Paylaş
Tartışma, CNN Türk yayınında benim soruma verdiği cevaptan çıktığı için yakinen biliyorum.
Fakat başka bir hata yaptı.
Öyle bir hata yaptı ki hem liderliğine talip olduğu partisinden ihraç tehdidiyle karşı karşıya geldi. Hem de rakibi Bahçeli’nin dün Meclis’te sarf ettiği şu ağır sözlere muhatap oldu:
“Bunu affetmemiz mümkün değildir. Kendileri Paralel’le birlikte hareket edebilirler. Ama MHP Genel Başkanı’na bu edepsizliği yapamazlar.”
Oysa şartlı bir cümleydi söylediği. Dün cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı adaylığına Paralel projesi diyenler, bugün de kendi adaylığına Paralel projesi diyordu.
Akşener’in yaptığı, buradan yakalayıp üstüne gitmekti.
Eğer bugün haklılarsa dün de haklıydılar...
Eğer kendisi için dedikleri doğruysa Ekmeleddin Bey için dedikleri de doğru demekti...
Ekmeleddin Bey’i öneren Bahçeli’ydi. Fikir babası oydu.
“Eğer Ekmeleddin Bey’in çatı adaylığı bir Paralel projesiydiyse onu sahiplenen Sayın Bahçeli de başparalelci oluyor. Ama bu doğru değil” hükmüne bağlamıştı en son lafı.
Görüldüğü üzere Devlet Bahçeli’nin başparalelci olduğunu kanıtlamaya çalışmıyordu.
Geriye doğru akıl yürütme yoluyla kendisine yöneltilen Paralelci suçlamasının saçmalığını göstermek istiyordu.
Karalamalardaki tutarsızlığın en bariz ele geldiği örneklerden biriydi. Onun için Ekmeleddin Bey’in çatı adaylığına karşı yürütülen kampanya üzerinden ispata koyuluyordu.
Çarpıcı bir örnek olarak şunu da hatırlatıyordu. 1 Kasım’dan önce kurulan seçim hükümetinde MHP kontenjanından kendisine bakanlık teklif edilmişti.
O gün AK Parti’nin teklifini kabul edip bakan olsa bugün yine kendisine Paralelci denecek miydi?
6 ayda ne değişmişti de o gün Paralelci değilken bugün Paralelci olup çıkmıştı? Buradaki çelişkiyi ifşa ediyordu.
Paralelci suçlamasının kirli bir siyasetin aracı olarak nasıl hoyratça kullanıldığını anlatmaktı bütün derdi.
Mantıksal sonuçları üzerinden bu suçlamayı çürütmeye uğraşıyordu Akşener.
Bahçeli’nin, 17-25 Aralık’ı Erdoğan’a karşı bir darbe girişimi, Paralel Yapı’nın bir kumpası olarak görmediğini çıtlatıyordu mesela.
Salt bir yolsuzluk soruşturması olarak yaklaştığına, en acıtıcı 17-25 Aralık söylemini Bahçeli’nin kullandığına dair küçük hatırlatmalarda bulunuyordu.
İllegal ses kayıtlarını grup toplantılarında bangır bangır çalan Kılıçdaroğlu’ndan hiç de aşağı kalmadığını anımsatıyordu.
Çatı adayı projesinde Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’yla güçlerini birleştiren de oydu.
Bu yüzden Bahçeli’ye demediklerini bırakmayanlar, aynı AK Parti çevreleri değil miydi?
İşte Meral Akşener’in yaptığı, buna dikkat çekmekti. Bugün kendisini Paralel Yapı’ya alet olmakla suçlayanların, daha düne kadar Bahçeli’yi de aynı şeyle suçladıklarına...
Bütün yaptığı, mantığı geriye doğru işletip tutarlılık aramaktı.
En büyük hatası da işte burada.
Saflığının kurbanı oldu.
Doğruyla yanlışın günde kaç kez yer değiştirdiğini unuttu. Hakikate sadakatin, gerçeğe bağlılığın beş para etmediği bir dönemden geçtiğimizi gözden kaçırdı.
Dün doğru olan bugün de doğru, dün yanlış olan bugün de yanlıştır zannetti.
Ve bunun üzerinden mantıksal çıkarsamalar yapmaya kalktı.
Bunun üzerinden ahlaki tutarlılık, ilkeli duruş filan kovaladı.
Bilemedi ki bir siyasi bunama ortamındayız. Dünün doğrusu bugün geçerli değil. Bugünkü de yarın olmayacak...
Dün başparalelci diye ağız dolusu sövgüye maruz kalan, bugün Paralel’le mücadele kahramanı olarak baş tacı edilebilir. Bunu ıskaladı.
Siyaset arenasını cami avlusuyla karıştırmış olmalı ki dürüstlük aradı.
Günümüzde siyasetin sabit doğruları yok. Kullanım değerine göre değişiyor.
Devlet Bey, affedilir gibi olmadığını söylemiş.
Bence de Meral Hanım’ın bu farkındasızlığı, affedilir gibi değil.
Bir-sıfır mağlup başladı.
Paylaş