Paylaş
Telefon konuşmalarımın dinlendiği bilgisi yeni değil. Yeni olan, Yeni Şafak’ın nasıl dinlendiğime dair belgelere ulaşmış olması...
Onlarca kişiyle birlikte hangi sahte isimle, nasıl bir hileli işlemle, düzmece ihbarların ve uyduruk gerekçelerin hangi türüyle dinlendiğimi ortaya çıkarmışlar.
Yeni Şafak sayesinde ‘organize’ suçtan, yani Tevhit ve Selam mıydı ne, işte o terör örgütüne üyelikten takibe alındığım, suç ortaklarımın kimler olduğu vesaire gibi detayları ben de öğrenmiş oldum. Neyse ki şaşırtıcı derecede renkli bir karma yapmışlar, hapislerde süründürüp can sıkıntısı çektirmeyeceklermiş, hay o yaratıcı akıllarıyla bin yaşasın paraleller!
* * *
Merak edenler için, verdiğim tepkiye gelince...
Paralel dinlemeleri kaç kez yazdım, kaç kez üstüne konuştum, hatırlamıyorum bile. Hatta ‘Paralel Yapı’nın bir iki telekulak skandalını da ilk ben ifşa ettim. Hülasası; beni arayan Yeni Şafak muhabirine dedim ki: ”Benim ne dediğim önemli değil. Asıl bu konuda hiç konuşmayanların, yasadışı dinlemelerin mağduru olduğu halde çıtını çıkarmayanların, ağzını bıçak dahi açmayanların ne söyleyeceğine bakın. Onlar ne diyor? Beni bırakın, sessizlik yemini etmiş gibi susanlara sorun...”
Korkudan mı, korumacılıktan mı pıstılar, hikmeti nedir, niye suspuslar böyle?
Hadi bazı mağdurlar üzerinde baskı var diyelim, psikolojik baskı... Tehdit ve şantaj altında hissediyorlar kendilerini, paralel elemanları kızdırmak istemiyorlar... Pısırıklıklarına, sinmişliklerine verelim, şefkat ve anlayışla karşılayalım sessizliklerini...
Peki ya diğerleri? Demokrasi ve özgürlük şampiyonları nerede?
Dinleme ve fişlemelere güya aşırı duyarlı, kendilerince mangalda kül bırakmayan Cemaat medyası da mı korkuyor, niye tek kelime isyan duyulmuyor ağızlarından?
* * *
Beni bırakın onlara sorun; tek tek isim vermek istemiyorum, ‘muhabbet fedaileri’ arasında kadim dostlarım da var. Nasıl yüz yüze bakacağımızı sorun, eğer utanma belasına, yasak savmak için, yalandan dahi olsa göstermelik bir şeyler söylemezlerse...
Emniyet istihbarattaki ‘gönül erleri’nin, İstanbul adliyesindeki ‘dava adamları’nın beni hangi ‘yüce ideal’ uğruna dinlediklerini sorun...
Ve o ‘civanmert’ arkadaşlarımın, benimle ‘canciğer’ takılırken arkamdan kuyu kazanlardan haberdar olup olmadıklarını sorun...
Şunları da:
İran ajanı mıyım ben hocam?
İsrail’in çıkarlarına mı ters düştüm, Amerikan düzenine mi karşı geldim? Ne yaptım, ne ettim de ucu zülfüyare dokundu?
Ben terörist miyim hocam?
Tevhit ve Selam adında bir terör örgütünün var olduğuna ve benim de üyeleri arasında bulunduğuma nasıl kanaat getirdiniz?
Hem madem onca yıl dinlediniz, bazı bulgulara ulaşmış olmalısınız. Farz edelim ki konuşmalarımı tehdit ve şantaj amaçlı kullanacaktınız, onun için terörist ya da ajan suçlamasıyla hakkımda dava açmadınız...
Çok ‘şükela’sınız da, terörist veya ajan olduğuma dair elinizde tuttuğunuz delilleri bugün ne diye kamuoyuna açıklamıyorsunuz?
Yoksa ben de ‘silah kaçakçısı’ mıyım hocam, yok yahut da ‘uyuşturucu taciri’ miyim?
Hayır olamaz, ben de mi ‘kadın ticareti’nden teknik takibe takıldım, demeyin hocam...
Günahım neydi, beni niye sinsice kayda aldılar?
Onun için, arayan arkadaşlardan ricam, bana değil asıl konuşması gerekenlere sorsunlar. Onlar ne diyor bu işe?
Paylaş