Paylaş
İstanbul’da yaşayıp trafikten çekmemiş biri olabilir mi?
Daha önce burada yazmıştım, kendime küçük bir otomobil aldığımı...
Kendim günlük işlerimde kullanmak için.
Şoförün kullandığı ‘van’ tarzı araçlar bir yere kadar.
Ben bir arkadaşımla kafede buluşmaya, işlerimi halletmeye kendi kullandığım arabayla gitmek istiyorum.
Üstelik ben otomobil kullanmayı seviyorum.
İşte bu yüzden bir araba aldığımı yazmıştım.
Aman Tanrım!
Almaz olaydım...
Trafiğe çıkmaz olaydım.
Çıldırtıcı... Delirtici... Yıldırtıcı... Bitirici...
Trafik sıkışıklığından bahsetmiyorum, sürücüler benim şikayetim.
Kural tanımayan hallerimiz.
Bir sağ şeride bir sol şeride geçen mi istersiniz, dörtlüleri yaktığı anda her şeyi yapabileceğini düşünenler mi...
Kornaya gereksiz basanlar mı, otobanda geri geri gidenler mi...
Daha neler neler, her gün hepimizin tanık olduğu yüzlerce olay.
Motosiklet, duran arabanın sağından geçer mi mesela?
Geçenlerde bir arkadaşım (normal olarak) sağ kapıdan inmeye kalktı, sağ taraftan geçmeye kalkan motosiklet açılan kapıya çarpıyordu az daha.
Hem arkadaşım hem motor sürücüsü kazayı ucuz atlattı.
Aslında bütün mesele bizde, yani sürücülerde.
Yollarımız iyi, ışıklandırmalarda sorun yok, trafik levhaları yerli yerinde...
Yani Avrupa’daki bir şehirden geri kalır yanı yok şehir içindeki yollarımızın.
Ama kural tanımayan bu kadar çok sürücü olursa, trafik kuralları ne yapsın?
Tabii yollar tıkanır, tabii kazalar olur.
Her sürücünün başına bir polis dikilmez ya...
Anlamışsınızdır herhalde, yıllar sonra yeniden direksiyona oturmuş bir ‘yeni sürücü’ olarak çok şikayetçiyim çoook...
Herkesi üzdü...
Cuma günü hepimizin konuştuğu tek konu neydi? Usta oyuncu Tuncel Kurtiz’in ölümü.
Hepimizi üzdü...
Hepimizin yüreğini burktu...
Hepimizin boğazına bir şeyler düğümlendi...
Hiç tanımayanlarda bile bir yakınını kaybetmiş hissi yarattı...
İşte bu sahiciliktir.
Doğal olmaktır.
Sıcakkanlılıktır.
Her rolün üstesinden gelmiş bir oyuncunun hayatta asla rol yapmamasıdır.
Nur içinde yat Tuncel Kurtiz.
Türkiye çok değerli bir oyuncusunu kaybetti, Allah rahmet eylesin.
Sonbahar...
Hava serinlediğinde omuzlarıma bir şeyler almayı severim...
Çeşit çeşit bitki çayları içmeyi severim...
Yürüyüş yaparken yaprakların çıkardığı sesi severim...
Yeşilden kızıla, kahveye dönen yaprakları severim...
Pikeden battaniyeye geçmeyi severim...
Öyleyse gelsin sonbahar...
Hayııııııır Romanya!!!
Geçen hafta Ömür Gedik’in köşesinde okudum.
Bir kız çocuğunun sokak köpekleri tarafından öldürülmesinden sonra Romanya’da sokak hayvanlarının yok edilmesi için referandum yapılmasına karar verilmiş.
“Evet” çıkarsa sokakta yaşayan bütün kedi ve köpekler toplanıp öldürülecek.
“Hayır” çıkarsa kurtulacaklar.
İnanamadım.
Dehşete kapıldım.
Dünyayı beraber paylaştığımız canlılara karşı insanoğlunun bu acımasız tutumu içimi parçaladı.
Bu dünya, bu şehirler yalnızca bizim değil, beraber yaşadığımız canlıların da...
Bu yüzden Ömür Gedik’in çağrısını yineliyorum.
Lütfen http://referendumcaini.stirileprotv.ro/ adresine girin ve Romence hayır demek olan ‘NU’ oyu verin...
Paylaş