Paylaş
SEÇİM beyannamelerinde Diyanet’i kaldırmayı vaat ettiler.
Tepkiler geldi. Fikir değiştirdiler.
Artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırıp yerine ‘İnanç İşleri Başkanlığı’ kuracaklarını söylüyorlar. Hatta belki de ‘eşbaşkanlığı’...
Bundan ne anlamalıyız?
Bütün sorun ‘diyanet’ sözcüğünde miydi yani? Onun için mi lağvedeceklerdi Diyanet’i? İçlerinden biri ‘diyanet’ yerine ‘inanç’ sözcüğünü bulunca mı sorun çözüldü de kapatılmaktan kurtuldu kurum? O zaman mı karar verdiler ortadan kaldırmayalım da adını değiştirelim diye? Öz Türkçe bir isim bulmak için miydi yani hepsi?
* * *
HDP’nin, Diyanet politikasını getire getire öz Türkçeleştirmeye dayandıracağını söyleseler inanmazdım.
Ciddi ciddi ‘diyanet’ kelimesinin Arapça kökenlerini sorun etmişe benziyorlar.
Adı Arapçadan gelmese kaldırmayı akıllarına bile getirmeyeceklerdi demek. Islah etmeyi vaat edeceklerdi en çok. Ama ıslah da demeyelim şimdi, sorun çıkmasın, yapısını reforme edeceklerdi...
En son rahmetli Ecevit’in böyle takıntıları vardı. ‘Kıvanç’ demeyi de, ‘inanç’ demeyi de severdi. Ancak o bile oturmuş isimlerle, hele ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nın diyanetiyle uğraşmayı aklından geçirmemişti.
Sabık cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de 30’lu yılların öz Türkçe romantizmini canlandırmaya çok gayret etti. Israrla, inatla ‘erek’ dedi, ‘erim’ dedi, ‘gönenç’ dedi ama tutturamadı. Hakkını yemeyelim, öz Türkçe kullanmaya onca emek ve dikkat sarf ettiği halde ‘diyanet’i o da sorun etmedi. Oysa yerine ‘inanç’ demeyi emimim HDP’lilerden çok daha fazla isterdi.
Atatürk dahi 1935’lere gelindiğinde öz Türkçe adı altında nevzuhur, uydurma bir dil konuşma ısrarından vazgeçmişti. Saf, arı, duru bir Türkçe hayaliyle dile yabancı, uyduruk, zorlama yeni sözcükler yerleştirmeye çalışmanın beyhudeliğini görmüş, eski Türkçe lügatine dönmüştü.
Ömrünü öz Türkçeye; ona dilde soysuzlaşma (dejenerasyon) projesi diyenlerle mücadeleye adayan Nurullah Ataç olsa gurur duyardı kesin HDP ile. Gözleri bile yaşarırdı.
Benim zamanımda kitapları Türkçe derslerinde okutulan Nihat Sami Banarlı ise ‘imparatorluk dili’ akımının savunucusuydu. HDP’nin öz Türkçeciliği hortlatma çabasını görse eminim diyanetin, Arapçadan ödünç alınsa dahi artık öz be öz Türkçeleşmiş olduğunu haykırırdı. ‘Selahattin ve Abdullah ne kadar Türkçeye mal olmuş isimlerse diyanet de ses uyumuyla, çekimleriyle en az o kadar Türkçenin demirbaş envanterine geçmiş bir sözcüktür’ derdi.
* * *
Dünya dillerinin ortak bir atadan, bir proto-Türkçeden doğduğunu iddia eden Güneş Dil Teorisi’ni canlandırmaya mı niyetli yoksa HDP? Saçma!
Yok eğer dil devrimi değil de ‘Diyanet’ devrimi peşindelerse... Hiç değilse adıyla uğraşmasınlar. En doğru yeri orası.
Nasıl delirdiğimizin kısa tarihi
‘HER deli üstünü başını yırtmaz’ sözü herhalde bugünler için söylendi. Üstü başı düzgün, janti delilerle iç içe yaşamıyor muyuz? Adını koyalım, Meral Akşener’e kaset ayıbıyla yüzümüze patlayan rezalet budur.
Deliliğin Tarihi’ni yazan Michel Foucault’dan biliyoruz ki 18. yüzyıla kadar çarşıda, pazarda, sokakta serbest dolaşırdı kaçıklar. Sonra tımarhanelere kapatılıp toplumdan izole edilmeye başladılar.
Tarihin akışı Türkiye’de tersine dönmüş gibi. Delilerin altın çağı Ortaçağ’a geri yollandık sanki. Aklını, şuurunu kaçırmış, muvazenesini kaybetmiş ne kadar çatlak varsa topu birden sokakta, meydanda. Aramızda yaşamıyorlar sadece. Ekranlarda başa oturtuluyor, türlü ikramiyelerle ödüllendiriliyorlar.
Normal şartlarda tımarhaneye tıkılacak aklını oynatmış tipler, ‘tatlı kaçık’ muamelesiyle el üstünde tutuluyor. Densizlikle münasebetsizlik sıradanlaştı, normalimiz oldu. Makul tuhaf kaçıyor artık.
* * *
Deli zırvası laflar etmekle muvazzaf, ‘ne kadar dengesiz olsak o kadar iyi’ parolasıyla görevli kadroların her kesimde bir kontenjanı var.
Yalnız iktidardan mı yüz buluyorlar? Hayır. Muhalefetten de takdir ve iltifat görüyor, her kesimde baş tacı ediliyorlar. Hatta ne kadar çıldırmışlarsa o nispette iyi, ne kadar kepaze o derece makbul...
Sonra başımıza olmadık rezillikler çıkınca da ‘Ne ara bu radde tozuttuk, nasıl şirazeden çıktık biz böyle yahu’ diye yalandan hayıflanmalar...
Böyle böyle delirdik işte. Deli gömleği giydirip zincire vuracak, kendilerine ve başkalarına zarar vermesinler diye uzakta tecrit edecek yerde zır delilere koçum, aslanım çekerek... Kaçıklardan mangalar kurup onun bunun üstüne salarak...
Ağızlarından köpüklü salyalar akıtarak saldırdıkça teşvik primi aldılar. Aferinleri aldıkça daha çok azdılar. Kendi delisinin sırtını sıvazladı herkes. Adım adım cinnet toplumu haline böyle geldik.
Hafta sonu Haiku’su
DİLİ çözülmüş zevzek
Saykalı dökülmüş bir ayna
Trolcüklerle troliyecikler illa ki üşüşecek
Okura ait dize: İktidarın mı var mıknatısın var arkadaş
Paylaş