Paylaş
Ankara’da bazı semtlerde dağıtılan broşürün amacı tahrik, faili ise meçhul.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na kurşun atma olayı gibi, bu ajitasyonu da onayladığını sanmıyorum.
Tasvip etmediğini birileri Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a da haber vermiş olmalı. Çünkü Adalet Komisyonu’nda önceki gün çıngar kopartan broşürle ilgili, dün bir inceleme başlatıldığını açıkladı.
Körü körüne taraftarlar kadar körü körüne karşıtlar da görmek istemiyor. Oysa Erdoğan’ın söyleminde bir esnemenin bariz ipuçları var ve gözlerini yeterince açarlarsa, bu değişimi onlar da yakalayabilir.
***
Bir kuşatma altında hissediyorsanız... Toplumsal barışınızı tehdit eden kışkırtmaların kokusunu alıyorsanız... Sokaklarınızda karışıklık çıkarılmak istendiğini gözlüyorsanız... Sosyal çalkantıların patlak vermesinden endişe ediyorsanız... Analiziniz buysa ve bu tehlikeli gidişi durdurmak için ne yapmanız gerekiyorsa... Cumhurbaşkanı Erdoğan da işte onu yapıyor.
Kuşatmayı yarmaya, kışkırtmaların önünü almaya çalışıyor.
Aşırı kutuplaşmanın yol açtığı içerideki dağınıklığı toparlamaya, havayı yumuşatmaya dönüyor.
Elbette arzu ve temennimi de yansıtıyor yazdıklarım.
Ama nedensiz bir iyimserlikten değil. Erdoğan’ın son bir haftada vermeye başladığı işaretlerden kaynaklanıyor.
Rusya’yla mektup açılımı, Beştepe’nin dışarıda bir huruç yani yarma harekâtına giriştiğini gösteriyor.
İçeride ise katı tutumun esnetileceğine dair kimi yumuşama eğilimleri beliriyor.
Nereden mi çıkarıyorum?
***
Birincisi, Muhammed Ali’nin cenazesinden dönerken uçakta bir soruya verdiği şu cevaptan:
“Kastedilenin, cezaevleri ile ilgili insan hakları komisyonu üyelerinin ziyareti olduğu iyi belirtilse, ifade yumuşatılmış olurdu... Olay tamamen provoke edildi. İfade provoke edildi...”
Soru ne kadar kışkırtıcıysa, cevabı da bir o kadar dikkatli ve toparlayıcıydı. Kılıçdaroğlu’na manevra alanı açıyor, üstüne üstüne gitmiyor, muhalefeti yıpratmak adına sinir uçlarını kaşımıyor, düzeltme fırsatı tanıyordu.
***
İkincisi ise MÜSİAD iftarında kullandığı şu ifadelerden:
“Birilerinin, hâlâ liseleri, üniversiteleri kaşıyarak, toplumun her kesimini tahrik ederek yeni huzursuzluklar peşinde koştuklarını biliyoruz...
Türkiye’nin artık yeni Gezi’lere, yeni kalkışmalara değil, istikrar içinde büyümeye, üretmeye, kalkınmaya ihtiyacı var. Çevremizde sırtlanlar, üzerimizde akbabalar dolaşırken, biz kendi aramızda kavgaya tutuşamayız...”
Muhalif kesimlerdeki sıkışmışlık hissinin, toplumu psikolojik harekâta açık hale getirdiğinin farkında değilse niye söylesin bunları?
Üzerindeki basınç azaltılmazsa sokaklar hızla operasyon çekmeye müsait hale gelebilir.
Cami avlularına, lise bahçelerine kadar sızacak muvazzaf ajan provokatörlere gerek bile kalmadan... Birbirine karşı doldurulmuş kesimler, bir kıvılcımla gırtlak gırtlağa girebilir.
Bunu görüyor ve tedbirli davranıyor demektir.
***
ABD’li eski bir ulusal güvenlik danışmanı John Hannah, foreignpolicy.com’da bir makale yayınlamış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı 'tehlikeli şahıs' olarak tanımlıyormuş da, giderek büyüyen bir 'Erdoğan problemi'nden söz ediyormuş da, Türkiye'nin süratle despotluğa, bölünmeye, iç savaşa ve uçurumdan aşağı yuvarlanmaya doğru sürüklendiğini söylüyormuş da...
Kimseyi boşa heyecanlandırmasın.
Hadsiz bir Amerikalı’nın, küstahça sataşmalarını, kin kusmalarını kafada büyüterek oyalanılacak gün değil.
Erdoğan’ı bu gibi Tayyipfobiklere karşı en doğru savunma yöntemi de onları yalancı çıkarmak, terse yatırmaktır.
Ciddiye alıp laf yetiştirmeye çalışmaktansa iç barışı tahkim etmektir. Toplumsal yapıyı dışarıdan saldırılara karşı güçlendirmek, birlik ve beraberliği konsolide etmektir.
Yerli, yabancı John Hannah’ları nefreti körüklemeden püskürtmeyi bilmeyenlere, son bir Erdoğan tembihi verelim. ‘Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz’, aklınızdan bir saniye olsun çıkarmayın.
Paylaş