Kara haber

SENE 2008, Temmuz ayı, doğum günümden bir gün önce, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın beraberindeki gruptaydım.

Haberin Devamı

Biraz sonra korku ve heyecanla karışık bir deneyim yaşanacaktı, demir bir kafesle yerin altına inecektik...

* * *

Herkes gibi kefen beyazı tulumlardan giydim, ayağıma çizmelerini çektim, başıma fenerli baretlerden taktım, hangarı andıran asansörlerine bindim, Zonguldak’ın Kozlu maden ocağında yerin tam 564 metre altına seyahatimiz başladı.
Diklemesine indiğimiz katmanda raylı taşıma sistemi boyunca kaç galeri geçtik saymadım ama ocağın en ucuna kadar yüzlerce metre yatay yol kat ettiğimiz kesin.
En uç noktada darbeli kırıcılarla kömür çıkarılmasına eşlik ettik, ekmeğini taştan çıkaran adamların azmine ve cesaretine tanık olduk.
Yeraltında ayrı bir dünya kurmuş gibiydiler. Kömür karasına bulanmıştı ama güleçti hep yüzleri, candandılar.
Önemli misafir ağırlıyor olmak dışında onlar için bu yeraltı ülkesinde olağan bir gündü, benim içinse olağanüstü etkileyici...

* * *

Haberin Devamı

Mola aldık, sofralarına oturup kömeçle yoğurdu paylaştık, takıldık birbirimize, şakalaştık, yerin altında sürdükleri hayatın cilvelerinden konuştuk.
Yılmaz Erdoğan’ın ‘Kelebeklerin Rüyası’ filmindeki gibi madenci şairlere rastlamadım ama şiir gibi bir ekmek mücadelesiydi gördüğüm. Kara elmas işçisinin alınterine, bileğinin hakkına ithaf edilmiş mısralar azdı bile...
Bir buçuk saat kaldık yanlarında. Yerin altına aşinaydı onlar, helalleştik, biz inerçıkarın yolunu tutarken rutin mesaiye dönüyorlardı.

* * *

Dün kara haber geldi; Soma’da o kadar çok madenci diri diri girdiği toprağın altından cansız
bedenleriyle çıktı ki...
Büyük bir acı düştü kara toprağın üstüne.
Hayat havadan ucuz o dehlizlerde. Söylenecek çok şey var ama gün bugün değil.
Ben bunları yazarken bile yüzden fazla madenci hâlâ aşağıda, ne ulaşılabiliyor ne akıbetlerinden haber alınabiliyor.
Böyle bir anda bütün suçu vahşi kapitalizme yıkıp vicdanımı kolayından rahatlatmak da, sendikacısından siyasetçisine rasgelen günah keçisini kovalayıp acımı ve öfkemi ondan çıkarmak da istemiyorum.
Sermayeye, siyasete ya da sendikaya gelişigüzel kahretme kolaycılığı gelmiyor içimden ama, ihmal ve kusur sahiplerinin yanına kalması ihtimaline de katlanamıyorum.
Acılar taze, cenazeler kalksın hele, hesabı elbet sorulur.

Yazarın Tüm Yazıları