Paylaş
Fotoğraf, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la eşi Emine Erdoğan’ın pazar günü Huber Köşkü’ndeki iftar sofrasında Bülent Ersoy’la birlikte verdikleri fotoğraf.
Sabah’ın İngilizce gazetesi Daily Sabah, fotoğrafı “Transseksüel şarkıcı Erdoğan’ın iftarına katıldı” başlığıyla servis etti.
Aynı vurguyu mesela El Arabiya televizyonunun Twitter hesabında da gördüm. Daily Sabah’ın sunumundan etkilenmiş olmalı.
Sabah gazetesinde ise eşzamanlı bir başka Bülent Ersoy haberi dikkat çekiyordu. Ersoy’un “İftar sonrası evimde beni bekleyen sürpriz” notuyla Instagram’da paylaştığı ‘samimi’ bir fotoğrafa yer veriyordu.
“Bülent Ersoy, genç modacısı Semih Doğruer’le sürpriz aşk mı yaşıyor” şüphesini başlığa çeken bir çapkınlık haberi.
Vakit gazetesi çizgisinden habervaktim.com sitesi mesela, Daily Sabah’ın haberine yadırgar tarzda projektör tutuyor.
Batı’ya, Erdoğan’ın farklı tercihlerle de bir araya gelebildiği, onları dışlamadığı mesajı verme kaygısına bağlıyor haberin telaşını.
Özellikle de “manidar bulundu” diyerek haberdeki şu ifadenin altını çiziyor site: “Ülkede oldukça popüler bir halk figürü olan Bülent Ersoy, yıllar boyunca Türkiye’deki LGBTİ üyeleri için bir hoşgörü sembolü haline gelmiştir.”
Bu haberleri Sabah gibi doğal karşılayanlar da Habervaktim sitesi gibi hayret nidasıyla irdelemeye değer bulanlar da var kısacası.
Benim nasıl anlamlandırdığıma gelince...
Birincisi, Bülent Ersoy gibi ‘ikonik’ bir sanatçının Erdoğan’ın iftarına katılımını haberleştirirken cinsel kimliğinden hareket edilmesini yersiz buluyorum.
Bülent Ersoy, El Arabiya’nın ‘trans yıldızı’ etiketlemesine sığmayacak bir diva, ondan çok fazlası.
İkincisi ise karşı karşıya bulunduğumuz fenomeni en doğru, sosyal medyada o fotoğrafa düşülen şu tarz notların tanımladığını düşünüyorum: Türkiye sosyal ve siyasi dinamikleriyle basit genellemelere indirgenemeyecek kadar girift ve karmaşık bir ülke.
Ramazan günü o fotoğrafın doğruladığı bir önerme varsa o da budur.
Muhafazakârlaşma, dindarlaşma, tek tipleşme ve benzeri analizleri bir fotoğrafla çürüğe çıkarıp çöpe atmak, kolaycılığa kaçmak olur.
Ama bu fotoğraf, Türkiye’yi anlamanın ve anlatmanın zorluğunu bir kez daha hepimize gösterdi.
Erdoğan’ın iftar sofrasında kucakladığı bu genişlik, bu çeşitlilik dar bir çizgi tutturmakla izah edilebilir mi?
Cumartesi günü, bazı söylem değişikliklerine değinerek Erdoğan’ın esneklik göstermeye başladığını yazmıştım.
“Sokaklarınızda karışıklık çıkarılmasından, sosyal çalkantıların patlak vermesinden endişe ediyorsanız... Analiziniz buysa ve buna karşı ne yapmanız gerekiyorsa... Cumhurbaşkanı Erdoğan da işte onu yapıyor” demiştim.
Arzu ve temennimdi bu aynı zamanda, görmek istediğim şeydi. Hani biraz da ‘kırk kere söylersen olur’ belki umudundandı.
Aynı gün Erdoğan, Gezi Parkı’na o Topçu Kışlası’nın yapılacağını açıklayınca ‘Aldın mı şimdi ağzının payını, ne diyeceksin bakalım’ iğnelemelerine maruz kaldım.
Ne diyeceğini bilemez duruma düşmedim de değil.
Bu çıkışı, yeni Gezi eylemlerini kışkırtma, kutuplaşmayı kaşıma ısrarı olarak algılayanlardan geliyordu tepkiler.
Fakat aynı gün iftarda sözü yine Gezi olaylarına getirip İstanbul’un farklı yaşam biçimlerini kucaklama kapasitesini öve öve bitiremeyen, toplumsal çeşitliliğin üstüne titreyen de aynı Erdoğan’dı.
Gezi eleştirilerinin altında güçlü bir toplumsal barış, tolerans ve hoşgörü mesajı veren de oydu.
Ertesi akşam, Gezi’de aktivistçe öne çıkan Burcu Esmersoy ve Murat Dalkılıç gibi isimlere iftar sofrasını açan da o oldu.
Gezi’yle barışma iftarıydı demek belki abartılı olacak ama kesinlikle bazı Gezicilerle barışık bir iftardı.
Orada yalnızca iftar sofrasını değil, aynı zamanda Firuzağa’daki magandalıktan duyduğu üzüntüyü de paylaşmadı mı konuklarıyla?
Erdoğan’ın havayı yumuşatma eğilimi üzerine iddiaya girecek değilim. Fakat kabul edin, aksini iddia etmeyi de güçleştirecek kadar karmaşık görünüyor tablo.
Paylaş