Paylaş
Eyüp, Balat ve Topçular’da rastgele üç bakkala girerek veresiye defterlerini kapattı.
Aslında unutulmuş bir Osmanlı hayırseverlik geleneği bu.
Özellikle, insanların kendini hayır hasenat işlerine daha çok verdiği ramazan ayında yoğunlaşırmış.
* * *
Karar gazetesinden Mustafa Karaalioğlu’nun rahmetli babasının taziyesinde karşılaşmıştık.
Nail Bey, kaybolmaya yüz tutan bu gelenekten bahsetmişti.
İstanbul’un Anadolu yakasındaki hayırseverler Avrupa’ya, Avrupa yakasındakiler Anadolu’ya geçermiş. Tanınmamak için kendi muhitlerinde yapmazlarmış bu iyiliği.
Gözlerine kestirdikleri bir bakkala girip ‘Ver bakalım şu zimem defterini’ derlermiş.
Veresiye defterinden ya birkaç sayfayı koparıp içinde yazan borcu kapatırlarmış, ya da tamamını. Bunu sadece Allah rızasını gözeterek yaptıkları için de kim olduklarını söylemezlermiş.
Ne borcu silinenler kimden yardım gördüğünü bilirmiş, ne bağış sahibi kime yardım ettiğini.
MÜSİAD’ın işte bu eski ve güzel geleneği ihya ederek günümüz ramazanlarına taşımak için kendi içinde bir kampanya yürüttüğünü anlatmıştı.
Ben de neden bu faaliyeti kamuoyuna duyurmadıklarını sormuştum.
* * *
Öyle ya zimem defteri geleneğini yaşatmak istiyorsanız, daha geniş bir kitleye mal etmeniz gerekmez mi?
Duyurmanın, geleneğin ruhuna aykırı olabileceği endişesi taşıyabilirsiniz.
Fakat böyle bir hayır işleme yönteminin varlığından başka türlü nasıl haberdar olacak ahali?
Ayrıca yardımseverlere yol gösterici ve teşvik edici olmaz mı duyurmak?
Üstelik iftar ve sahur programlarına da üzerinde konuşmaya değer bir malzeme vermez mi?
Yok ‘kocam umreden döndükten sonra değişti, acaba büyü mü yaptılar’... Yok ‘başkasıyla resmen nikâhlı bir adamla gayriresmi evlilik yaşıyorum, günah yazar mı hocam’ saçmalıklarıyla bir mübarek ayı daha geçirmeye mahkûm kalmazdık hem.
* * *
En son ‘ramazanın ruhuna uygun bir gündem oluşturmaya katkınız olur, oradan da sevaba girersiniz’ diyerek ısrar ettim MÜSİAD Başkanı’na.
‘Beraber bakkal ziyaretine çıkalım o zaman’ diye sözleştik fakat mazeretim çıkınca ben katılamadım.
Hürriyet’ten Jale Özgentürk’le Vahap Munyar da varmış; Nail Bey cuma günü bir grup gazeteciyle birlikte bakkalları dolaştı.
Ay başından ay başına düzenli ödeyenlerle borcunu çevirmekte zorlanaların defterleri ayrı tutulurmuş. Döndürülemeyen iki veresiye defterini tamamen alıp kapatmışlar.
Bir defterde ise karışık kaydedildiği için, yalnızca dönmeyen ‘zimem’ yapraklarını yırtıp satın almışlar.
Başkan Nail Olpak, adlarını açıklanmadığı MÜSİAD üyesi hayırseverlere vekâleten yapmış bağışları.
Gelenek de korunmuş böylece. Borcu kendinden habersiz sildirilenler, bu iyiliğin reklamını gazetede görse bile gerçek hayırseverin adını bilemeyecek. Sadece MÜSİAD’lı bir işadamı olduğunu ve emanetin Nail Bey tarafından ulaştırıldığını bilecek.
Gidemedim ama güzel örnekleri çoğaltmak için takipçisi olmayı ve yazmayı görev bildim kendime.
Ayrıca...
‘Hayır işi göstermeden yapılır’ prensibiyle hareket ediyorlardı. MÜSİAD’ın, geleneği göstererek yaşatmaya ikna olmasındaki etkimden dolayı da müthiş bir mutluluk duydum. Onu da paylaşmadan edemedim.
* * *
Bir ramazanı daha uğurluyoruz.
Kalan son iki günü ağız tadıyla geçirmenizi diliyorum.
Şimdiden kutluyorum, iyi bayramlar.
NOT:
Bu vesileyle bir mahalle bakkalının veresiye defterindeki alacak toplamının ortalama 7 ila 9 bin lira ettiğini öğrenmiş olduk. Zimem defteri geleneği, sadece borçluyu değil esnafı da ciddi bir yükten kurtarıyor.
Süpermarketler karşısında bakkalların ayakta kalamayacağını düşünenlerin nerede yanıldığını da gördük. Dev zincirler, veresiye kabul etmiyor.
Kupürdeki Osmanlı veresiye pusulası ise MÜSİAD arşivinden. Alan elle veren elin hiç karşılaşmadığı bir hayırseverlik geleneğinden miras kaldı.
Paylaş