Paylaş
İktidarın, aradan geçen 5 ayda halini düzelttiğini şuradan anlıyoruz. 1 Kasım’dan sonra karşıtlarına bir yenilmişlik duygusu yaşatmamak için elinden geleni yapıyor.
Galibiyetinin tadını, mağlup ettiklerinin üstünde tepinerek çıkarmıyor.
Ağır bir hezimet havasını dağıtmak için olağanüstü çaba gösteriyor.
Yıkılmış dünyaları ayakta tutmaya, çökmüş psikolojileri umutsuzluk girdabından kurtarmaya dönük mesajlar veriyor.
Başbakan Davutoğlu, zafer konuşmasından başlayarak iktidarın dilini değiştirdi. Bu ülkenin bir yarısının mutsuzluğu pahasına sevinç çığlıkları atmayı, kendi yüzde 50’sinin mutluluğuyla yetinme bencilliğini reddetti.
Bu zaferi, yüzde yüzün ortak baharına çevirmek istiyor. Genel bir bahar havası estirmek için muazzam çırpınış içinde.
Bir ‘kendine çeki düzen verme’, bir ‘iktidarı kullanma alışkanlıkları’nı iyileştirme arzusu, güçlü işaretlerle görünür oldu.
* * *
Fakat sonuçların, kaybeden kesimlerde ciddi bir travmaya yol açtığı da ortada.
AK Parti’nin çabaları, yarayı derinleştirmeden bu travmanın atlatılmasına yardımcı olabilecek mi? Karamsarlığa kapılmalara mani olabilecek mi? Hayata küsülmemesini, gelecekten umutların büsbütün kesilmemesini sağlayabilecek mi?
Ortak bir iyimserliği yayma ve paylaşma gayretinin önündeki en büyük engel şudur:
Bu gelip geçici bir hava mı, bir yalancı bahar mı? Yoksa kalıcı, gerçek ve samimi bir beyaz sayfa açma, bir yeni başlangıç yapma iradesinin yansıması mı?
Kısacası; muhaliflerin, iktidar tavrından emin olmaya, verilen tatlı sözlere inanmak için uygulamayı görmeye, pratik bazı teminatlara ihtiyacı var.
Boş laflara kanma, aldanma ve benzeri korkular yüzünden tetikte bekliyorlar.
Yalnız güven sorunu iki taraflı çalışıyor. Çünkü hırçınlık sadece bir muktedir sorunu değil, iktidar sahiplerine has bir davranış bozukluğu değil. Muhalefet tavrında da örneklerine çokça rastlanan bir maraza.
İşte bu karşılıklı güvensizliğin aşılması için iki tarafın da emek sarf etmesi gerekecek.
* * *
Ben iyimserim...
Taraftar mahallede, AK Parti’nin hatalarından öğrendiğini gösteren kuvvetli alametler belirdi.
Muhalif kesimlerde de hazımsızlık çekenlere örnek teşkil edecek olgunluklar sergileniyor.
Birer numune olarak Bilal Erdoğan’la Tarhan Erdem’in tepkilerine dikkatinizi çekerim.
Bilal Erdoğan, Anadolu Ajansı’na konuşmuş.
Şöyle değerlendiriyor:
“Bu sonucu kimse beklemiyordu. Bu sonuç Allah’ın ülkemize bir takdiri, Allah’ın ülkemize bir nimeti adeta. Birliğimizi, kenetlenmemizi artırmak için bize bir şans daha tanıması adeta. Öyle düşünüyorum...”
‘Artık insanların birbiriyle hoş olmayan, incitici tarzdaki yaklaşımlardan uzaklaşarak ortak değerler etrafında birleşmesinin zamanının geldiğini’ de ekliyor.
Ortalığı cehenneme çeviren ultra-militanlaşmaya ‘dur’ düdüğü çalmak diye alıyorum ben bu temenniyi. Holiganca tarafgirliğe, trolistan zebanilerinin kışkırtmalarına bir ihtar, bir ‘yeter artık’ alarmı olarak alıyorum.
* * *
Tarhan Erdem ise AK Parti’ye sert eleştirileri olan muhalif bir isim. Radikal’de ‘Niçin AK Parti’ başlıklı bir yorum kaleme aldı.
O da Bilal Erdoğan kadar sürpriz yaşamış, bu sonucu beklemediğini söylüyor, şaşkınlığını saklamıyor.
“Okuyucularım biliyorlar; ben AK Parti’nin bu düzeyde oy alacağına da halkın iktidarı AK Parti’ye vereceğine de inanmıyordum. Pek çok araştırma kurumunun sonuçları da, AK Parti’nin tek başına iktidar olabileceğine işaret etmiyordu” diyerek başlıyor.
Çok fena yanılmasına rağmen devamını şöyle getiriyor: “Halk başka açıdan baktı, hiç şüphem yok, doğru bir karar verdi...”
İstediği parti kazanmasa da sonucu anlıyor, kabulleniyor, olgunlukla karşılıyor ve içselleştiriyor: “Koalisyon ile mevcut sorunların çözülemeyeceğini halk gördü; onun için eksiklerini ve hatalarını görerek hükümeti AK Parti’ye verdi” diyor.
Seçmeni tercihlerinden dolayı aşağılamak yerine anlamaya çalışan, hakkaniyetli ve hakkı teslim edici bir muhalif tavır...
İşte bir mahalleye Bilal Erdoğan, öbürüne Tarhan Erdem yaklaşımı hâkim olursa korkmayın. Olmazsa bilin ki o zaman yalancı bahardır, çok sürmez bu yumuşama havaları.
Paylaş