Paylaş
Esmeralda çok güzel bir kadındır. Ne var ki bahtı tüm güzel kadınlarınki gibi yaralıdır.
Hikaye Paris’in dünyaca ünlü Senne Nehri üzerindeki Notre Dame Katedrali’nin önünde bir bebek bulunmasıyla başlar.
Kilise bu bebeğe sahip çıkar ve Quasimodo ismini verir. Eksik anlamına gelen Quasimodo; büyüdükçe kamburu ve çirkinliğiyle tasvir edilecek, hatta sonrasında sağır da olacak bu bebek için en uygun isimdir belki de...
Sağır ve kambur Quasimodo... Zangoç olarak kilisenin çanını her gün o çalar.
Ve günlerden bir gün inanılmaz dans eden muhteşem güzellikteki Esmeralda ile Quasimodo’nun yolları kilisenin önünde kesişir. Kaderin ağlarını o gün ördüğünü zanneden bu iki kahraman, aslında çok önceden birbirlerinin hayatına girmiştir.
Çingeneler sakat Quasimodo’yu kiliseye bırakırken Esmeralda’yı çalmışlardır.
Genç ve güzel Esmeralda’ya kambur zangoç aşık olur. Quasimodo, Esmeralda’yı hayatı boyunca sevmekten vazgeçmeyen, koruyup kollayan tek erkek olacaktır.
Esmeralda dillere destan olan güzelliği yüzünden herkes tarafından sevilirken, çirkinliğine kurban olan Quasimodo kimse tarafından sevilmez.
Bu arada Esmeralda’nın güzelliğine Papaz Claude Frollo’da tutulur. Ne yapıp edip onu elde etmek için kendi kendine yemin eder. Nitekim bu yeminini yerine getirmek için her türlü kötülüğü yapar.
Tüm bu karmaşa içinde Esmeralda’nın kalbi subay Phoebus için çarpıyordur.
Papaz Frollo güzel çingenenin tek aşkı olan Phoebus ile ilk buluşmasını bir kan gölüne çevirir ve adamı yaralar. Güzel kadın zengin bir ailenin kızıyla nişanlı olan Phoebus’a sonsuz bir aşkla bağlanırken, bir de bu suçun zanlısı olur. Kabus başlamıştır.
Phoebus da ilk zamanlar bu aşka karşılık verir. Ne var ki işler bir anda tersine döner... Bahtsız güzel bir yandan suçsuzluğuna insanları inandırmaya çalışırken bir yanda da aşkının kendisini kurtarmasını bekler ama nafile...
“Güzel kadınların celladı her zaman başka kadınlar olur” kuralı bir kez daha işler.
Dünyalar güzeli suçsuz Esmeralda’nın kaderini Phoebus’un zengin nişanlısı belirler ve subaya onu astırması karşılığında büyük vaatlerde bulunur.
Esmeralda’yı tutuklandığı zindandan kambur ve çirkin Quasimodo kurtarır, ancak kızgın aşık Papaz Frollo genç kızı yakalar ve öldürtür.
Aşkı elinden alınan Quasimodo ise o kızgınlıkla Papaz’ı merdivenlerden iter ve ölümüne neden olur.
Hikaye o ki yıllar sonra askerler zindanda birbirine sarılmış iki ceset bulurlar. Biri kamburun kıyafetlerinin diğeri ise muhteşem güzellikteki Esmeralda’nın güzelliğinin külleridir.
Aşık kadın Esmeralda ve aşık kambur Quasimodo’dan geriye bir avuç küldür kalan...
Tam 183 yıl önce yazılan bir roman ve değişmeyen gerçekler...
Bu hikayeyi “Çok güzel bir kadının ilişkileri asla normal olmaz” diyen Monica Bellucci ve ardından “Çok güzel olan kadınlar, şansız ve bahtsız kadınlardır” diyen sevgili Reha Muhtar’ı anarak sonlandırıyorum...
Fonda Belle çalıyor, hepinize iyi pazarlar...
Dizilerim reyting kurbanı olmasın...
Havalar soğumaya başladı mı ilk işim yeni sezon dizilerine şöyle bir göz atmak oluyor.
Tabii geçen sezondan devam ettiğim vazgeçilmezlerim de var...
Salı akşamları “Kurt Seyit ve Şura” gecesi benim için. Çok zorunda kalmadıkça o gece hiçbir programa katılmamayı tercih ediyorum.
Kıvanç da, Farah da harika... Ayrıca bu sezon Fahriye Evcen ve Zerrin Tekindor’un da diziye girmesiyle hem heyecanım hem de merakım iyice arttı.
Bu arada Kanal D’de yayınlanan Güllerin Savaşı ile geçtiğimiz haftalarda başlayan ve pazar gecelerini iple çekmeme neden olan Bana Artık Hicran De adlı diziler de son dönemdeki vazgeçilmezlerim arasında...
Teknik olarak reyting ölçüm sistemleri ile ilgili yorum yapacak durumda değilim ama umarım bu güzel ve çokça emek harcanan yapımlar, bu ölçümlere dayanarak heba olmaz.
Bu kışın moda renkleri...
Biz kadınların en büyük derdi giyim...
Hele ki yeni bir mevsime kapılarımızı aralarken gardırobumuzu yenilemek, hiç olmadı birkaç parça ile renklendirmek olmazsa olmazımız.
Geçtiğimiz haftalarda tüm dünya, modanın yeni trendlerini tanıtma ve tanıma telaşındaydı. İş yoğunluğum sebebiyle defileleri yakından izleme fırsatı bulamadım ama takip etmekten de geri kalmadım.
Bu yılın favori rengi deve tüyü... Hem günlük hem de özel kombinlerin vazgeçilmezi arasında... Gri tonları da yeniden eski saltanatına kavuşmuş gibi görünüyor. Kış siyahsız olmaz ya... Yine siyah, hep siyah...
Geçtiğimiz yıllarda daha çok gece kıyafetlerinde tercih edilen altın rengi bu sezon günlük hayatımıza da giriyor.
Yılın asıl sürprizi ise bana göre 60’lar... Özellikle Chloe markasının, yaratıcısı Gaby Aghion’un ölüm yıldönümünde gerçekleştirdiği defile, 60’ların özgür ve duygusal ruhunun hakkını verdi. O dantelli uçuşan elbiseler, kıvamında dekolteler bu kış favorilerimin başında geliyor.
Tasarımcı Clare Waight Keller, 70’lerin hippi ruhunu da görmezden gelmemiş; bol ve rahat gömlekler çok kullanışlı.
Mavi tonları geçen kış hayatımıza girdi ama çıkması pek kolay olmayacak galiba...
Kırmızı da bu kış yine bizimle tabii... Benim favorim her zaman nar çiçeği ve beyaz olmuştur nedense...
Unutmadan; bu kış maskülen havadan uzakta daha feminen, bol dantelli ve kadifeli tasarımlar bizi bekliyor. Ve tabii vintage ruhu da metalik esintilerle hayatımızda olacak.
Dünya modasını bu kadar yakından takip ederken sanmayın ki yerli modacıları ve markaları gözden kaçırıyorum. Hüseyin Çağlayan ve Hakan Yıldırım’ın tasarımlarını gerçekten çok beğeniyorum.
Mutlu bayramlar...
Her ne kadar kurban bayramlarında içim biraz burkulsa da inançlarımıza saygı duyuyorum.
Sevap işlemenin ve ibadet etmenin gerekliliği ve verdiği huzurun bilincindeyim. Ben bu yıl da vazifemi bağış yaparak yerine getirmeye çalıştım.
Tüm İslam aleminin bayramını içtenlikle kutluyor, sağlıklı nice mutlu bayramlar diliyorum.
Paylaş