Paylaş
Selahattin Demirtaş soruyor, “Etle tırnak edebiyatı yapmak kolay. Türk-Kürt kardeşse Türkiye’nin batısı bu yakıp yıkmalara ne diyor” diye.
Bu HDP binalarına saldırılara, bu mevsimlik işçi çadırı yakmalara, bu ev ve işyeri basıp ateşe vermelere, Kürt vatandaşlara yönelik bu linç ve dövmelere Türkiye’nin batısı ne mi diyor?...
Benim gördüğüm, aklı başında hiç kimse tasvip etmiyor.
Benim gördüğüm, sorumluluk sahibi herkes kınıyor, bu alçaklıklara bulaşan haydut ve zorbaların yakalanıp cezalandırılmasını istiyor.
Benim gördüğüm, hükümetten muhalefete sokakları karıştıran bu uğursuz provokatörlerin sırtını sıvazlayan kimse yok.
Benim gördüğüm, kendini bilen, ülkesinin geleceği için endişelenen herkesin yüreği ağzında. Kimse sokak ve şiddet olaylarına arka çıkmıyor.
Benim gördüğüm, ‘terörle mücadeleyi devletin polisine ve askerine bırakın’ diyor her ağzını açan. ‘Sakın ola kahpe terörden Kürt kardeşlerinizi sorumlu tutmaya kalkmayın, kalleş PKK’ya kızıp Kürt komşunuza yan gözle bakmayın, durumdan vazife çıkarıp şehir eşkıyalığına soyunmayın, kaos ve kargaşa çıkarmak isteyenlere uyup kardeş kavgasına tutuşmayın, sakın ha sizi birbirinize düşürmek isteyenlerin meş’um emellerine alet olmayın’ diyor...
* * *
AK Parti’nin sağduyu çağrılarından ya da CHP’nin HDP’yle dayanışmasından örnekler vermeye gerek yok. Bunu görmek için Bahçeli’nin söylemlerine bakmanız bile yeter.
‘Teröre lanet ve şehitlere saygı yürüyüşleri’ için ülkücülerin sokağa inmesine yol verdiği son açıklamasına bakın görürsünüz.
Sert jargonuna, asabi diline, sivri ve keskin üslubuna rağmen parti binalarına saldırılara karşı açıkça ikaz ediyor. İsim vermeden HDP binalarından, taşkınlık ve şiddet gösterilerinden uzak durmalarını istiyor. MHP teşkilatlarına ve ülkücü camiaya, öfkelerine mukayyet olmaları yönünde istikamet veriyor.
Nasıl bir zamanda?
Ülkenin içsavaşın eşiğine geldiğini söylediği bir zamanda...
“Şu anda ülkemiz her şeye gebedir” dediği bir zamanda...
“Türkiye Cumhuriyeti sırat köprüsündedir. Milli vicdan isyan ve infial halindedir. Dayanacak hal, bekleyecek ve sabredecek takat kalmamıştır” dediği bir zamanda...
Acılar bu kadar sıcak, duygular bu denli ajite, sinirler bu derece laçkalaşmışken...
“Etnik kavga ve karışıklığın önü açılmamalıdır. Taşkınlıktan ve ölçüyü kaçıran heyecan selinden uzak durmak, sağduyulu ve soğukkanlı hareket etmek herkesin en temel tarzı olmalıdır” diyor.
“Önemle dikkat lazımdır ki bir kıvılcım Türkiye’nin yanmasına, iç kargaşaya çakılmasına yetecektir. Türk-Kürt düşmanlığı için fırsat kollayan, ortam yoklayan mihrakların kurguladıkları oyunlara düşmemek asıldır” diyor.
“Bu hususta milliyetçi-ülkücü hareket titizlikle davranacak, karanlık mahfiller tarafından organize edilen anonim kalabalıkların dümen suyuna girmeyecektir” diyor.
“İçimiz alev alsa da parti binalarının taşlanmasından boyut ve yönü karmakarışık eylemlere kadar Türkiye’nin aleyhine olan gelişmeler hızla tırmanabilecektir” diye telkin ve tavsiyelerde bulunuyor.
* * *
Cevap ortada. Taraftarlarını tahrikten, dolduruştan, kontrolsüz tepkilerden, öfke patlamalarından men etme çabası gözle görülür durumda.
Demirtaş ise tabanına ve teşkilatına ‘kendinizi koruyun’ demekle yetinmiyor. “Karşılık verin, size saldıranları analarından doğduklarına pişman edin” diyor, diyebiliyor.
Asıl kendisi içsavaş özlemlerine, özsavunma çığırtkanlıklarına ne diyor? Bu mudur cevabı, onu söylesin.
Hürriyet’e saldırı
İkinci saldırıya karışan 17 zanlının yakalanıp sorgulanmış olması, memnuniyet verici bir ilerleme. Başbakan Davutoğlu, benzer suç eylemlerinin tekrarına karşı emniyeti teyakkuza geçirdi, koruma önlemlerini arttırma talimatı verdi. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da acabasız, tereddütsüz kınadı. Bunlar önemli.
Fakat ilk saldırıya karışanlarla ilgili ne tür hukuki işlemler yapıldığını hala bilmiyoruz.
Protesto hakkıyla şiddet gösterisini birbirinden ayıramayanları akıllandıracak şey, yapanın yanına kar kalmamasıdır.
Demokratik tepkinin adap ve sınırlarını bilmeyenleri bilinçlendirecek şey, vaktinde daha güçlü kınanması ve daha etkin müdahale edilmesidir.
Caydırıcılık buna bağlı.
Vurmayı kırmayı kimsenin alışkanlık haline getirmemesini, bir daha aklından bile geçirmemesini sağlamak, en kesin önlem değil midir?
Paylaş