 milyonu 2005’in ilk dört ayında çıkarılmış ve yüzde 52’sinin yaşları 30 ve üzerinde..Yani Blog’lar sadece genç-egemen yapılar değil..
Peki Blog’lar pazarlamayı etkiler mi? İnternet’teki bilgiye ulaşan için en büyük sorun ’güven’ sorunu.. Blog’larda yayını çıkaranın kimliği belli olduğu, görsel malzeme kullanıldığı için inandırıcı olma olasılığı daha yüksek. Ancak yine de markaların Blog’lara karşı uygulayacağı stratejiler, Blog’ların davranışlarımızı nasıl etkileyeceğinde belirleyici olacak..
İnternette samimiyetine inandığınız yüz kişi bir şeye çok kötü derse alır mısınız? Peki o yüz kişinin dürüst olup olmadıkları konusunda şüpheleriniz varsa? Biraz bekleyelim.
(*) Gördüğünüz gibi teknoloji üreten dilini de belirliyor. Yukarıdaki yazının zor okunan bir yazı olduğunu kabul ediyorum. Ama yapacak bir şey yok. Blog’un Türkçesi yok ve bu yeniliği duyurmak zorundayım. Dilimizi mahvediyorlar diye üzüleceğimize niye biz teknoloji üretemiyoruz diye üzülelim. Haksız mıyım?
7 çalışanla 10 Milyar dolar ciro
Rauf Ateş’in yönetiminde çıkan Capital Dergisi’ni okumayı çok seviyorum. Ekonomi konularında sıkı değerlendirmeler yapıyor, yönetim ve pazarlama alanlarında trendleri yakından takip ediyor. Bu yönüyle de ‘Neler okumalıyım hocam?’ diyen her iletişim, işletme, pazarlama öğrencisine Capital’i mutlaka sayfa sayfa okumasını öneriyorum.
Capital Dergisi Yayın Yönetmeni Rauf Ateş’in ‘Yeni Normal’ isimli kitabı neredeyse iki aydır masamda duruyordu. Elime alıp sayfalarını çevirmeye başladım, beş altı saat içinde son sayfalara nasıl geldiğimi anlamadım. Ateş kitabına aynı ‘Capital’ tadını vermeye başarmış.
Önce çok sayıda pazarlama ve yönetim gurusuna dayanarak Türkiye’de ve Dünyada iş ve ekonominin yeni kimyasını özetlemiş. Düşük enflasyon ortamında şirketlerin ortama uymalarının gerekliliğini net bir şekilde anlatmış. Singer, Simtel, Esman, Köytaş, Sevgi Sağlık, Paksoy, Akfil, Penyelux, Güney Sanayi, Neyir, Bağbank, Töbank gibi ‘bir zamanlar Kartal’ olan markaları örnek vererek, kalıcı ve sürekli olmanın gerekliliğini vurgulamış.. Sonra 2001’den sonraki pazarlama düşüncesine dayanarak yeni dönemde başarı için 30 maddelik bir başarı listesi oluşturmuş.
19’uncu ve 27’inci maddeler çok önemli. 19’da diyor ki Ateş: ‘Bayilerinizi kar sağlama konusunda analiz edin. Gerekirse verimli çalışmayan, size kar sağlamayan bayi ya da acentelerle çalışmaya son verin. Örneğin Axa Oyak genel Müdürü Cemal Ererdi, 2004 yılında 340 acentesinin sözleşmesini, ‘kár getirmedikleri’ için iptal ettiklerini söylüyor..’
27’nci madde de Ateş’in önerisi şu:
‘..sadece pazar payı hesabı yapmayı bir kenara bırakın. Müşteri payını arttırmaya bakın. Veri tabanı kurun ve mevcut müşterilerinize daha fazla satış yapın..’
‘Yeni Normal’ son dönemde yayınlanan yönetim ve pazarlama kitaplarından kurgulanmış ve Türkiye’ye uyarlanmış iyi bir özet kitap. Ufuk açıyor.. Birçok yeni düşünceye ilginizi uyandırıyor. Sizce 2020 yılında sadece 7 full-time çalışanı ile 10 milyar dolarlık bir şirket yaratılabilir mi? 2020 yılının ‘normali’ de bu olabilir mi? Ateş’i okuyun..
İnandık mı?
Profilo çocukları kullanarak ‘dayanıklılık’ özelliğine sahip çıkmaya çalışıyordu. Kadir İnanır’lı reklam da aynı şeyi farklı şekilde söylüyor. Yani teknik dille söylersek Profilo yaratıcı uygulamasını değiştirdi. Kadir İnanır’ın ‘motive edici’ bakışlarından yola çıkarak Profilo ürünlerinin dayanıklı ürünler olduğunu söylüyor.
Daha önce de söylediğim gibi itirazım seçilen ‘konum’a.. Bir dayanıklı tüketim markası niye ‘dayanıklı’ olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bu kadar jenerik bir vaadin işe yarayıp yaramayacağı konsunda şüphelerim var. Tuz reklamında ‘Tuzlu’ demek ne kazandırır ki?
Yeni yaratıcı uygulamaya gelirsek.. Ünlü kullanmaya itirazım yok. Ama ünlüyü ‘ilgisiz’ bir pozisyonda kullanmaya itirazım var. Kadir İnanır reklamı dikkatimizi çekti, güldük, eğlendik. Günün sonunda mesaja ne kadar inandık? Profilo bize gerçekten dayanıklı olduğunu kanıtlayabildi mi? Hayır. Burada satacak tek şey varsa o da mizahtır, Kadir İnanır yardımıyla markaya sağlanan popülerliktir. Eğer böyleyse dayanıklı konumunu tutmaya ne gerek var. Sadece ‘güldürelim’ olsun bitsin.
ÇEKİRGELİK
Duyulmak için farklı, basit ve görsel bir şey söylemek zorundasın..