‘Hoca’nın kutsallığı ve Cemaat’in iflası’

FETHULLAH Gülen, 17 Aralık savcı ve polisleri için “Binde birini bile tanımam” demişti.

Haberin Devamı

Merak işte, acaba geçen cuma Paralel Yapı sanıklarının tahliyesine karar veren hâkimler, bu binde birlik kesime giriyor mudur?
Giriyorlarsa kendisinden bizzat mı emir aldılar?
Ya Gülen, “Hayır, binde birin içinde yoklar, tekini bile tanımıyorum” diye mushafa el basarsa ne olacak?
Şayet yalan makinesinin bile yakalayamayacağı kadar süper bir yalan değilse, yalan yere yemin etmemiştir, gerçekten de tanışmıyorlardır. O takdirde duaların, bedduaların arasına sıkıştırılan parolalarla mı haberleşiyorlar?
Öyleyse... Cemaatçi kimliği deşifre olmamış ‘kripto’ vaziyetteki kadrolarına gizli talimatlarını haftalık vaazlarıyla iletiyor olabilir mi?
Bu durumda, bütün soruların anası ve sonuncusuna gelir sıra... Gülen, kendisinden emir almakla suçlanan hâkimleri şahsen tanımıyorsa hiç yüz yüze gelmeden nasıl bu denli bağlanabiliyorlar ona?


* * *

Haberin Devamı


Asliye ceza mahkemesinden çıkan tahliye kararı için iki şey söyleniyor.
Bir; korsandır. Yani yetkisiz bir mahkeme tarafından verilmiştir. Kanuna göre tahliye ve tutuklama yetkisi, açıkça sulh ceza hâkimlerinin tekelindedir. İki; tahliye emri Pensilvanya’dan gelmiştir. Yani örgüt halinde işlenmiş bir suçun sonucudur. HSYK da, Cumhurbaşkanı ve Başbakan da aşağı yukarı bu minvalde konuşuyor.
İlaveten, hükümet sözcüsü Bülent Arınç, gözü karalığın bu kadarına pes dedi.
Bir ilave de Hanefi Avcı’dan geldi. Yeni kitabını okuyorum. “Cemaat’in İflası-Hoca’nın ayağının kaydığı yer” adını taşıyor.
Orada ‘Cemaat’in emriyle karar veren yargı mensuplarından söz ediyor Hanefi Avcı...


* * *


Merakımı tahrik eden de bu. Nasıl bir iflas, nasıl bir ayak kaymasıdır ki yıkılmamış da ayaktaymış gibi görünüyor?
Nasıl bir bitmişlik, nasıl bir tükenmişlik sendromu ki itaat duygusunun önüne geçemiyor?
Nasıl bir büyülenmişlik, nasıl esfunlanmışcasına bir bağlılık ki aydın yüzlü savcılar, polisler ve hâkimler, bile bile ateşe atıp yakıyor kendilerini?
Ne ‘Kahrolası hanede evladu iyal var’ diye, evde bekleyen çoluk çocuğa ekmek götürme kaygısı onları durduruyor...
Ne kariyer endişesi, gelecek korkusu kendilerinden istenen korsan çıkışları yapmalarına mani...
Ne de akıl, mantık, insaf, izan ölçüleri hangi çılgınlık emredilse tereddütsüz, hiç ikiletmeden, üstünde bir saniye bile düşünmeden yerine getirmelerini engelliyor...
Eğer haklarında dillendirilenler doğruysa, kurulmuş da uykuya yatırılmış gibi, vakti saati geldiğinde bir işaretle uyanıp harekete geçiyorlar. Hepsi mektep görmüş, akli melekeri yerinde insanlar. Onları gözü kapalı birer emir erine, robotlaşmış birer intihar komandosuna dönüştüren tılsım ne?


* * *

Haberin Devamı


Hanefi Avcı, “Herhalde Stalin bile muhaliflerini temizlemede yargıyı bu kadar etkin kullanamamıştır” diyor. Gülen, bu emsalsiz gücü nereden alıyor peki?
Cemaat’in yargı üzerindeki güç ve nüfuzunu anlattığı bölümlerden birinin başlığı şu: “Cemaat, hedefleri için yargıyı silah olarak kullandı.”
Aleyhte kitap yazdığı için hapiste pisi pisine yatırılarak Cemaat’in sillesini yemiş bir polis şefi olmasa kulak asmazdım.
Ancak yazan Hanefi Avcı ve içeriden biliyor Cemaat’i, çok içeriden, ta emniyet istihbarat dairesinin, organize suçların içinden. Biliyor oralardaki kadrolaşmayı, o kadroların iş görme yöntemlerini ve imamlık düzenini...
“Yargı Cemaat’e bağlı olursa” neler olacağına dair faslı şöyle bitiriyor: “Cemaat’in emrindeki bir polis ve yargı ile yapılabileceklerin sınırı yoktur. Bugün Cemaat emri ile karar veren yargı mensuplarının yaptıkları gibi...”


* * *

Haberin Devamı


Sırrı, kitabın finalinde. “Hoca’nın kutsallığı” ve “Cemaat’in iflası” başlıklı bölümlerde. Gülen’in sofrada bıraktıklarından kırıntı kapmak, bardağın dibindeki artık suyundan, yarım kalan çayından bir yudum nasiplenmek için yarışan şakirt tiplemelerinde...
Onu, ilahi bilgilere ve olağanüstü güçlere sahip kutsal bir varlık gibi görürlermiş. Takipçilerinin gözünü bağlama kudreti, kerametine sıkı sıkıya inanmalarından gelirmiş. O ne söylerse tartışmasız doğru kabul ederlermiş. Üzerinde en ufak bir şüphe, toz zerresi kadar bir tereddüt bile kalbin ifsadına, ihlasın bozulmasına yorulur, tövbe istiğfar gerektirirmiş...
Fakat büyünün bozulmaya başladığını düşünüyor Hanefi Avcı. Polisten istihbarat akışı kesildikçe Gülen’in gelecekten verdiği haberler doğru çıkmayacak, yargıda operasyon çekemedikçe bedduaları tutmaz olacakmış... Kehanetleri çıkmayıp bedduaları tutmadıkça da kerametine inananların gözleri açılacak ve çözülme hızlanacakmış.
Emareler belirdi, sırlar ayan mı oluyor ne!

Yazarın Tüm Yazıları