İşte bu anormal. Medya mensuplarının yaptıkları işin doğal sonucundan haberdar olmaları gerekmez mi? Bazılarının eğlencelik olarak izlediği programları bazılarının içselleştirdiğini, yapay gerçekle, gerçek arasında geçiş yapamadığını, medya çalışanları bilmeyecek de kim bilecek..Düşünün baş ağrısı şikayetiyle doktora gitmişsiniz, migren teşhisi koyup size ilaç yazmış ama doktor o ilacın yan etkilerini bilmiyor. Siz mide kanamasından tahtalıköye! Ne yaparlar o doktoru?Hamilesiniz, karın bölgenizde ağrı var. Doktorunuz sürekli sizi röntgen ışınlarına maruz bırakan tetkikler istiyor. Haddinden fazla ve sonuç malum.. Ne yaparlar o doktoru?Bir yere füze atma emrini veren komutan, füze atılan yerde nasıl bir hasarın olacağından haberdar değil? Ne yaparlar o komutanı?Ne demek mi istiyorum? İletişim Fakülteleri’nde niye ‘iletişim kuramları’ diye bir ders var arkadaşlar? Hatta niye İletişim Fakülteleri var? Tıp, mimarlık, mühendislik, eczacılık, hukuk üzerine niye fakülteler varsa, İletişim Fakülteleri de o yüzden var.. Sadece iyi yazı yazan, iyi fotoğraf çeken, iyi senaryo yazan, iyi haber yapan, iyi ikna eden insanlar yetiştirmek için değil, aynı zamanda yaptığı işin sonuçlarını bilen insanlar yetiştirmek için..Pekiii.. İletişim Fakülteleri yaptığı işin sonucunu bilen insanlar yetiştirmiyor mu da medyada Ata’nın şehit mertebesine yükseltilmesini anlamayanlar çoğunlukta, yoksa medya İletişim Fakültesi mezunlarını çalıştırmıyor mu?Burada biraz durmak lazım.. Medya, önce iyi yazı yazan, iyi fotoğraf çeken, iyi senaryo yazan, iyi haber koklayan, yaratıcı programlar üreten, kafası çalışan, çalışkan, medyanın nasıl çalıştığını anlamış insanlar arıyor.. Ne yazık ki şu anda mezun veren İletişim Fakülteleri’nin çok azı bu gereksinime yanıt verebiliyor.. Medya şu andaki halleriyle İletişim Fakülteleri mezunlarından çok memnun değil. Bu nedenle medya eleman ararken, konu ‘iletişim etkilerini’ bilen eleman aramaya gelemiyor. Gelse İletişim Fakülteleri’nin ayıbı ortaya çıkacak. Çünkü çoğu İletişim Fakültesi’nde hocaların bile iletişim etkilerinden haberleri yok, doğru dürüst iletişim kuramları öğreten yok! Çünkü iletişim hocalarının çoğunluğunun iletişim doktorası bile yok, araştırma nedir, etki nedir, nasıl ölçülür bilmiyorlar.. Papağan gibi ‘tekelci medya, satılmış medya’ diye tekrar edip, medyaya düşman yetiştirmeye devam ediyorlar.. Sonuçta.. İşte Yasemin’in Penceresi, işte ölümler.. İşte Ata.. İşte Türk bayrağıyla ilgili yapılan rezalete ‘Nasıl oluyor bunlar ya’ diye şaşan medya mensupları.. Ve de ‘İletişimin de eğitimi mi olurmuş’ demeye getiren Çetin Altan. Kutlarım..Bu arada yeri gelmişken Kelebek’in beyin takımını kutlamak istiyorum. Çıktıkları ilk günlerde ön sayfalar ve sayfalar tam olarak oturmamıştı. Hem tasarım, hem içerik eğreti duruyordu.. Ama kısa sürede Kelebek toparladı ve Günaydın’ı hem içerik, hem tasarım açısından ciddi olarak solladı.. Kelebek de, artık Hürriyet gibi benzersiz ve artık kim ne derse desin rakibi yok.. Kutluyorum..Onur Baştürk’e dikkat..Bilmiyorum farkına vardınız mı, Kelebek arka sayfaya bir Kırmızı Hat köşesi açıldı. Sahibi Onur Baştürk..Onur Baştürk’ü daha önce Vatan’dayken takip eder ve magazin dünyasının ıncığını cıncığını çıkaran haberlerine hayret ederdim. Bir adamın bu kadar ayrıntıyı bilmesi için üç gözü, beş kulağı, yedi anteni falan olması gerektiğini düşünürdüm. Onur, artık Kelebek’te.. Antenleri artık bizim için çalışıyor. Memnun oldum. O olmasa nereden bilecektim Altın Portakal’da Su’nun meşhur 9.5 isimli özel suitinde Nastassia Kinski’nin konaklayabilme olasılığını.. Pes yani Onur.. Bu ayrıntıyı nereden duydun?