Paylaş
BİR grup Kürt aydını, 3 yıl önce sosyal medyada bir kampanya açmış ve PKK’ya şöyle bir çağrıda bulunmuştu: “Benim için öldürme, benim için ölme...”
Berkin’in anne-babası Gülsüm-Sami Elvan çifti de önceki gün aşağı yukarı böyle demiş oldu. Aynı gür sedayı şimdi devrimci sol terörün siyaset, medya ve sanat dünyasında konuşlanmış silahsız propaganda birliklerinden de beklemek hakkımızdır.
* * *
ODTÜ’deki yerüstü kampından da beklenmez mi mesela aynı insani duruş?
“Berkin’e adalet istedikleri için katledilen arkadaşlarımızı anıyoruz. Devrim şehitleri ölmez” hamasetleri yükseliyor hâlâ oradan.
Savcı Kiraz’ın katilleri ‘adalet savaşçıları’ oluyor birden. Elde meşalelerle ‘adalet savaşçıları’ için yürümeye çağırıyorlar üniversite öğrencilerini.
‘Barış ve adalet savaşçılarının elinde kan olur mu’ demiyorlar.
Eğer barış, sevgi, adalet, hak, hukuk, demokrasi ve özgürlük gibi yüksek insanlık değerlerini meşale yapıp ellerinde taşıyacaklarsa... Önce o elleri tetik yağlamaktan, namlu parlatmaktan, tüfek cilalamaktan, teröristleri kahramanlaştırmaktan çekmeleri gerekmez mi? Önce ‘Benim için ölme, benim için öldürme’ bildirileri dağıtmaları gerekmez mi?
* * *
Devrimcinin sanatla ilişkisi üzerine yeniden düşünme vaktidir.
Mesela; Grup Yorum’la devrimci şarkılar söyleyebilirsiniz. Ama terörü romantize etmek hakkınız mı?
Mesela; sinemacılığa soyunup F Tipi filmler çekebilir, beyaz perdede devleti karalayabilirsiniz. Ama terörü övmek bir hak mıdır size?
Mesela; sanatınız şiddetli olabilir. Ancak şiddeti sanatınız haline getirmeye hakkınız var mı?
* * *
Gün; gazetecinin, siyasetçinin devrimcilikle ilişkisi üzerine de tekrar kafa yorma günüdür.
Mesela; Deniz Gezmiş’lerin gencecik yaşlarında zalimce idam edildiğini unutmayın, unutturmayın. Ama o kuşağın silahlı yöntemlerini de bugünün gençlerine örnek göstermek doğru mudur? Demokrasi savunuculuğu mudur? Özgürlük fedailiği midir?...
Solun idollerini ve ideallerini övmekle solun şiddet geçmişini yüceltmek bir midir?...
Şiddeti idealize eder, silahı kutsarsanız... Terör eylemini devrimcilik, şiddeti demokratik bir ifade biçimi olarak alkışlarsanız, militan taburlardan başka ne elde edersiniz?
Deniz Gezmiş’in devrimciliğine değil de ölmeye, öldürmeye özendirmiş olmaz mısınız zehirlediğiniz gencecik dimağları?
Sonra... Eserinize bakıp bu acımasız cinayet şebekeleri, bu soğukkanlı caniler, bu azılı katiller, bu insanın kanını donduran ölüm makineleri nereden çıktı diyebilir misiniz? Kim inanır size?
Önlerine koyduğunuz rol modeller sürüklemedi mi bu ‘arkadaşlar’ı şiddet girdabına?
Savunduğunuz devrimci mücadele doktrininin mahsulü değil mi tanık olduğumuz gaddarlıklar?
* * *
Mücadelelerini legal siyasetle, barışçıl yöntemlerle verenlere... Sloganlarını müzikle, sinemayla, sanatın diğer imkânlarıyla haykıranlara... Seslerini konuşarak, yazarak duyurmaktan yana olanlara sözüm yok.
Sözüm, ‘Benim için kimseyi öldürme’ diyemeyenlere...
Solun şiddetle ilişkisini sorgulayacaklarına, meşru bir mücadele yöntemiymiş gibi normalleştiriyorlar şiddeti. Son örnekte gördük; müzisyeni de var bunlar arasında, oyuncusu da, gazetecisi ve siyasetçisi de...
Oysa bugün ‘Benim için kimseyi öldürme’ diye güçlü bir kampanya başlatmak en çok sanatçıya, gazeteciye, siyasetçiye yakışmaz mıydı?
Batı demokrasilerinde siyaset, medya ve sanat dünyası teröre karşı polisle gönüllü işbirliği yapıyor. Sokak muhalefetini destekleyenleri bile şiddetle aralarına mesafe koyuyor.
Bizde ise sokak muhalefeti ile şiddet eylemciliği birbirine karışmış durumda.
Bazılarımızın demokrasi tasavvurunda şiddetin propagandasını, suçun ve suçlunun övülmesini yasaklamak faşizm! Terörle gözü kapalı işbirliği yapmak da en büyük devrimcilik!
Bu kafadakilerin, bir veballeri yok mu yani?
Paylaş