Paylaş
‘28 Şubat postmodern müdahalesinin güneşinde Ergenekon davasının çamaşırı kurutulmaz’ demekti. “Dün dündür, bugün bugündür” demenin başka bir yolu. ‘Oradan sana ekmek çıkmaz, geçmişi haybeye kurcalama’ manasına...
Polemik ustasıydı rahmetli Demirel, hazırcevaptı, demagojiye ciddi kabiliyeti vardı, cerbezesiyle kolay kolay çene yarıştırılamazdı.
Pratik aklı her neviden lafı savuştursa da arkasında açık bir hesap bırakmasını engelleyemedi. Belki de en kabarık açık hesabı, 28 Şubat Süreci’ndeki rolüyle ilgilidir.
* * *
Gerçi 7 sene önce, 2009 Mart’ında o dönemle yüzleşen bir röportaj verdi. Vatan gazetesinden Semra ve Bilal Çetin’le konuşmaları, 6 günlük bir tefrika halinde yayınlandı. Ama cevapları, iç muhasebeden çok nefsi müdafaa şeklindeydi.
Vefatı üzerine dün tekrar baktım. Radikal’de kritik ederken “Demirel’in geriye dönük bütün değerlendirmeleri, gönüllü bir 28 Şubatçının nefsi müdafaasıdır. İçlerinde eser miktarda pişmanlık bulunmaz” diye yazmışım.
Demirel, o dönemle ilgili demiş ki “Ordu, milletin ordusudur, eşrafın değil...”
“Askeri yıpratmayalım” da demiş.
Ben de “Peki ya siyasetçi kimin siyasetçisi, milletin değil mi?” diye sormuşum.
Cumhurbaşkanlığı döneminde, seçilmiş siyasetçileri hırpalatmakla, asker postalının önüne atıp çiğnetmekle suçlanıyordu.
Köşk’e siyasetten geldiği halde, kendi sınıfına reva gördüğü muamele için de yergilere hedefti.
Meşru iktidarların altını oyma yöntemlerine hiç gocunmadan arka çıkarken sıra 12 Eylül’de kendisine yapılanlara gelince yakınmaya başlaması bir çelişkiydi. Düştüğü tipik çelişkilerden biri.
Ne ki tutarlılığı dert ettiği pek söylenemezdi. Aradaki açığı, kıvraklığıyla kapatmayı tercih ediyordu.
11 Eylül’e kadar akan kanın 12 Eylül sabahı nasıl olup da bıçak gibi kesildiğini sorgulayan, altında kumpas arayan ondan başkası değildi.
Fakat 28 Şubat günlerinde Refah-Yol hükümetinin ensesinde, vesayet hesaplarıyla boza pişirilmesini hâlâ savunabiliyordu.
* * *
Hayattayken, benim gibi birçoklarının helalleşme çağrılarına sessiz kaldı rahmetli. Vicdan mahkemesini bu dünyada kurmadı.
Hem savcı, hem yargıç, hem de sanık sandalyesine oturup tek celsede görebilirdi bu davayı. Kemal yaşlarında böyle bir olgunluk sergileyebilirdi.
Özeleştirisini verip mağdurlarla helalleşmek yerine hesabını öbür tarafa bıraktı. Siyasi mirasına da muvazaa karıştırdı.
Tarihe, eksi bakiyeyle mahsuplaşmasını tamamlamış olarak geçseydi keşke.
* * *
Demirel’in, en azından şu sözlerini revize etmiş olmasını çok isterdim:
- “Asker, siyasetten hesap sorabilir. Ama kendi eleştiriden muaf, bilakayduşart (kayıtsız ve şartsız) hesaba çekilemez...”
- “Siyasetçi için (bu rahmetli Erbakan Hoca oluyor) ayıbın küçüğü büyüğü olmaz...”
- “Hadise yanlışsa askere karışma denmez (28 Şubat müdahalesi için)...”
- “(Kendisi için) Bizim bir kusurumuz mu var 1980’de?...”
- “(12 Eylül için) İyi olmuyor netice itibariyle...”
- “Türkiye birinciye, ikinciye, üçüncüye gitti ama dördüncü darbeye gitmedi. (Tam teşekküllü bir darbeyi önlemek adına, güya yarım bir darbeyi tasvip etmekle övündüğü kısım. 28 Şubatçıların faaliyetine iştirakle memlekete iyilik ettiğini, büyük bir şerden kaçınmak uğruna daha küçük bir şerre rıza gösterdiğini anlatıyor)
- “Yani (28 Şubat’ta) darbeyi cumhurbaşkanı mı önledi? Hayır, darbeyi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası önledi...”
- “28 Şubat’ın sorumluları yargılansın mı? Nesini soruşturacaklar? 28 Şubat’ın sorumlusu hükümet, hesabını da halka vermiştir...”
* * *
Millete, memlekete çokça emeği geçmiş, günahıyla sevabıyla tarihe mal olmuş büyük bir siyaset adamını kaybettik. Arkasından hayırla anılacak hizmetleri çoktur, inkâr edilemez.
Sadece, son yolculuğuna uğurlarken hayıflanmadan edemedim. Fırsatı varken kendi güneşinde kendi çamaşırlarını kurutabilirdi.
Allah taksiratını affetsin.
Paylaş