Paylaş
Yanlış bilindiğini iddia ettikleri şeyin doğrusu da şu güya:
Haklarında suizan ediliyor, masadan onlar kalkmış gibi kasıtlı bir algı oluşturuluyor, gerçekte bu imaj son derece yanıltıcı, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu onlar terk etmedi, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın kendisi komisyon faaliyetlerini sonlandırıp masayı dağıttı...
Sanırsınız Meclis Başkanı, tartışmayı oracıkta karara bağlamaktansa biraz zamana yaymış olsaydı CHP bugün o masadaydı.
* * *
CNN Türk yayınında dinledim, parti sözcüsü Selin Sayek Böke de buradan başlıyor anlatmaya.
Aslına bakarsanız açıklamasını satın almaya hazırdım.
Tabii eğer Meclis Başkanı, tüm partilere mektup yazıp masaya geri çağırmasaydı.
Ve bu daveti, cevabi bir mektupla reddeden Kılıçdaroğlu değil de Davutoğlu olsaydı.
Komisyonun ismi ve görev tanımı konusunda ihtilaf çıkınca tartışmanın nasıl geliştiğini son oturumun tutanaklarından okumuştum.
Allah var; Meclis Başkanı tıkanıklığı aşmak için masaya zaman kazandırabilir, ‘bir daha düşünün, genel başkanlarınıza tekrar sorun, grup başkanvekillerinize de danışın, bakın son kararınız mı, emin misiniz sayın heyet’ diyebilirdi.
Onun yerine, kolluyormuşçasına fırsatın üstüne atlamış, apar topar komisyonu lağvetmek için yanıp tutuşuyormuş gibi tez canlı bir görüntü verdiği doğru.
Tutanakların akışında her ne kadar dikine giderek sıkıştırıp kilitleyenin CHP’li Bülent Tezcan olduğu görülüyor ise de... Komisyonu yaşatmak için direnç ve çaba sergilemesi gereken kişi Meclis Başkanı’ydı.
Aksine toplantıyı alelacele tatil edip komisyonun fişini çeken bizzat kendisi olmuştu.
Oysa süreci daha hatasız yönetebilirdi. Çalıştıracağı komisyonun ömrünü uzatmak varken kısaltmayı, sonunu geciktirmek varken çarçabuk bitirmeyi seçmeyebilirdi.
İşte bu nedenle faturayı Başkan İsmail Kahraman’a çıkarmaya, kabahati onun tavrında bulmaya yatkındım.
* * *
Fakat komisyonu tekrar toplamak için gayret göstermesi, durumu değiştirdi benim gözümde.
Tez elden bitirmeye can atıyorduysa ne diye genel başkanlara tek tek mektup yollayıp masaya dönmeleri için dil döksün ki?
Hem masayı CHP değil de Meclis Başkanı devirdiyse kaçanın başkan, kovalayanın CHP olması icap etmez miydi?
Yediği baskıdan dolayı geri çağırmaya mecbur kaldı diyelim Başkan. İnşallah gelmezler diye dil ucuyla bile davet etmiş olsa, CHP’nin duyar duymaz hiç ikiletmeden komisyona koşuyor olması lazım gelmez miydi?
Tam tersi oluyor. Başkan kovalıyor, AK Parti kovalıyor, MHP ile HDP ‘Onlar yoksa biz de yokuz’ diyor, ama CHP ardına bakmadan kaçıyor masadan.
* * *
Kılıçdaroğlu’nun mektubu çarşamba günü Meclis Başkanlığı’na ulaştı.
Aynı gün Davutoğlu’nun mektup zarfı da açıldı.
Gördük ki AK Parti önşartsız masaya oturmak kaydıyla her öneriyi konuşmaya hazır.
CHP ise hâlâ yokuşa sürüyor işi, müzakereyi anlamsızlaştıran önşartlar koşuyor, kendi görüşünü olmazsa olmaz diye dayatmayı sürdürüyor.
Kusura bakmasınlar ama istedikleri kadar aksini ispata uğraşsınlar, gerçek inkâr edilemeyecek açıklıkta sırıtıyor.
CHP taammüden komisyonun toplanmasını imkânsızlaştıran taraf durumunda. Kapıyı, bir daha açılmamak ve hatta çalınmamak üzere sıkı sıkıya kapatan taraf.
Müzakere sırası geldiğinde başkanlığı veto edip önleme imkânı elindeydi. Bir ‘hayır’ı yeterdi. Neden teklif dahi edilemeyeceğini savunarak masayı sabote etti dersiniz?
Tek mantıklı açıklaması var. O da, iktidarı kendi kıyametine zorlamak.
* * *
Demedi demeyin...
Ne olacaksa bir an önce olsun, birbirlerine düşeceklerse bugünden düşsünler, içeride bir kapışma yaşanacaksa bugünden tezi yok saç saça baş başa kapışsınlar, AK Parti’de çarşı pazar karışacaksa yarına kalmasın, hemen şimdi karışsın istiyor CHP.
Kendince kızılca kıyametin kıvılcımını çakıyor.
Yok ‘patronlu başkanlık çalışmasının parçası olmaları düşünülemez’miş de, yok ‘parlamenter sistemden kopuşu müzakere etmeleri beklenemez’miş de...
Ne dediklerine takılmayın siz, ne yapmak istediklerine bakın. Gerisi lafügüzaf.
Paylaş