GEÇEN hafta Pazar günü, bana gelen şikayet e-postları artınca, Algida’nın her yerde promosyon uygulamadığını bu nedenle de bağımlı tüketicilerini mağdur ettiğini yazmıştım.
Bunun nedeni Algida markasını ‘tüm satıcılarına’ promosyon uygulatacak kadar güçlü bir marka olarak görmemdi.
Algida’nın Genel Müdürü Hazım Ellialtı aradı ve bilgilendirmek istediğini söyledi. Algida Pazarlama Müdürü Deniz Aktürk Erdem’in de bulunduğu bir görüşme yaptık. Haliyle Algida markası ile birlikte ‘sinsi davranma’, ‘tüketici enayi yerine konulduğunu düşünüyor’, ‘keklenmiş tüketici sendromu’ ifadelerine yer vermeme biraz bozulmuşlar. Önce ben onlara bozulmamaları gerektiğini, Algida’nın marka gücü nedeniyle hayal kırıklığına uğrattığı tüketicilerin tepkilerinin de daha güçlü olduğunu, bunu ifade etmek için böyle bir dili seçtiğimi ifade ettim. Onlar da bana halen 90.000 satış noktasında 125.000 soğuk dolapla yaygın bir dağıtıma sahip olduklarını. Son promosyon döneminde bu satış noktalarının % 90’ının promosyona katıldıklarını, her promosyon döneminde katılımı artırmak için çalıştıklarını, Rekabet Kanunu’nun ilgili maddeleri gereği her satış noktasını promosyona katılmaya zorlayamadıklarını söylediler.
Doğrudur, tüm kategorilerdeki markaları aynı sorunlar karşılaşıyor. Ancak daha önce de söylediğim gibi Algida çok iyi yönetilen bir marka ve tüketicilerinin en küçük hayal kırıklığına tahammülleri yok. Algidacılar farklı düşünmüyorlar, en kısa sürede promosyon sorununu çözeceklerine söz verdiler. 2003 yılında ‘Unilever Dünya Marka Yönetim ve Özgün Uygulama Ödülü’nü almışlar. Onları kutladım. Zaten ben de Algida çok iyi yönetilen bir marka bu nedenle çok daha dikkatli olmak zorunda demiyor muydum?
Bu arada Algida’nın Genel Müdürü Hazım Ellialtı ile görüşürken, Ülker’in ‘Golf’ markasıyla pazara girmesiyle birlikte 250 milyon dolarlık dondurma pazarının hoş bir şenlenme içine gireceğini anladım. Algida hazır dondurma pazarını oluşturdu, besledi, 60 milyon dolardan 250 milyon dolara getirdi. Halen 130 milyon dolar satışla pazar lideri. Ve artık yalnız değil. Hem Ülker Golf’ün hem de Panda’nın nefesini ensesinde hissediyor. İki saatlik görüşme sırasındaki izlenimim şu: Algidacılar Ülkerle savaşa gereğinden fazla hazırlar! Coca-Cola’nın Ülker Cola-Turka’ya karşısında oynadığı ‘uslu çocuk’ tavrını oynamamaya kararlılar. Kılıçları çekmişler 90.000 satış noktasını elde tutmak için canla başla mücadele ediyorlar. Bu arada tüketiciyi de unutmuyorlar ama..Kışa dört yeni dondurmayla giriyorlar. Anlaşılan dondurma pazarındaki önemli bir kaldıraç noktası yeni ürün geliştirme..Algida burada da kendini çok güçlü görüyor.
Bakalım Ülker Golf ve Panda Algida’yı tahtından indirebilecekler mi? izleyeceğiz..
‘Ben ileri zekalıyım... Onlar geri’
İSMİNİN açıklanmasını istemeyen bir okuyucum dünkü ‘Sadece Hürriyet yeter!’ yazımla ilgili şu yorumu göndermiş:
"En büyük Hürriyet, şak şak şak!" biçiminde özetlenecek görüş. Gazetenize ve de patronlarınıza methiye bölümüne gelince, kantite - kalite ilişkisi bilinen konu. Öbür yanda da toplumun genel kültür düzeyi ve yapısı, zeká düzeyi ekranlarda filán yeterince belgeleniyor. Bütün bunlar sizin gazetenin o denli çoksatmasının altında yatan nedenleri ortaya koyuyor desem "kıl olanlardansın!" diyeceksiniz ama değilim. Somut gerçekler yalnızca...’
Önce şunu söyleyeyim, ‘Sadece Hürriyet Yeter’ başlıklı yazım cesur bir yazıdır. Herkes yazamaz. Böyle bir yazı yazınca sizi bir takım kalıplara sığdırmaya çalışan insanlardan ‘‘En büyük Hürriyet şak şak şak!’ tepkisi alacağınız gün gibi açıktır. Umursamamalıyım değil mi? Kim ne derse desin düşündüğümü yazmalıyım değil mi? Hatayı ne olursa söylemeli, iyiyi övmeliyim değil mi? Eğer düşündüklerimi yazmam engellenirse de yazmamalıyım değil mi? Bir Hürriyet yazarından bekledikleriniz bunlar değil mi?
Hürriyet yazın ortasında Pazar günü 732 bin, hafta ortalaması da 530 bin satarak bir rekor kırmıştır. Bu gerçektir. Ben uydurmadım. Bu sonucu öğrendiğimde bunun bir marka yönetme başarısı olduğunu düşündüm ve düşüncelerimi cesursa kaleme aldım. Ne yapmamı beklerdiniz? Düşündüklerimi yutmamı mı? Yutmam. Kimse düşündüğümü yazmamı engelleyemez.
Bir de size ‘üçüncü kişi sendromu’ diye bir kuramdan söz edeyim. Ben iyiyim, onlar kötü sendromu yani..Gördüğünüz gibi Hürriyet okuduğu açıkça belli olan okurumun zeka düzeyi iyi, diğer Hürriyet okurlarının zeka düzeyi kötü. Ah şu bol sendromlu enteller! Başka bir şey söylememe gerek var mı?