Benim ‘Hürriyetim’ var, eleştiririm

‘‘HAYDİ sıkıysa Hürriyet'in reklamını eleştir de görelim’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Eleştireyim, görün bakalım.

Önce reklamı bir güzel anımsatayım. Onüç-ondört yaşlarında bir kız çocuğu Hürriyet binasının hemen yan tarafındaki arsada Dubai-Singapur seferini yapmaya hazırlanan THY'nin TK 203 sayılı uçağına girip oradaki hostese ‘‘Genel Yayın Yönetmenini’’ görmek istediğini söylüyor.

Bunu da nereden çıkardın demeyin, reklamı iyi izleyin! Bugünlerde THY'de bile böylesi yok aslında. Siz bu kızı en iyisi bir Bond kızı olarak ele alın, ‘‘işi belli olmasın diye THY'de çalışıyormuş gibi yapıyor’’ diye düşünün.

Neyse, hostes uyanık tabii, THY'nin başında Genel Müdür, bir gazetenin başında ise Genel Yayın Yönetmeni olacağını kavrayıp, genç kızımızı yan binaya, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'nin yanına gönderiyor. Buraya dikkat edin, ekranda Ertuğrul Özkök'ün adı yazmıyor. Ertuğrul Özkök, Ertuğrul Özkök'ü değil, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni'ni oynuyor. Bence iyi taktik.

Hemen belirteyim, Ertuğrul Özkök'ün oyunculuğunu çok beğendim ve reklamda alınan dramatik tatta bu oyunculuğun payı bence çok büyük. Özkök ve genç kız arasındaki konuşmalarda anlıyoruz ki, genç kızımız da, okullarında çıkarılan bir duvar gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor ve gözü yükseklerde! Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni olmak istiyor.

Özkök, ‘‘Peki, Niye Hürriyet'e geldin?’’ diye sorduğunda ise genç kız ‘‘Ben Türkiye'nin geleceğiyim, buraya gelmeyip de nereye geleceğim’’ diye yanıt veriyor. Tam burası reklamın zirve yaptığı nokta. Daha sonra da reklam ‘‘Türkiye'nin Hürriyet'i var’’ sonsözüyle bitiyor.

Reklamın fikrine beş yıldız. Hürriyet'in liderlik konumuna ve marka değerlerine hizmet ettiği, onları pekiştirdiği konusunda şüphe yok. Reklamda bir erkek çocuğu değil de bir kız çocuğunun kullanılması ise bence Hürriyet'in Türkiye'ye nasıl bir perspektiften baktığını göstermesi açsından çok anlamlı. Sorun uygulamada. Kız çocuğunun seçiminde gerçekçi davranılmış ama ben bu konularda biraz daha ‘‘ideal’’ olandan yanayım. Tabii yapmacıklığa kaçmamak şartıyla. Reklamın zirve yaptığı yere kadar olan hazırlık aşamasının biraz daha yükselen tempoda olması gerektiğini düşünüyorum. Müzik de bu tempoyu desteklemeli ve zirvede izleyiciyi vurmalıydı. O zaman etki çok daha güçlü olurdu.

Bu tür fikirler zor yakalanır, yakalayınca da hakkını vermek lazım. Ayrıca, bu tempo ile reklam bazen yarıştığı reklamların gölgesinde kalabiliyor. Yükselen tempo ve müzik bu sorunu da çözebilirdi.

(Reklam Ajansı: Klan Euro RSCG, Rating: * * * *)



Fazla abartmayın inanabilirim!


DEĞERLİ
okuyucularım, ben sizler için varım, sizin varlığınızla soluk alıyor, sizin varlığınızla kendimi iyi hissediyorum. Canlarım benim. Ama aşağıdaki gibi abartmayın lütfen inanabilirim:

SİZİ zevkle okuyan genç okurlarınızdanım, geç de olsa ‘‘reklam’’ üzerine fikirlerinizi kitlelerin anlayabileceği dilde sunduğunuz için tebrik ederim. Şimdi sizi Hürriyet'in Cuma ekinde de görüyoruz. Bence Cuma ekinde de yine iletişim yazıları üzerine yoğunlaşmalı, zaten birçok kişinin yazdığı sinema, oraya gitti buraya gitti, futbol yazılarınızı azaltmalısınız. Medyada az yer bulan farklı bir bakış açısını sinemadan, internete birçok konuda okuyabilirsek daha iyi olur diye düşünüyorum. (Nur Yeşilnur)

15 YILDIR Hürriyet okuyorum. Şu anda da öğrenci olarak yurt dışında bulunuyorum. Gazetemi internetten düzenli olarak takip ediyorum. Hürriyet yazı işlerinin son yıllarda yaptığı en akıllıca iş size diğer günlerde de (Cuma'dan söz ediyor) sinema, kitap gibi değişik konularda da yazdırmak olmuş. Sadece yazılarınızı büyük bir keyifle takip ettiğimi söylemek istedim. Bir de ‘‘Küçük Himinilere’’ selam...(Selçuk İlkateş)

BEN BARAN. Sizin bir okurunuzum yani gazete alıyorum ve sizin de yazılarınızı takip ediyorum. Gerçekten çok iyisiniz yaaa.. Devam... (Baran Özdemir)


Ne kadar sallarsan salla, kimse çakmıyor valla!


BUGÜNLERDE
herkes marka uzmanı. Bir ‘‘kokoreççiye’’ bile mikrofonu uzatsan marka konusunda kesin söyleyecek birşey buluyor. Hadi o kokoreççi, kendine televole mikrofonu uzatıldı sanıp sallıyor diyelim, ya bir takım entelektüellere ne oluyor. Onlarda da durum farklı değil. Mikrofonu gördüler mi dayanamayıp bilgi sahibi olmadıkları her konuda ‘‘ne kadar sallarsan salla kimse çakmıyor valla’’ durumuna geçiyorlar.

Kokoreççi adı üstünde kokoreççi, ‘‘kokoreçin iyisi nasıl olur’’ dışında yaptığı her konuşmaya gülüp geçiyorsun. Entelektüel bilmediği konuda konuştu mu işler ‘‘sarpa’’ sarıyor. İki kitabi cümle, iki yabancı sözcük (Arapça da olabilir), iki göz süzme, gerdan kıvırma izleyenler tuş! Çünkü adı üstünde entelektüel! (Önünde akademik rütbesini gösteren harfleri taşıyan soyuna dantellektüel deniyor!)

Yanlış anlamayın ‘‘dantellektüel’’, ‘‘dandik entelektüel’’in kısaltılmışı değildir. Sadece ‘‘Dante gibi hayatın ortasına gelen’’ entelektüeli anlatmak için kullanılır). Sonra işin yoksa ayıkla pirincin taşını.

Aynı ‘‘Hülya Avşar markadır, değildir’’ tartışmasında olduğu gibi. Sallayan, sallayana. Hülya Avşar marka değilmiş. Ufak atın. Hülya Avşar istediğiniz marka modeline göre inceleyin, markadır. Beğenelim ya da beğenmeyelim, Hülya Avşar bugünkü geldiği noktada bir ismin ötesinde bir marka ‘‘konsepti’’ haline gelmiştir. Biraz düşünürsek bu konseptin ‘‘işini bilen güzel kadın’’ olduğunu görürüz. Bu konseptin altında girip kadın dergisi çıkarabilir (şekil 1'de görüldüğü gibi) yemek dergisi çıkaramazsınız. Parfüm çıkarabilir, kolonya çıkaramazsınız. Fitness center açabilir, internet cafe açamazsınız. Hatta Epilasyon makinesi çıkabilir, Ağda çıkaramazsınız. Eğer bu ürünleri Hülya Avşar konseptiyle doğru birleştirir, doğru iletişim yatırımını da yaparsanız, paraya para demezsiniz. Marka olmanın başka bir anlamı var da biz mi bilmiyoruz? Bilmem iyi sallata, pardon anlatabiliyor muyum?


Verip veriştirince kızmayın


MOLPED
, Hülya Avşar reklamıyla harikalar yaratmış ve bence iyice Orkid'e rakip olduğunun sinyallerini vermeye başlamış. Kadın bağı kullanımın daha başında olan kızların şirinliği de, ünlünün yerinde ve markanın önüne geçmeyecek şekilde kullanımı da mükemmel. Linens baksın da ünlü nasıl kullanılır öğrensin. (Reklam Ajansı. Güzel Sanatlar/Bates Rating: * * * * *)

FİNANSBANK tüm kredi kartlarını CardFinans yaptı, şimdi lansman kampanyası ile karşımızda. Beş ayrı film var. CardFinans'ın geçtiği Mudo City, Gima, Marks&Spencer, Philips ve Sevil Parfümeri filmlerin odak noktası. Filmlerin esprisi logonun etikete dönüştürülmesi. Bir de Gima filmi hariç hepsinde buram buram cinsellik kokuyor. Sevil Parfümeri, Mudo City ve Mark&Spencer için hazırlananlara diyecek yok. Hepsi iç açıcı filmler (yoksa iç gıdıklayıcı mı?) Gima ve Philips filmleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Onlar genel anlatımın dışına mı çıkılmış ne? Bir de şu Sevil Parfümeri logosunu değiştirse çok iyi olacak. O logoya harcadığı paraya yazık. (Reklam Ajansı: Ultra Rating: * * * *)


Çekirgelik

Yaşamı bir tiyatro oyunu gibi oynayın

(Plato)
Yazarın Tüm Yazıları