Paylaş
Dışarıdan gelen militanların, ajan provokatörlerin ortalığı karıştırdığı söylendi.
Eğer bir paranoya değil de gerçekse bu ‘Kaos ve kargaşa çıkaranlar’ teorisi, tuhaf...
Yok eğer bir paranoya eseriyse daha tuhaf bir durumu yansıtıyor.
* * *
Torun Center inşaatında çalışan işçiler, nasıl oldu da anında örgütlenip “Dünyayı biz inşa ediyoruz, altında biz kalıyoruz” ayarında sloganlar ürettiler, bunları yazıp pankartlara bastırdılar ve apar topar eyleme yetiştirdiler?..
Başlarında kırmızı boyalı baretleri, ellerinde pankartlarıyla olay yerinde biten grup, eğer gerçekten o inşaatın işçilerinden oluşuyorsa inşaatçılar kralı Ali Ağaoğlu fena yanılıyor demektir.
“İnşaat sektöründe istihdam edilenler, toplumun eğitim seviyesi en düşük kesimi” demişti.
Ya Ali Ağaoğlu, konut pazarlamasından anlıyor ama şantiyelerinde çalıştırdığı ustasıyla, kalfasıyla işçi kesiminin eğitim seviyesinden hiç anlamıyor diyeceğiz...
Ya dışarıdan gelenlerin kendi işçileriymiş gibi konuştuğunu söyleyen patron Aziz Torun, daha kendi işçilerini tanımıyor hükmünü verip kapatacağız bu bahsi...
Ya Torun Center’ın mimarı Emre Arolat da eskide kalmış; en az kalifiye, en vasıfsız elemanın, okuma yazma bile bilmez işçinin hâlâ inşaat sektöründe çalıştığını zannediyor diye bakacağız...
Ve kanaat getireceğiz ki Türkiye’nin işgücünde gizli bir devrim, adı konmamış büyük bir nitelik sıçraması yaşanmış. Eğitim ve bilinç düzeyindeki bu ilerleme o kadar hızlı olmuş ki sektörün patronlarının da mimarlarının da gözünden kaçmış...
Spontane eylem organize edebilecek niteliğe, duruma uygun bir isyan dilini alelacele kurabilecek evsafa, emeğinin hakkını çatır çatır arayacak bir sınıf bilinci ve dava şuuruna kavuşmuş inşaat işçileri...
Asansör faciası ne kadar acı vericiyse, işte bu gelişmeyi de o kadar umut ve heyecan verici bulacağız...
Ya da gerçek işçilerle işçi görünümündeki eylemciler aynı kişiler değil.
Buyurun, tuhaflıklardan tuhaflık beğenin...
Ama ne değişir demeyin, en azından iş kazalarını önlemede eğitimin hâlâ birinci şart olup olmadığı pekâlâ değişir.
* * *
Yeri gelmişken...
Bu ‘yabancı eylemci’ paranoyasıyla en çok kafa bulan Batı medyası da dağıttı sön dönemde.
Amerika’yı allak bullak eden Ferguson olaylarında arıza verdiler.
“Dışarıdan gelen militanlar, yabancı provokatörler, fırsatçılar, istismarcılar ve ajitasyoncular buraya üşüşüp ortalığı karıştırdı, kaos ve kargaşayı onlar yaydı” söylemine nasıl da kolayca kaptırdılar kendilerini, hayret edersiniz.
İbretlik haberlerden biri, hem de sol tandanslı İngiliz The Guardian gazetesinde, 19 Ağustos’ta çıktı. “Ferguson: outsiders spread unrest and unease in pursuit of eclectic aims” başlıklı makaleye bir göz atın isterseniz.
Bekaroğlu’nun acıklı hikâyesi
KILIÇDAROĞLU’ndan davet alınca hemen karar verememiş. Zor olmuş. Karadeniz’in dağlarına, yaylalarına atmış kendini, günlerce düşünmüş tek başına. Geçmişini, çocukluğunu, gençliğini, siyasi çizgisini gözünün önünden geçirmiş...
E sıradan bir viraj değil alınacak olan, keskin bir U dönüşü, bir terse dönme, bir ric’at manevrası; kolay mı?
* * *
Mehmet Bekaroğlu, Milli Görüş çizgisinden geliyor.
Erbakan Hoca’nın, düzenin partilerine karşı kurduğu partiler silsilesinden yani... Fazilet Partisi’nden, Saadet’ten, HAS Parti’den geliyor.
CHP’ye katılma kararı almakta neden zorlandığı açık, geleneğinde izahı, lügatinde tevili yok.
Dününü, bugününü sorgulamadan işin içinden çıkamayacağı kesin ama sorgulayarak çıkabilir mi, orası da hayli şüpheli.
* * *
Dün Hürriyet’te okudunuz, CHP Parti Meclisi’ne girme sürecinde yaşadığı iç çatışmayı anlatmış. Oldukça dramatikti.
En nihayet şöyle ayıklamış pirincin taşını:
“Sağ statükodur, sağ sermayeden yana olmaktır, sağ vahşi kapitalizmdir, sağ neoliberalizmdir... Ben hayatım boyunca hiç sağcı olmadım...”
Öyleyse şu mudur:
CHP bir statüko partisi değildir, tam aksi statükoya karşıdır, CHP sermayeye (mesela TÜSİAD’a) harbi terstir, CHP serbest piyasa ekonomisine ciddi zıttır, CHP gerçek bir sol ve sosyal demokrat partidir...
* * *
Düzeni değiştirmek için çıkılmış bir siyasi yolculuk, kafayı düzeni değiştirenleri değiştirmeye takmış bir eski düzen partisinde son buluyor.
Acıklı hikâye ama mutlu son diyebilir miyiz?
Paylaş