Paylaş
Bahçeli’nin AK Parti’yle yakınlaşmaya göz kırpmasından sonra değişmemesi cihetine evrilmişti.
Özlenen muhalefet hayalinin yönü, dünkü açıklamasından sonra yine değişti mi, yoksa aynı mı hâlâ?
Bir ara MHP’de vizyon ve yönetim değişikliği yeni Türkiye’nin hayrına bulunurken... 1 Kasım’dan sonra olduğu gibi kalması daha hayırlı görülmeye başlanmıştı.
Bilhassa partinin başında Bahçeli’nin muhafazası, yeni Türkiye için büyük önem arz eder olmuştu.
Dünkü MHP grubunda yakınlaşma mesajlarına açıklık getirdi Bahçeli. Başkanlığa hayır deme çizgisine geri çekildi. Sistem değişikliğine ihtiyaç olmadığı görüşüne geri döndü. Çözümün mevcut düzende aranması gerektiğini tekrarladı. İktidara vaat ettiği desteği, terörle mücadele konusuyla sınırladı.
İbre şimdi yine muhalefet partilerinde değişimden yana mı döndü? Yoksa Bahçeli’nin varlığı, ideal Türkiye için hâlâ önemini koruyor mu?
Başta nasıl bir muhalefet hayal edildiği unutuldu bile.
Türkiye hızla değişip dönüşürken muhalefet buna ayak uyduramıyordu.
Ülke her alanda yenilenirken muhalefet geri kalıyordu.
Yeni Türkiye’nin en büyük sorunu muhalefetti.
Rejimi beklemekten, resmi ideolojinin muhafızlığını yapmaktan, statükoyu savunmaktan vazgeçmiyordu.
Ayak diremese Türkiye daha ileri bir demokrasiye sıçrayacaktı.
Kimlik siyasetinin yerini hizmet siyaseti aldığında Türkiye’yi durdurabilene aşkolsundu.
Büyüme hedeflerinin önündeki en büyük engel, kimlik siyaseti yürütmekte ısrar eden CHP ile MHP’ydi.
Biri laiklik duyarlılığını kaşıyor, sıkışınca hemen orduyu göreve çağırıyor, milletin özgür tercihlerine güvenmiyor, sandıkta yenişmeyi gözü kesmiyor, iktidarı sandık dışında devirme yollarından medet umuyor, başka da bir şey denemeyi düşünemiyordu.
Diğeri karşıtlık üzerine kurulu dar bir milliyetçilikten milim öteye geçmiyor, oturduğu yerden oy kazanma konforunu bozmaya yanaşmıyor, teröre tepkiden gelen garantili oyların adresi olmakla yetiniyordu.
İktidara göre ikisi de tutucu, hazırcı ve istismarcıydı.
Kendisine alternatif oluşturan, güçlü, dişli, reformculukta yavaş bulup sıkıştıracak, sandıkta ensesine binip zorlayacak, tabanına iktidar umudu verebilen, silkelenmiş, yenilenip canlanmış bir muhalefet görmek istiyordu AK Parti.
Ülkenin hayrına olan buydu, gerçek bir demokrasi ancak böyle yerleştirilebilirdi.
Fakat hallerinden memnundu onlar.
İç düşman üretiyor, içeride dışlayıcı ve ötekileştirici bir dil kullanıyor, dışarıda içe kapanmacı ve izolasyonist bir söyleme asılıyorlardı.
Dünyayla bütünleşmeyi, açık bir toplum inşa etmeyi savunan AK Parti’nin en büyük talihsizliği buydu.
Karşısındaki muhalefet, bilerek bilmeyerek Türkiye’nin kaybında kazanç buluyordu.
‘Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrili’ nakaratıyla geçinip gidiyorlardı.
Türkiye’yi dünyadan koparıp ‘kendine özgü şartları’na yani vesayet rejimine hapis tutmak işlerine geliyordu.
Eski Türkiye ezberini ve alışkanlıklarını terk edemiyorlardı.
Gıpgıcır bir Türkiye göklerde yıldız gibi parlayacaktı ama bu muhalefet kafası izin vermiyordu.
Oysa muhalefet de değişti mi Türkiye’nin değişim ve dönüşümü tamam olacaktı.
Derken CHP rejim bekçiliğini bıraktı, hatta rejim karşıtlığına geçti. Zinde güçler yerine sandık mücadelesine ve hizmet siyasetine asılmaya, içe kapanmak yerine dışa açılmayı savunmaya başladı.
MHP ise eski pozisyonunu korudu, zihniyetini değiştirmedi.
Fakat o arada Bahçeli ‘yerli ve milli’ tanımına uygun makbul bir lidere dönüştü. MHP’de değişime karşı çıkmak da yeni Türkiye’ye karşı çıkmakla eş tutulur oldu.
CHP ise kendisine oy veren milletin bir bölümüyle birlikte ‘gayrimilli’ sayıldığından, yeni Türkiye siyaseti nezdinde makbuliyet kazanamadı.
Uzattım; arzulanan muhalefet hayali mi değişim geçirdi, Bahçeli mi? Kim doğru, kim yanlış karıştırıyorum artık.
Paylaş