Paylaş
En şaşırtıcısıyla başlayalım: Amerikan yönetimi, IŞİD’in elindeki rehinelerimizin nasıl kurtarıldığına ciddi merak sarmış.
Her görüştüklerine aynı şeyi soruyorlarmış: “Sahi nasıl başardınız, sırrını bize de verir misiniz?...”
***
Her bir rehinemizin kaç militana bedel geldiği gibi ayrıntıları kurcalıyorlarmış ısrarla. Sonunda baklayı ağızlarından çıkardıklarında da IŞİD’le takasa girmek için can attıkları anlaşılıyormuş.
Sohbetlerde lafı döndürüp dolaştırıp şuna getiriyorlarmış:
“Bizim de 3 rehinemiz var,
elinizde takasa sokacak başka
IŞİD militanı kaldıysa bize de
yardımcı olur musunuz?...”
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın peşinden koşturuyorlar, çeşitli kanallarla
dil döküyorlarmış.
***
Şöyle bir diplomatik fiskos da kulağıma çalındı. “Suriye ve Irak konusunda siz haklı çıktınız, biz yanıldık” diye nedamet getiriyor, mahcup mahcup konuşuyorlarmış muhataplarıyla.
Diyorlarmış ki; “Vaktiyle sizi dinlemiş olsaydık Maliki Irak’ı mezhep savaşına sürükleyemez, Esad da bugünleri göremezdi. O zaman IŞİD diye bir baş ağrımız da olmazdı...”
Basra harap olduktan sonra ne mi ehemmiyeti var?
Söyleyeyim, Amerikalılarda birdenbire beliriveren bu hakşinaslığın bir sebebi de Türkiye’yi IŞİD’e karşı kurulan uluslararası koalisyonda aktif bir role çekme arzusu.
Peki IŞİD’le mücadelede Türkiye
ne rol oynayacak?
***
Gelelim, tüm fısıltılar içinde en sıcak fısıltıya...
Washington, Ankara’yı koalisyonda aktif rol almaya zorluyor gibi görünürken bakın perde gerisinde ne oluyormuş meğer.
Asıl Ankara, Washington’u şu üç argümanla çok fena köşeye sıkıştırıyormuş.
Bir: Göstermelik hava saldırılarıyla IŞİD bitirilemez. Samimiyseniz buyurun kara harekâtına girişelim...
İki: IŞİD’i bitirmek için etkili tedbirler mi almak istiyorsunuz? Hadi Suriye ve Irak’ta uçuşa yasak bölgeler oluşturalım.
Kuş uçurtmayalım...
Hem savaştan kaçanlar için Suriye içinde güvenli bölgeler kurabiliriz, böylece hem de IŞİD’le de, Esad’la da savaşan mutedil grupların rahat nefes alıp karada daha güçlü vuruşmasını sağlarız.
Üç: Amerikan medyasını üstümüze salmayı, hakkımızda asılsız dedikodular yaymayı, velhasıl ters manyalle bizi baskı altına almayı amaçlayan tezviratı da kesin artık.
Siz kulaklarına üfürüyorsunuz, medyanız Türkiye’nin uluslararası itibarını karalama hücumuna geçiyor. Görmediğimizi sanmayın...
IŞİD’den petrol mü alıyor muşuz, hodri meydan, elinizde ne varsa koyun ortaya.
Yok, militan mı temin ediyormuşuz, mühimmat tedariki mi yapıyormuşuz? Ne bilgi, belgeniz varsa servis edin. Ama kuru gürültüye, çatapata papuç bırakacağımızı sanıyorsanız yanılırsınız...
***
Üçü de sağlam argümanlar, Amerikalıların diyecek söz bulmakta zorlanacakları ortada.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir kullandığı söylemle tonu yükselttiği yerler de, Washington’dakilerin nerelerde bocaladığını gösteriyor.
Şurası açık ki, Erdoğan’ın eli, rehinelerin kurtarılmasından sonra müthiş rahatlamış durumda.
“Tek başına hava saldırılarıyla sonuç alınmaz” diyor.
“Gerek Irak, gerekse Suriye’de
‘No-fly zone’ uygulaması şart” diyerek uçuşa yasak bölgeler için bastırıyor.
Amerikalıların gerisinde kalmak yerine önlerine geçiyor, daha ileri ve sürükleyici bir pozisyon alıyor, racon kesiyor...
IŞİD’in kullandığı silahların, Irak ordusundan ele geçmiş Amerikan silahları olduğunu söyleyerek, “Bize laf sokana kadar siz önce kendinize bir bakın” demeye getiriyor...
Ve dolayısıyla verdiği bütün işaretler, size aktardığım bu rivayetlerle de örtüşüyor.
Doğrusunu yanlışını zaman ayıklayacak tabii. Ama uzun sürmez, üç vakte kadar çıkar kokusu.
Paylaş