Paylaş
Karıştı, çünkü 6 yıl sonra, hayli gecikmeli olarak geldi bu açıklama.
Karıştı, çünkü İsrail’le barış anlaşması imzalanıp ilişkiler yeniden tesis edildikten sonra geldi.
Karıştı, çünkü İHH’nın barış anlaşmasına sert itirazlarından sonra, cevaben geldi.
Karıştı, çünkü daha önce yapılmış ‘İzin gerekiyorduysa izni biz zaten verdik’ yollu çıkışların üstüne geldi.
Ve kamuoyumuz mutat olduğu üzere yine ikiye bölündü; bir tarafta Erdoğancılar, öbür tarafta İHH’cılar...
İHH mı İsrail’le barış koşullarına tepkisinde haklı?...
Erdoğan mı İHH’ya gösterdiği tepkide haklı?
Kanaatimi bildiriyorum; haklılıkları haksızlıkları bir yana, bence iki görüşü de tartışmaya ihtiyaç var.
Ama bir hışımla ayağa fırlamadan, ama hop oturup hop kalkmadan, ama hücum borusu çalmadan, ama sakin sakin...
İHH Başkanı Bülent Yıldırım özetle ne demişti:
“Özür özür değil, İsrail hukuki sorumluluk üstlenmedi.
Tazminat da tazminat değil aslında, bağış.
Abluka ise kalkmadı, Türkiye ablukayı resmen tanımış oluyor.
Davaları çekmeyeceğiz.
Şaşkınız. Zafer olarak görmüyoruz. İsrail kazançlı çıktı, Türkiye hiçbir şey almadı.
Bu anlaşmanın tarafı ya da parçası değiliz, kabul etmiyoruz.
Gazze özgürleşene kadar mücadelemiz sürecek...”
Gazze’ye Özgürlük Filosu ve Mavi Marmara organizasyonunun sorumlularından olarak İHH’nın söz söyleme hakkı var. Anlaşmayı beğenmeme, Gazze duyarlılıklarına ve mücadelesine aykırı düştüğünü beyan etme hakkı var.
Bir sivil toplum örgütü sonuçta ve hükümetin İsrail politikasına karşı çıkan görüşlere sahip olabilir.
Katılır ya da katılmazsınız, ama sırf anlaşmayı benimsemedi diye İHH’yı bir kalemde silip atamazsınız.
İHH’nın tepkisine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği karşılık ise şu:
“Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz?
Biz zaten yardımı yaptık, yapıyoruz.
Bunları da yaparken, gövde gösterisi olsun diye mi yapıyoruz?
Edebi adabı içinde yaptık, yapıyoruz.”
Buna mukabil 2014’te söylediği, “Eğer otorite Türkiye’de bizsek biz zaten izni verdik” şeklindeki sözleri hatırlatılıyor.
Bugün ‘Giderken bana mı sordunuz’ diye çıkışmasıyla çelişmesi üzerinden bir fırtına koparılıyor.
Geçmişte ne dedi, bugün dedikleriyle arasında bir tutarsızlık var mı, sorgulanabilir elbette.
Ama Erdoğan da İHH’ya cevap verme hakkına sahip.
Mavi Marmara şehitleri, İHH kadar Erdoğan’ın da şehitleri.
Gazze ambargosunu kırma eylemini İHH organize ettiyse, Erdoğan da ona sahip çıktı. Mavi Marmara katliamına en ileri tepkiyi verdi.
Bugün tam olarak istediği koşullarda bir anlaşmayı sağlayamamış olabilir. Fakat bu durum, Erdoğan’la İHH’nın aslında aynı tarafta olduğu gerçeğini değiştirmez.
Yani ne Erdoğancılığı ne İHH’cılığı abartın, bırakın demokrasi işlesin.
Bu ihtilafta dikkat kesilmemiz gereken temel husus, hükümet görüşüne katılmama özgürlüğünün korunup korunmadığıdır.
İHH’nın görüşlerini özgürce açıklama hakkına saygı gösterildiği, eleştirdiği için başına bir iş gelmediği sürece sorun yok.
Eleştiri sert de kaçabilir, öfkeli ve yaralayıcı da olabilir.
Baskı ve susturmaya dönüşmediği sürece olur böyle vakalar. Hatta olmasında kimi hayırlar da olabilir. İsrail’e karşı hükümetin elini güçlendirmek gibi.
İHH’yı ikna edememe gerekçesini öne sürme imkânı gibi. Hata yapmaktan alıkoyacak uyarılardan yararlanmak gibi.
Ben üçünü yazdım, siz çoğaltın örneklerini.
Paylaş