Hayat...

“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var

Haberin Devamı

Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın hayatı
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği...”
Ataol Behramoğlu’nun neredeyse hepimizin bildiği şiiri, bu aralar aklımdan çıkmıyor.
Hayatı doyasıya ve severek yaşamayı anlatan en güzel şiirlerden biri belki de...
Hele ki son zamanlarda art arda yitirdiğimiz ve bir kısmı benim de yakından tanıdığım çok önemli değerleri düşündükçe, “yaşamın ve yaşamanın kıymetini daha çok bilmek gerek” diye düşünüyorum kendi kendime.
Ateşböceği Ercan, canım dostum Çolpan İlhan, efsane başkan Süleyman Seba ve daha nice ismin aramızdan ayrılmalarına öyle üzüldüm ki...
Sonra arkalarında bıraktıklarına sahip çıkan onlarca kişiyi görünce üzüldüğüm kadar gururlandım da, hatta sevindim bile...
Biraz da tatlı bir kıskançlıkla “İşte bu Ajda!” dedim. Hiç kimsenin emeği boşa gitmemiş.
Çünkü hayat gerçekten doyasıya yaşanılası bir armağansa, bize de bu armağana hakkını vermek düşer.
Sağlık Bakanlığı, Türkiye’nin psikolojik rahatsızlık haritasını çıkardı.
Çıkan tablo ana haberlere bile konu oldu.
Psikolojik rahatsızlık nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuranların sayısı son 5 yılda 3 kat artmış. Geçen yılın rakamları 9 milyonlarla telaffuz ediliyor.
Psikoloğa gitmek ve sağlıklı bir bünye için destek almak elbette ki kötü bir şey değil. Ne var ki işin içinde hayattan bezmişlik ve vazgeçmişlik varsa, o zaman korkarım.
Bana öyle geliyor ki, bazen kendimizi çok hafife alıyoruz.
Ruhumuzda barındırdığımız o büyük değerleri göremiyoruz.
Oysa belki çok klişe olacak ama “her şeyin çözümü kendi içimizde”.
Eflatun’un dediği gibi kendimizi fethederek yaşamak, hayatı keşfetmeden önce kendimizi keşfetmek belki de doğru bir başlangıç yapmanın en iyi yolu...
Hiç kimsenin hayatı kimseye benzemiyor.
Benzemesin de, kendi ideallerimiz, kendi hayallerimiz olsun. Birbirimizi farklılıklarımızla sevelim.
İnsanın kendisine güvenmesi ve ne yapmak istediğini bilmesi kadar güzel bir şey yok.
Zaten yaşam dediğimiz yolculuk da bu bilinçlerle donatılınca gerçekten başlamış oluyor.
Belki büyük şehirlerde büyük telaşelerin içinde kayboluyoruz, belki de küçük bir dağ köyünde her günü aynı gün gibi yaşıyoruz.
Ama içimizde ne olursa olsun bir ruh taşıyoruz ve onu eğitmek bizim elimizde...
“Ruhu karanlıkta olan bir insanı ışıkları söndürerek korkutamazsınız.” Geçenlerde çalındı bu söz kulağıma. Hemen not ettim bir kenara. Artık öyle yapıyorum, sevdiğim her şeye sahip çıkıyorum.
Kendime, hayallerime, aileme, işime, hayranlarıma, emeklerime sıkı sıkı sarılıyorum.
Benim de yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.
Zamanla anlıyor insan aslında ne kadar kızsanız, kırılsanız da her şeyin su gibi yolunu bulduğunu... Daha sakin oluyorsunuz bu yüzden.
İncitmeden ve incinmeden de yaşayabileceğinizi öğreniyorsunuz mesela...
Tıpkı kendi evinizin bahçesi gibi kendinize bir bahçe yaratıyorsunuz sınırlarını sizin koyduğunuz...
Ve o bahçeyi istediğiniz ve sizi gerçekten isteyen, hak eden insanlarla donatıyorsunuz.
Sonra yaşam akıp gidiyor, siz gülümsüyorsunuz.
Tüm bunlar için ilk ve tek şart; önce kendinizi çok seviyorsunuz sonra gerisi geliyor.

Küçük dostlarımız için...

Haberin Devamı

Ankara’da Keçiören Belediyesi parklara, ağaç altlarına ve boş arazilere sokakta yaşayan hayvan dostlarımız için kaplar içinde su ve mama yerleştirdi.
Son günlerde içimi ısıtan, yüzümü güldüren en güzel haber bu...
Ama tabii en başında küçük bir hatırlatma yapmadan duramayacağım.
Geçtiğimiz günlerde Mevlüt Tezel’in “Hayvanların suyuna çöp atanlar” başlıklı yazısından sonra içime dert oldu.
Tezel, “Duyarlı insanlar kediler, köpekler içsin diye evlerin önlerine su kapları koyuyorlar. Bir de bu su kaplarına çöp ve sigara izmariti atan insanlar var” diye fotoğrafını da koyarak yazmış.
Eline sağlık Mevlüt Tezel...
Bu yazıdan sonra şimdi nerede bir su kabı görsem yanına kadar gidip bir de temizliğini kontrol eder oldum.
Küçük dostlarımız için bu kapları koymuyor olabilirsiniz ama en azından bu kapların temiz kalması için çöplerinizi çöp kutularına atarak da onlar için bir şeyler yapmış olursunuz.
Bugün Adana’da da sokak hayvanları için ilk kez düzenlenen bir festival var.
“Bu dünyada sadece biz yaşamıyoruz” diyen Adanalılar, Sokak Hayvanları ve Doğal Yaşam Festivali’nde buluşuyor.
“Birimizin sesi, hepimizin sesi” olsun diyerek çıktığımız yolda bize destek veren, bizim gibi küçük dostlarımıza sahip çıkan insanları gördükçe mücadelemizin boşa gitmediğini daha iyi anlıyorum.
Neyse ki her geçen gün duyarlı insanların sayısı da artıyor.


Yazarın Tüm Yazıları