Kısa bir süre önce ‘Türk Sineması pazarlamayı bilmiyor, tanıtımı bilmiyor’ diyorduk. Türk sineması tanıtım işini kısa sürede çözdü. Hatta tanıtımı biraz fazla abarttı.
Hatta vur dedi mi öldürdü. Eğreti Gelin’i izliyorum, neredeyse bilmediğim karesi yok! Tamam ben de biraz abartmış olabilirim, ama tanıtımın bu kadarı da fazla. Zaten şunun surasında üç beş medyayız, hepimiz birbirimizi biliriz. Tanıtım dediğin şeyin de suyunu çıkartmamak lazım. Sonra filmin bütün büyüsü bozuluyor. Eğreti Gelin’i izlerken biraz böyle duygularla izledim. Neredeyse yazılan çizilen her şeyi okuyarak gittim. İzlerken Eğreti Gelin kafamda neredeyse Dümdüz Gelin haline gelmişti..
Eğreti Gelin’in teknik kalitesini çok beğendim. Atıf Yılmaz ve ekibi çok çalışıp ortaya görüntü kalitesi oldukça yüksek bir film çıkarmış. Her kareyi oya gibi işlemiş. Film biraz ağır ilerliyor ama ‘ağırlık’ asla rahatsız edici boyutlarda değil. Film, bildiğiniz üzere 1930’larda geçiyor. Bir beşik kertmesi söz konusu. Ancak oğlan (Ali) daha on sekizinde ve evliliği pek ciddiye alır tarafı yok. Onun aklı fikri tiyatrocu olmakta. Nişanlısı ise ‘Oğlan ne zaman büyüyecek de ilk tensel teması gerçekleştirecek’ diye beklemede... Bunun üzerine oğlanın ailesi oğlana ‘erkekliği’ öğretsin diye 35 yaşındaki Emine’yi tutuyor. Emine bu durumda Eğreti Gelin olmuş oluyor. Yani gelin asıl gelin değil. Erkekliği öğretecek gidecek, yerine bizim beşik kertmesi kız bakacak.
Ali’yi Onur Ünsal, Emine’yi Nurgül Yeşilçay oynuyor. Onur Ünsal oldukça başarılı. Nurgül Yeşilçay’ın Asmalı Konak’taki halinden farklı bir hali yok. Kendini tekrar etmiş. Sadece Atıf Yılmaz’ın dokunuşuyla çok güzel bir kadın olduğu daha da bir ortaya çıkıyor. Atıf Yılmaz her nedense filmin gerektirdiği erotik sahnelere yer vermemekte direnmiş. Ali ile Emine arasında estetik seviyesi yüksek bir sevişme sahnesi mutlaka gerekliymiş. Ama Atıf Yılmaz gerek görmemiş, sadece aradaki aşkı yeşertmekle yetinmiş. Bence büyük hata etmiş. Eğreti Gelin’in neresi eğreti pek ortaya çıkamamış.
Müjde Ar ve Fikret Hakan anne-baba rolünde gayet iyi oynuyorlar. Müjde Ar ‘meraklı’ anne rolünde oldukça başarılı. İzlemesi keyifli. Hani insan biraz daha fazla rolü olsa da Müjde Ar’a doysa diye düşünüyor.
Filmin en beğenmediğim yönü final sahnesi. Atıf Yılmaz son sahneyi biraz aceleye getirip ilkokul müsameresine çevirmiş. Bu sahnede Şevket Çoruh ve Nurgül Yeşilçay’ın bakışmaları hiçbir şey ifade etmiyor. Bu sahne bize Çoruh’un geçirdiği değişimi anlatamıyor. Ne dediğimi anlamak isteyen Gönül Yarası’nın son sahnesine baksın. Burada Yavuz Turgul kısa süre içindeki bakışmayla öyle bir duygu uyandırıyor ki, Meltem Cumbul’un niye öldürüldüğünü anlıyorsunuz. Anlayacağınız Eğreti Gelin’in sonu biraz hayal kırıklığı. Gidelim mi? Bu bir Atıf Yılmaz filmi. Her zaman görmeye değer. Can Gürzap ve Nurseli İdiz şiir gibi
Tiyatro Kedi’de Can Gürzap ve Nurseli İdiz, ‘Salıncakta İki Kişi’ isimli oyunda harikalar yaratıyorlar. Oyun şiir gibi akıyor. Sahnede iki oyuncu da bir kez daha devleşiyorlar. Can Gürzap boşanmak üzere olan başarısız bir adamı, Nurseli İdiz ise hayata tutunmaya çalışan, bu adama aşık olan, hayatına daha önce çok sayıda erkek girmiş bir kadını oynuyor. İkisi salıncağa binip ‘boşanma sürecinde’ birlikte sallanıyorlar. Adam eski karısı ile ilişkide... Kadın kıskançlık krizlerinde... Kadın yeni arkadaşlar peşinde... Bu kez adam kıskançlık krizlerinde... Adam katı, adam eski hayatının izlerine hapsolmuş... Kadın ‘Acaba eski hayatından tamamen kurtulup benim olacak mı?’ diye beklenti içinde... Hoş bir oyun. Kaçırmayın derim.
Takma dişliler
Pardon’da Ferhan Şensoy ve Bülent Kayabaş, Eğreti Gelin’de Fikret Hakan... Hepsi ‘takma diş’ yaptırmışlar. Hepsinin de konuşması değişmiş. Başka bir insan olup çıkmışlar. Sanki daha önceki Fikret Hakan, Bülent Kayabaş, Ferhan Şensoy konuşmuyor, yerlerine daha kibar, daha ‘tıslayan’, daha ön dişlerinin arasından biri konuşuyor. Hatta hepsi aynı şekilde konuşuyor. Niye bu böyle oluyor? Takma diş yaptırdıktan sonra ‘konuşma tipi değişimi’ normal mi? Yoksa bizim diş hekimleri doğru dürüst ‘diş takmayı’ beceremiyorlar mı? Yoksa diş taktırdıktan sonra eskisi gibi konuşmak için bir eğitim gerekiyor da bu eğitime mi önem verilmiyor? Eğer ‘konuşma değişimi’ normalse ‘takma diş’ yaptıracak sanatçıların işi enine boyuna bir kez daha düşünmelerinde fayda var galiba. Tekrar izleyin bakın, bana hak vermezseniz ne olayım.
CUMA TAKINTISI
Bu hafta The Marmara Cafe’de yediğim ‘dört mevsim’ pizzaya taktım. Keçi peyniri, kırmızı biber, diğer sebzeler karışınca çok hoş bir tat olmuş. Tabii ki ağırlıklı olarak ağızda keçi peynir tadı kalıyor. Bu hafta sonu değişik bir tat arayanlara öneririm. Takın...
CUMA ALINTISI
‘Aman hiç merak etmem, ben öyle kıskançlıktı hesap sormaydı gibi şeyleri hiç yapmam’ diyerek erkeğin hayatını kolaylaştırdığı ölçüde onu elde edeceğini zanneden kadınlar duruma uyanana kadar, erkekler kadınları eğlenilecek ve evlenilecek diye ayırmaya devem edecekler’. (İlhan Uçkan)