Belediyeler parkçıları ıslah etmeli

Geçen hafta Reina parkçılarının arabama yaptığı işkenceden söz etmiş ve Denver'da gördüğüm bir uygulamayı anlatmıştım.

'Vale Araç ve Park Hizmetleri' adıyla üç seneden bu yana Atatürk Hava Limanı İç Hatlar ve Dış Hatlar terminallerinde hizmet veren şirketin genel müdürü Naci Gülalp'ten bir mektup geldi.

Gülalp şöyle diyor: 'Denver'a kadar uzanmaya gerek kalmadan Türkiye'de de benzer profesyonel hizmetlerin sunulmakta olduğundan söz etmek isterim. Firmamız tarafından teslim alınan bütün araçlar öncelikle görevlilerimizce kontrol edilmekte, mevcut bulunan hasarlar, teslim fişindeki temsili araç resmi üzerinde işaretlenmektedir. Çözümün parçası olmakla yetinmeyip, çözümün tamamı olabilmek adına, teslim alınan bütün araçlar hasar ve çalıntı durumlarına karşı firmamızca sigorta güvencesi altına alınmaktadır'.

Gülalp haklı. Denver'dan örnek vermeme gerek yokmuş. Burnumuzun dibinde çözümün 'tamamı' olan firmalar varmış da haberimiz yokmuş.

Aslında yurtdışına çıkarken aracımı hep havaalanına park ederim, ama bugüne kadar hiç vale hizmetlerinden yararlanmadım. Tuzlu olur diye tabii ki. Yeni bir şey duydum, eğer doğruysa bundan sonraki ilk uygun durumda vale hizmetlerinden yararlanacağım. Shop&Miles kartı olanlara % 50 indirim uygulanıyormuş diyorlar.

Her neyse Reina gibi kapı önünde araç teslim alan yerlerin, park yeri hizmetlerine, belediyelerin daha ruhsat verme aşamasındayken bir düzenleme getirmesi şart.

Nasıl tuvaletlerine karışıyorlarsa park düzenlemelerine de belediyeler karışmalı bu gibi yerlerin. Belediyeler isterlerse kanundan bu yetkiyi alırlar! Doğru değil mi Sayın Ali Müfit Gürtuna? Hem bir de park tarifesi falan geçmeli encümenlerden. Kimin ne aldığı belli olsun. Dağ başı mı İstanbul! Beş milyon verirsin kabul etmezler, altı verirsin dudak bükerler, yedi yaparsın söylenirler, on milyona çıkana kadar inlettikçe inletirler. Yeter artık bitsin bu çile...

Seviyeye bakar mısınız?

İsmi lazım değil kendini halkla ilişkilerci olarak tanıtan bir şahıs geçen hafta halkla ilişkilercilerle ilgili yazdığım yazıyı 'seviyesiz' bulmuş.

Bununla da kalmamış attıkça atmış: Ben nasıl olurmuş da halkla ilişkiler sektörüne dil uzatıyormuşum. Şunun şurasında daha üç yıldır tanınıyormuşum, kendimde bu hakkı nerede görüyormuşum. Etik dersi vermeden önce kendi etik-dışı hareketlerime bakmalıymışım. Yakında da bu hareketler açıklanacakmış!

Seviyeye bakar mısınız? Hadi bilgisizliğini bir tarafa bırakalım adamın, yaptığı tehdide bakar mısınız? Resmen, 'gerekirse iftira atarız' demek istiyor!

Niye gocundu acaba? Ben sadece para karşılığı sütun santim hesabı üzerinden 'haber çıkarma garantisi' veren halkla ilişkilerci müsveddelerinden söz etmiştim. Mesleğin saygınlığını ayaklar altına alıp halkla ilişkilerci-gazeteci ilişkisini derinden yaralayanlarını uyarmıştım. Böyle bir sorunu mu var arkadaşımızın acaba?

Yalan yanlış hakkımda yazılanlara bakıp, gaza gelmiş, aklınca beni korkutacak! Yazık! Çok yazık.

Allah bilir bu adam kendi yazdığı bültenlerdeki laf salatalarına da inanıyordur. Belki de internette birçok insan hakkında dolaşan rezil, iftira dolu mektupları, bilinmeyen bir limandan bunun gibiler dolaşıma sokuyordur! Kim bilir? Böyle tehdit savuranlar, niye bu tür şeyler de yapmasınlar ki!

Halkla ilişkilerci dostlarıma sesleniyorum

İşte size bir yazarı 'susturma' amacıyla açık açık tehdit eden bir halkla ilişkilerci. Ne yapacaksınız şimdi? Disiplin kurullarınız çalışmayacak mı? Kim olduğunu nereden mi bileceksiniz? Biraz uğraşıyla rahatlıkla bulacağınızı siz benden daha iyi biliyorsunuz. Eğer isterseniz tabii ki!

'Şikayet olursa inceleriz' demekle, 'ortak deklarasyonlara' imza atmakla sorunlar çözülmüyor. Mesleğin saygınlığını korumak için uygulamaları, bir yol bulup denetlemek, şikayetleri çok yol bulup özendirmek gerekiyor. Yukarıdaki olaydan da sadece örnek olsun diye söz ettim.

Halkla ilişkilercilerin isterlerse mesleki uygulamalara yönelik şikayetleri özendiren ve ihlalleri belirleyen bir sistemi çok rahatlıkla kurabileceklerini düşünüyorum.

Halkla ilişkiler olayında reklamdaki gibi, meslek etiğine aykırılık iddialarını kanıtlamak kolay değil. Neden? Çünkü somut çıktılar yok! Bunu kabul ediyorum. Ama siz de şunu kabul edin, iddiaları ispatlamak imkansız da değil.

Derneklerce, bugüne kadar bir Allahın kuluna etik dışı mesleki uygulamaları nedeniyle basit de olsa caydırıcı bir ceza verilmemesi biraz garip değil mi? İnsan ister istemez sorguluyor tabii ki. Bu halkla ilişkilerciler sütten çıkmış ak kaşık mı diye!

32 Türk kaç valiz eder?

Yine gezi notlarımıza dönelim bakalım. Amerika gezisi Amerika...

Her şey 29 Haziran 2003 günü Atatürk Havaalanı'na ulaşmamla başladı. Denver, San Francisco, Los Angeles ve Las Vegas'ı kapsayan geziyi turla yaptım. Sorumlu tur operatörümüz Vista. Ne güzel!

Otuz iki kişiden oluşan bir kafiledeyim. Yine ne güzel! Niye güzel olmasın? Düşenebiliyor musunuz mutluluğu? 32 Türk. Yani gidişte 120, gelişte 233 gülle, yani pardon valiz. Bundan güzel ne olabilir!

Günahlarını almayayım Türk Lionslar hayırlı bir şey için gidiyorlar Amerika'ya. Uluslararası Lions kulüplerinin yıllık kongresinde 189 ülke ile birlikte Türkiye'yi temsil edecekler. Colorado ve Denver'da, bir de ülkeler resmi geçidi var. Orada yürünüp, dünya aleme Türkiye tanıtılacak. Ben de fasulyeden yanlarındayım.

Saat sabahın sekizi pasaport kontrolüne geldik. Uçağımız onda. Pasaport kontrolü yapan kabinlerin önü ana-baba günü.

Daha uçağı sekiz buçukta olanlar bile içeri girememişler. Yolcular polislerle neredeyse saç saça baş başa kavga etmek üzere. 32 kabinden sadece 16'sında pasaport polisi var. İnsanlar 'diğer gişeleri de açın' diye yırtınıyorlar.

Polislerin şefi olduğunu sandığım bir polis de yolculara elinde sadece onaltı görevli olduğunu, başka görevlere ya da illere atananların yerine atama yapılmadığını anlatmaya çalışıyor.

Uçaklar ha kaçtı, ha kaçacak. Sinirler gergin. Tam bir rezillik yaşanıyor. O an aklıma yeni açılan 15 bin imam kadrosu geliyor. Hükümetimiz bu imamları pasaport kontrolünde çalıştırmak için alıyor olmasın? Düşünsenize, her yolcunun arkasından bir de şöyle okuyup üflediler mi cillop gibi olur. Yanlış mı anlaşılır? Hadi canım.

Haftaya: Aranmaktan zayıfladık, Denver'ın mecburiyet caddesi, Asmalı Konak, asmalı Colorado'ya on basar, Colorado valisi kongre açılışında yaptığı konuşmada Lionslara ne dedi? San Francisco'da bir foku göremedik!

Cuma Takıntısı

Ortaköy'de, Kabataş Lisesi'nin içindeki Feriye tesislerinde, akşam üstü, elde alkollü ya da alkolsüz bir içecek varken arkadaşlarla sohbet etmek ve İstanbul'un güzelliklerine doymak.

Cuma LAKIRDISI

Sağlıklı yiyecek-içecek satan mağazalardaki müşterilere dikkat ettim. Hepsi solgun, zayıf yarı-ölü şekilde dolaşan insanlar. Et lokantalarında ise kanlı-canlı, sağlıklı insanlar görürsünüz. Tabii ki bunlar ölüyorlar ama görünüşleri Allah için mükemmel. (Bill Cosby)
Yazarın Tüm Yazıları