Paylaş
Hem kumpas iştirakçisi hem yolsuzluk mücahidi olunmaz. Eşyanın tabiatına aykırıdır, doğa kanununa ters. Yuvarlak bir kare, güneşli bir gece, yıldızlı bir gün, çocuklu bir bakire ya da kuru bir derya ne kadar mümkünse böylelerinin şövalyeliği de ancak o kadar gerçektir.
‘Dürüst kumpasçı’, ‘kahraman kalleş’, ‘yiğit pusucu’, ‘harbi münafık’, ‘mert yalancı’, ‘samimi riyakâr’ ya da ‘cengâver düzenbaz’ terkiplerini kâğıda yazsanız kusacakken hangi fıtrat kabul eder?
Kişi ya ikiyüzlü, sinsi bir hilekâr ya da bölünmüş kişilik psikopatı değilse aynı anda ikisi birden olamaz.
Mutlaka biri yüzüne taktığı maske, diğeri de içyüzüdür.
* * *
Gerçek yüzünü kendinden bile saklayan, içi-dışı birken ayrı, böyle ‘hesapsız hesapçı’ bir üstün kabiliyet doğuramaz mı analar?
Hem sahte hem gerçek, hem yapay hem doğal, hem taklit hem orijinal, hem yapmacık hem sahici, hem kötü hem iyi, hem artist rollerinde hem de kendi gibi biri yani...
‘Çift kişilik’ mucizesi değilse bir ‘sahte gerçeklik’tir gördüğümüz. Onu da analar doğurmaz, illüzyonistlerin icadı olur. Fakat halisünasyonlar âlemine dalmamış bir akla, mantığa ilanihaye yutturamazsınız.
Göz, en kamaştırıcı yanılsamadan bile uyanır bir gün, en koyu rüyanın dahi çökmesi iki dürtmeye bakar. Paralel evrene göç etmedikçe kalkılmayacak derin uyku yoktur.
* * *
Sihir bozulup kurbanların gözündeki perde kalktıktan sonra ‘oyuncu’ kişilikleri neyin beklediğini de örnek üzerinde anlatmaya çalışayım.
Şöyle...
Kumpası yedirmek için yolsuzluğu sos olarak kullanan biri, çifte hırsızlık yapmış olur. Evvela, kılıf yapmak için hukuku milletten çalmıştır... İkincisi de varsa bir yolsuzluk, yalanları ve köpürtmeleriyle gerçeği perdelemiştir...
‘Niye kumpasın üzerine hurra gidiliyor da yolsuzluk soruşturması paldır küldür yürütülmüyor’ diye şikâyete başka herkesin hakkı olsa bile böylelerinin hakkı hiç olamaz.
Çünkü zaten tüyü bitmemiş yetimin hakkını dert etse onu koruyacak hukuku, siyasi güç ihtiraslarına feda etmezdi.
Yalanla gerçeğin iç içe geçirilip servise konduğu, ‘üstü yolsuzluk suçlaması, altı kumpas’ dediğim çıkmazın bilfiil sorumlusudur bu tipler.
Neresi gerçek, ne kadarı yalan; ayıklansa dahi gerçeğin yalandan arındırılmış safi gramajıyla kimse yetinmez artık.
‘Yolsuzluk savaşçısı’ taklidi yapanların topluma ettiği en büyük fenalık budur. Gerçeklik algısını, kendi menfaatleri için deforme ederler.
* * *
‘Düşmanın silahıyla silahlanma’ stratejisine o kadar kaptırırlar ki hangi kötülüğe düşmanlık yaparlarsa ona benzerler sonunda. Vesayetle mücadele ederken işi öğrenip vesayetçiliğe soyunurlar, kara propagandacılarla boğuşurken kara propaganda ustası kesilirler, yargıya çökmüş çetelerden kurtulmak için yargıya çökerler, ‘muhaberat devleti kuruyorlar ey ahali’ yaygarasıyla ‘muhaberat devleti’nin taşlarını kendileri döşerler, başlarına çorap örülmesinden o kadar çok korkarlar ki başa çorap örme işine girerler, kumpasları boşa çıkarmak için kumpasçılığın kitabını baştan yazarlar, yollarına çıksa en kötü hilesini elinden alıp şeytana bile külahını ters giydirirler.
Bütün bunları da iyiliklerinden, insanlığa bir nevi hizmetleri, kıyakları olsun, hayra geçsin diye, en masumane duygularla, bir yolda kalmışa sadaka verir gibi, bir tanrı misafirine ihsan ve ikramda bulunur gibi Allah rızası gözeterek yaptıklarını söyler... Üste de hayır duası beklerler...
* * *
Piyasaya sahte para sokmaktan beter bir diğer işleri de, kelime kalpazanlığıdır. Sahte ‘demokrasi kahramanlığı’ gibi, kelimelerin de naylon kopyasını imal ederler.
Kurbanlarının rolünü, konuşma sırasını, repliklerini dahi çalarlar; kendilerine karşı kullanılabilecek bir söz kalmasın geride diye.
Daha kurbanları “Allah’tan kork” demeye kalmadan, onlar “Allah’tan kork, bu ne zalimlik” derler, “Hiç utanman yok mu, bu ne arsızlık” derler... Kurbanlarını, kurbanlıklarından da şüphe ettirirler.
Ta ki illüzyonları sonunda kendi hapishanelerine dönüşür.
Çıkamazlar sahte gerçekliklerinden. Ve perde onlar için iner bu kez, ‘The End’.
Paylaş