Bir geyşanın ürünleri

Amerikalılar film yapınca, lisans satıp etinden, sütünden, yününden para kazanmayı da ihmal etmiyorlar.

Bir süre önce ABD’de gösterime giren Bir Geyşa’nın Anıları, 100 ürünle, "mörç" (merchandising’in Türkçesi) konusunda resmen Guinness rekorlar kitabına girmeye aday...

Bugüne kadar bir filmle aynı anda 100 bağlantılı ürünün piyasaya çıktığını ne gördüm ne de duydum.

Şapka, bira taşıyıcısı, kupa, kalem gibi ürünlerin "gişe"ye oynayan filmlerle birlikte piyasaya çıkmalarına alışkınız. Bir Geyşa’nın Anıları’nda ise , filmin ruhuna uygun şekilde ürün kapsamı, vücut losyonlarından, kimonoya, ceketten cüzdana, kolyeye, makyaj malzemelerine, ayakkabıya kadar genişlemiş.

Üstelik hepsi de Banana Republic, DK&Co., Fresh gibi "prestij" markaların ürünleri...

Benim en ilgimi çeken, yine bir prestij markası olan The Republic of Tea’nin çıkardığı vişne esanslı geyşa çayı. Film yakında Türkiye’de gösterime girecek.

Bu çayın Türkiye’de de iş yapacağını düşünüyorum. Yapmaz mı?

Ne iş yapar peki? Geyşa fındığı mı? Hani şu aganigi maganigi’ye iyi gelen fındık mı? Olabilir valla. İyi düşündünüz.

Komik transfer haberi..

Turkishtime Dergisi Şubat 2006 sayısında Türkiye’nin en pahalı otel odalarını haber yapmış.

Gecelik 11 bin 600 euro ile Rixos Premium Belek Oteli’nin Hektor villası başı çekiyor. İkinci, geceliği 9 bin 400 euro ile Çırağan Sarayı Sultan Dairesi.

Üçüncü, geceliği 6 bin 500 euro ile The Ritz Carlton’un suite’leri.

Ritz’in en pahalı odasında dünyanın ünlü starları, siyasetçiler ve arap şeyhleri kalıyormuş. Örneğin Tony Blair, Joschka Fischer, Phil Collins, Eva Herzigova, Tarkan veee... Okan Bayülgen.

Otel böyle bir bilgiyi Bayülgen’den izin aldı da mı açıkladı, almadan mı açıkladı bilinmez ama bildiğim bu haberi okuduktan sonra "Bayülgen’in 200 bin dolara Kanal 1’e transferi" haberinin aklımın bir yerlerinde oldukça komik durduğu... Haksız mıyım?

Dünya idrar başkenti

Metis, "Her şey satılık: Dünyanın kaynaklarını kimler kontrol ediyor" başlıklı çok ilginç bir kitabı Türkçeye çevirmiş.

James Ridgeway’ın yazdığı kitapta aklımıza gelecek her türlü malın, hammaddenin kaynağı hakkında geniş bilgi var. Ridgeway, yakıttan metale, gübreden uyuşturucuya, bu kaynakların dünya üstünde nasıl kontrol edildiğini, nasıl sahiplenildiğini, nasıl işletildiğini, nasıl dağıtıldığını uzun uzadıya yazmış.

Kitabın içinde ne var diye şöyle bir bakayım diye elime aldım, elimden bırakamadım. Hele de kitaptan, dünyanın idrar başkentinin Kanada’nın Manitoba eyaleti olduğunu öğrenince tamamını okumak farz oldu.

Menopoz ilacı üreten Wyeth-Ayerst laboratuvarlarında idrar (premarin) elde etmek için yaklaşık 45 bin kısrak kullanılıyormuş. Kısrakların çoğu Kanada’nın dağlık olmayan eyaletlerindeki çiftliklerde besleniyormuş. Manitoba bu nedenle "dünyanın idrar başkenti" olarak adlandırılıyormuş.

Kısraklar her gün litrelerce idrar üretip yılda da 35 bin tay doğuruyorlarmış. 1998 yılında Manitoba’nın gebe kısraklardan gelirinin yaklaşık 43 milyon Kanada Doları olduğu tahmin ediliyormuş.

Kitaptaki ilginç bilgiler kısrak idrarı ticaretiyle bitse iyi. Daha neler var neler. Örneğin ABD’de bir kadavranın fiyatı... Tam 5 bin dolarmış. Ama iyi baş isteyen bir uzman 500 dolar ekstra ödeyebiliyormuş. 2002’de bir ilaç firması bir kutu tırnak için tam 4 bin dolar ödemiş.

İnsan vücudu parça ticaretine ise isterseniz hiç girmeyeyim...

Çinli bir doktor 2001 yılında ABD’den sığınma hakkı isterken 100 kadar idam edilmiş mahkumun derisini yüzdüğünü itiraf etmiş. Bööööhhgg... Midem kalktı, sonrasını ben bile okuyamadım, sayfaları hızlı hızlı geçtim.

Son olarak şunu belirteyim.

Ridgeway’in kitabından sonra anladım ki "yoksul ülkeyiz, moksul ülkeyiz" diye söylenmemek lazım, kafasını çalıştıran kısrak idrarından, insan derisinden, tırnaktan bile para kazanıyor. Yeter ki midesiz olsun!

Tırtıl...

Eğer birine aşıksan bırak gitsin. Eğer dönerse mükemmel. Dönmezse bil ki senden daha çekici biriyle akşam yemeğindedir. (Bill Greiser)

Yazarın Tüm Yazıları