Paylaş
Halk TV’de Uğur Dündar soruyor, ‘Neden tek başına iktidarı hedeflemek yerine çıtayı yüzde 35’e koyuyorsunuz’ diye...
CHP Lideri Kılıçdaroğlu cevap veriyor: ‘AK Parti de 2002’de yüzde 34 ile tek başına iktidar olmadı mı!...’
Ve ekliyor:
“Biz gerçekten gerçekçi bir tahmin yaptık, yüzde 35 ve üstü tahmin yaptık.. 35’i yakalarsak bizim için başarıdır dedik. Aşarsak tabii çok daha güzel olur. Bugün yaşadığımız süreç, bize iktidar yolunu açan bir süreç...”
* * *
Kılıçdaroğlu, ana hedeflerinin tek başına iktidar olduğunu söylüyor. Fakat bazı CHP ileri gelenleri buna pek inanmış değil ki koalisyon umuduna göz kırpıp duruyorlar.
Deniz Baykal, bir koalisyon hükümetinde tarım bakanlığının muhakkak CHP’de kalması gerektiğini düşünüyor. Seçmenle konuştuklarına bakılırsa koalisyonu çoktan kurmuş, koltukları paylaştırma aşamasına bile geçmiş Deniz Bey.
Kemal Derviş ise Alman tipi ‘grand koalisyon’ senaryosunu pazarlamakla meşgul. CHP’nin yüzde 35 oy hedefiyle tek başına iktidarı yakalayamayacağını dürüstçe itiraf ediyor. Ham hayal satmıyor, tek başına iktidarı ‘gerçekçi’ bulmadığını saklama derdi yok.
Derviş’e göre gerçekçi olan, merkez sağla merkez sol arasında bir büyük koalisyon kurulması. Türkiye’nin buna ihtiyacı olduğunu tane tane telaffuz ediyor. Böyle bir koalisyonun Ali Babacan’ı, yani ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olmaya da dünden hazır. Giyinmiş bekliyor modunda.
* * *
Şayet Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi CHP tek başına iktidarı hedefliyor ve bu hedefi gerçekçi buluyorsa Deniz Baykal’la Kemal Derviş neden bahsediyor? Ne diye koalisyon güzellemeleri yapıyor, bakanlıkları bile ortaklar arasında şimdiden dağıtmaya soyunuyorlar?
El cevap: AK Parti bir yere gitmiyor, sakin olun, heyecana mahal yok yani. En kötü, CHP bırakmıyor çünkü; koluna bacağına asılıp koalisyonun büyük ortağı yapacak.
Öyleyse bu eleştiriler ne?
- MADEM AK Parti bir yere gitmiyor, neden medyadaki en has destekçileri iktidar oylarındaki düşüşe dikkat çekiyor ve arkasındaki sebepleri sorguluyor? Panikten veya kaçıştan değilse neden?
Nedeni şu...
Birincisi; sanırım amaç, kararsız seçmende farkındalık yaratmak, rehavete kapılanları irkilterek teyakkuza geçirmek, istikrarı kaybetme tehlikesinin büyüklüğüne dikkat çekmek... Maazallah Türkiye’nin o eski koalisyonlu günlere geri dönme ihtimalinin ciddiyetini göstermek ve kafası karışıkları bununla korkutarak tek parti iktidarının devamı için sandığa gitmeye ikna etmek.
Kesmediyse devamına da buyurun...
İkincisi; iktidarı destekleyen ‘orijinal muhafazakâr’ medya şunu fark etti: CHP’ye vurdukça AK Parti’nin hataları eksilmedi, çoğaldı... MHP’ye yüklendikçe AK Parti’nin oyları artmadı, azaldı... HDP’ye bindirdikçe AK Parti toparlanmadı, daha da yayıldı...
Taktik terse çalıştı, kimi eleştirdilerse ona yaradı, AK Parti’ye değil. Onlar da eleştirinin bereketini keşfettiler, biraz da AK Parti yararlansın istiyorlar. Zannımca olay budur.
* * *
Ha, diyeceksiniz ki ‘İyi de, hani kol kırılır yen içinde kalırdı!’...
İçeride yüksek sesle eleştiri, muhafazakâr kesimin geleneğine tersti ve ne mi değişti?
Şöyle izah edeyim; AK Parti’nin kurucu lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan bile hükümeti, bakanları, bürokratları açıktan eleştirmekte hiçbir beis görmezken muhafazakâr medyadan eleştirilerini sakınması beklenebilir mi daha fazla?
‘Kol kırılır yen içinde kalır’ kaidesi eskide kaldı. Erdoğan o geleneği bozdu, yenisini başlattı. Sorunları, yanlışları yüksek sesle ifşa etmenin yolu, en gelenekçiler nezdinde dahi açıldı artık. Baraj yıkıldı...
Üstüne bir de eleştirinin faydaları ortaya çıktı ki... Sürekli övmekten daha fena bir kötülük, yapıcı eleştiriden de daha güçlü bir destek, daha büyük bir iyilik olmadığı bizzat tecrübe edildi. Böyle fırsat tepilir mi; devir eleştirel yandaşlık devri.
Günün Haiku’su
- Kiraz gibi meyve
Erguvan çiçeğinden deste
Eleştiri gibi nimet
Okur dizesine örnek: Allah eksikliklerini göstermesin
Paylaş