Paylaş
Havaalanı yolunda telefonuma davrandım, bir de ne göreyim, Twitter adresim magma gibi küfür kaynıyor. Sanki ‘küfürlerinizi ikiye katlayın’ emri aldıkları bir rüyayı kazibeden, bir yalancı rüyadan kalkmış mübarekler. Volkan çukurundan beter paralel ağızlar, kızgın çamurlar püskürüyor üzerime. Uyanır uyanmaz bu kadar formda sövebilmek için hem sağlam bir sinkaf edebiyatı dağarcığı hem de çok iyi bir ‘muhabbet fedailiği’ terbiyesi lazımmış.
Ben böyle idmanlı, böyle jilet gibi küfürbaz trolkanlılarla karşılaşmamıştım evvelce. ‘Benim’ diyen trol halt etmiş yanlarında.
‘Yargılanacaksın’ naralarına ‘Bu kahkahanın hesabını vereceksin’ diye başlayan küfürnameler eşlik ediyor.
Seçkin birer ‘muhabbet fedaisi olmak üzere’, güya ‘vurana elsiz, sövene dilsiz’ şiarıyla yetiştirilmiş ‘altın nesil’ mensupları bunlar. Bayramlık ağızlarını açmış, en sunturlusundan küfür, hakaret, tehdit yağdırıyorlar.
İçlerinden birine bir fiske mi vurmuşum? Hayır...
Ya birine sövmüş olabilir miyim? O da hayır...
Bu ipinden kurtulmuş trol çetesi niye hırlıyor öyleyse sabah sabah? Bismillah daha kahvaltı sofrasına oturmadan, yemeden-içmeden ne diye köpükler saçarak saldırıyor bu ağzı bozuklar peki?
El cevap: Kahkaha atmışım...
* * *
Meğer o sabah paralel köstebek şebekesinin imalatı gibi görünen bir sarf malzemesini daha yakmış Cumhuriyet gazetesi. ‘Skandal kayıt’ dediği bir kamera kaydından, içinde benim de yer aldığım bir enstanteneyi manşete çekmiş. Canlı görüntülerine de link veriyor internetinden.
Açıp videoyu izledim. 2 Şubat akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TRT’de katıldığı yayının öncesine ait. Dört gazeteci yerini almış Erdoğan’ı bekliyoruz. Cumhurbaşkanı danışmanı Mustafa Varank geliyor. ‘Ulaştırma bakanıyla aralarında sorun var’ diyenlere nispet edercesine çektirdiği fotoğraf gündemde. Ben, ‘Çok selfie veriyorsun bu aralar’ diye takılıyorum. O da başlıyor üzerine gelen Cemaat medyasına söylenmeye. Kendisine yüklenenlere yükleniyor; ‘Ben dedim, bunları uydudan atmak lazım’ demeye kadar gidiyor. ‘Nasıl da kızdırmışlar, çok fena dolmuş’ diye kahkahayla gülüyorum. Tepkim bundan ibaret...
Suçum da işte o kahkaha.
Mustafa Varank, Cemaat’le ilişkilendirilen 7 televizyon kanalına sansür planını açıklıyormuş orada. Ben de kızgınlıkla söylenmiş şeyler gibi dinleyip keyiften kahkahalar patlatarak sansüre destek atıyormuşum.
* * *
2 Şubat’taki o diyaloğu tamamen unutmuştum. Hiç yer etmemiş hafızamda.
Gün geldi, Cemaat kanallarının uydudan çıkarılması için savcı Türksat’a yazı yazdı, konu Başbakan Davutoğlu’na soruldu, o da lehte-aleyhte kesinleşmiş yargı kararı olmadan işlem yapılamayacağını söyledi...
7 Haziran seçimlerinden önceydi. 21 Mayıs tarihli yazımda “Ben de Başbakan’la aynı şeyi istiyorum” diye tavrımı koydum. Yani Paralel Yapı’yla mücadelede hukuki süreçler tamamlanmadan adım atılmamalıydı.
5 ay sonra o kanallar Digiturk’ten çıkarıldı. Yine kayıtsız kalmadım. 21 Mayıs tarihli o yazıma da referans vererek bu tasarrufu yanlış bulduğumu açıkça belirttim...
Paralel Yapı’yla mücadeleyi hayati görmekle beraber... Hukuktan milim sapılmasına, prosedürün atlanmasına, usulün baypas edilmesine, kısacası yargının, vaktiyle paralellerin kullandığı gibi kullanılıp aletleştirilmesine başından beri karşıyım.
Düzmece ihbarla, suç uydurularak, organize suç örgütü üyesi gibi gösterilerek sahte isimle dinlenmiş ve paralel kulaklara takılan özel telefon konuşması cümle âleme dinletilmiş binlerce mağdurdan biri olduğum halde üstelik...
Fakat Paralel hafiye teşkilatı uslanmıyor. Aynı kirli yöntem, aynı devlet içindeki kadrolarını kötüye kullanma hasisliği, aynı ahlaksız metotla operasyon gazetecilikleri devam ediyor.
* * *
Kameraların kayıtta olmaması gereken bir anda cereyan etmiş özel bir konuşma, kayda alınıyor. Ve 8 ay sonra pişirilip servise konuyor.
Bu ahlaksızlığın sorumluları ve taraftarları hesap vereceğine, hem suçlu hem güçlü tavrıyla üste çıkıp bir de mağdur ettiklerinden hesap sormaya kalkmazlar mı!... Hasbinallah dersiniz.
Hani yaka silktiren bu arsızlıklar karşısında papaza kızıp oruç bozacak olsanız, ‘Hukuktan sapılmasın’ dediğinize pişman ettirir, o ‘insaf’ çağrılarınızı geri bile aldırırlar size. Fakat ben yine de ‘la havle’ çekip kahkahamın arkasında durmakla yetiniyorum.
Paylaş