Paylaş
Dün de, Kobani’de IŞİD’le çarpışan PYD’ye havadan bir kez de cephane indirdiğini açıklamış. Çok daha büyük bir olay!
Hem silah hem de istihbarat paylaşıyorlar, bakın siz aymazlığa...
***
Sanırsınız Merkel’in NSA tarafından dinlenen telefon konuşmasının tapeleri, Kuzey Kore’nin ergen diktatörü Kim Jong-Un’un ortadan kaybolduğu 30 günün esrarına dair CIA kriptoları PYD Lideri Salih Müslim’le paylaşılmaya başlanmış.
ABD, havadan vururken karada sokak savaşını PYD yürütüyor. Aynı düşmana karşı icra edilen kara ve hava operasyonları arasında sıfır alaka olabilir mi? Kara ve hava güçleri birbirinden habersiz ortak bir düşmana taarruz edebilir mi?
PYD’liler, yerdeki vaziyeti yukarıdaki jetlere ihbar ediyordur hiç değilse. Amerikan uçaklarının doğru hedefleri saptayıp vurması için koordinat veriyorlardır; saat 12 yönünden yaklaşıyor bir karaltı, saat 5 yönünden geliyorlar gibi konum bilgisi geçiyorlardır en azından.
***
Hayatın olağandışı akışının dayattığı zorunlu bir irtibat, kerhen yapılmış bir temas...
Öyle abartıldı ki Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry, malumu ilam etmek zorunda kaldı. “PYD politikamızda vallahi de billahi de bir değişiklik yok, sahadaki bir krize anlık bir cevaptır havadan silah bırakılması” diye.
Yani IŞİD’i durdurmak için mecbur kalınan bir rutin dışına çıkma hali...
***
‘İstihbarat paylaşımı’, ‘doğrudan görüşme’, ‘silah yardımı’ gibi cafcaflı lafları duyan da PYD ile PKK’nın törenle NATO’ya katıldığını düşünecek.
Tıpkı Türkiye, Kobani’nin imdadına yetişsin diye Peşmerge’ye koridor açınca cephedeki PYD’lilerin sevinçten bayram ettiğini düşünen safdiller gibi...
Benim işittiğim Türkiye, Barzani kuvvetlerine yeşil ışık yakalı günler oluyor. Ama Barzani’nin gelip Kobani’yi kurtarmasına yanaşmayan PYD.
Dünyaya ‘Yetişin, kurtarın bizi’ çağrıları yaparken yardıma yetişen Barzani olunca istemiyorlar.
Türkiye, doğrudan kurtarıcılığa soyunsa da yaranamıyor, kurtarıcı olarak Peşmerge’ye yol verse de...
Örgüt egosuyla örgütçülük damarı, buna izin vermiyor.
Kobani direnişine rağmen Kobani’yi kurtarma mevzusu biraz karışık yani. IŞİD’le savaş üzerinden propaganda yapma ve psikolojik üstünlük kurma fırsatçılığı, Kobani’yi savunmaktan önde gidiyor.
Siz siz olun, gelen haberlere mübalağa ile yaklaşmayın, yanılırsınız.
Şükür bitti Altın Portakal
REZİL küfürlerle başladı, rezil küfürlerle bitti. Sinema festivalinden ziyade mikrofondan küfrü basmayı özgürlükçülük ve muhaliflik zanneden ‘sanatçı duruşu’nun tuluatı gibiydi.
Katılımcıların genelini tenzih ederim, gürültücüler azınlıkta. Fakat çıkardıkları marazaları konuşmaktan sinemacılığı konuşmaya fırsat bırakmadılar.
***
Türk sinemasının büyük ustalarından rahmetli Halit Refiğ’in eşi Gülper Hoca’dan bir e-posta geldi.
Altın Portakal’ın ulusal ayağını kaldırma teklifime hak veriyor ama tersini öneriyor.
Bilakis, Türk sinemasının ulusallaşmaya, millileşmeye ihtiyacı olduğu görüşünde.
Benim itirazım yerelliğine, mahalli olmasına değil, mahalleci çalımlardan kurtulamamasınaydı fakat...
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzikoloji Bölüm Başkanı Gülper Refiğ’in notu yine de dikkate değer:
“Sayın Akif Beki,
Sanat ve kültür hayatımızın belki de en hassas, en önemli konusuna parmak basmışsınız, sizi kutlarım. Ben ülkemizde tüm kültürel etkinliklerin (....) Batı ağırlıklı bir hegemonya altında olduğuna inanıyorum. Yerli, ulusal (bugünkü Batı hayranı çakma ulusalcıların yerlilik, millilikle alakaları yok ve eşimden, Kemal Tahir’den bu yüzden nefret ederler) değerleri savunan yazar, düşünür, sinemacı, her kim varsa lanetlenmiş ve yok edilmeye çalışılmıştır. Bu organizasyona istisnasız bütün festivaller dahildir ve finansmanlarını bizzat devletten sağlarlar. Aynı gruplar tarafından yönetilirler...
Bence sorunun çözümü Antalya’yı uluslararası yapmak değil, çünkü aynı rezillikler yine misliyle sahnelenecektir...
Tabii basın ve TV’lerdeki ecnebiler kıyamet koparacak ve skandallar üretecektir. Bunu göze almak ve dik durmak da bir erdem meselesi...
Akif Bey kusura bakmayın, yazınızla bamtelime dokunup eşimin çektiği acıları bana hatırlattınız. Ben de lafı fazla uzattım biliyorum ama bu konu çok ciddi (...) ve mutlaka bu yeni konjonktürde baştan ele alınması gerekiyor...”
Paylaş