Paylaş
Eskiden şöyle derdim, “Konser, turne, seyahat, ayy üç gün oldu görmedim, çok özledim anne...”
16 yıl olmuş yüzünü görmeyeli, konuşmayalı ve onun lavanta kokulu ellerini yüzüme sürmeyeli... Gözümün önünde dün gibi; evde oturmuşuz, bir pazar günü, içeriden kızarmış ekmek kokusu geliyor mutfak tıkırtıları eşliğinde...
Hani pazar günleri anne kahvaltısı vardır ya, işte o kokular ve tıkırtılar, oturduğunuz ya da yattığınız yerden güven ve aidiyet duygusu hissettirir. Anne böyle bir duygudur; her zaman vardır, en zorda vardır, en mutluda ve en kaosta hep vardır... Ve varlığının değerini belki de yokluğunda hissedersiniz ancak...
Yaşadığı günleri, gittiği günden daha çok iz bıraktıran anneler... Size kızmalarından çok sevmelerini hatırlarsınız yokken... Gerçek hasret duygusu budur bir evlat için, geride kalanlara sımsıkı bağlanma ve kenetlenme ihtiyacı duyarsınız.
Aslında arayış başlar, herkeste o sıcacık kokuları ve aynı sadık sevgiyi arar durursunuz. Varlığında zaman zaman sıkıldığınız sohbeti, sizi aramalarını özler durursunuz. Hayat boyu karşılıksız sevgi görmenin vefasızlığının pişmanlığıyla...
Hep keşkeler kalır hasret tazeyken aklınızda; keşke şunu da yapsaydım annemle, keşke daha fazla sohbet etseydim, keşke daha çok anlamaya çalışsaydım onu diye hayıflanıp durursunuz.
Sonrasında keşkeler yerini “iyi ki yapmışım”a bırakır; iyi ki birlikte şunu yapmışız, iyi ki ona hep severek bakmış gözlerim, iyi ki diye diye... Avutmaya çalışırsınız kendinizi...
Sıcak bir yaz günüydü yine ve ben sonsuza kadar onu sevmekten, çocuk olmayı özlemekten başka bir çarem olmadığını öğrendim.
Bundan 16 yıl önce 20 Ağustos sıcağında... Artık büyümüştüm, kızarmış ekmek ve lavanta kokusu birbirine karıştı mı hasretlik oluyor insan...
Tüm anneler ve hasretliklere selam olsun...
Selin aldığı şehirler ve büyük çaresizliğimiz
Geçtiğimiz hafta yaşanan Artvin-Hopa’daki felaket, yüreklerimizi yaktı... Sel, heyelan ve evlere düşen acılar.
Doğa ve yapılaşma ekseninde hepimizin içinde olduğu; doğa ile birlikte değil de doğaya rağmen yaptıklarımız, yanlışlarımız...
Keşke bir daha tekrarlanmasa, keşke gerekli önlemleri ve öngörüyü çok daha önceden geliştirebilsek...
Sevgili Artvinliler acıyı sadece paylaşmak yetmez biliyorum...
Ama tüm yüreğimle yanınızdayım ve bu son olsun diyorum.
Dünya Barış Günü’ne ağıt
1 Eylül Dünya Barış Günü bu hafta kutlanacak. Artık takvimlerimiz bir sürü özel gün ve buna yönelik aktivitelerle dolu...
Belki de yapmak isteyip yapamadığımız bir sürü şey için bahaneler arıyoruz, kim bilir?
Dünya Barış Günü için; her gerçek yüreğin dilediği şeyi bir kez de ben diliyorum.
Ülkemde barış, gerçek barış...
Lütfen yüreklerinizdeki barış ateşini canlandırın. İdare lambası yetmiyor bizlere...
Sabah 08:10... Çanlar kimin için çalıyor?
70 yıl önceydi...
Sabah 08:10...
Sadece bombanın patladığı gün 70 bin kişinin öldüğü, ilerleyen gün, hafta ve aylarda on binlerce kişinin daha radyasyon zehirlenmesinden kaynaklanan korkunç yaralar nedeniyle hayatını kaybettiği ve sadece Hiroşima’da 140 bin kişinin ölümüne yol açan bir insanlık ayıbının yıldönümüydü...
Geleneksel olarak yapılan törenlerde, Barış Parkı’nda toplanan 40 bin kişiye konuşan Japonya Başbakanı Şinzo Abe, dünyaya nükleer silahsızlanma çağrısında bulundu. Ölenlerin anısına kentteki Motoyasu Nehri’ne fenerler bırakıldı ve barış güvercinleri uçuruldu.
Japonya’da ülke çapında bir dakikalık saygı duruşu yapılırken, bombanın düştüğü saat olan 08:10’da çanlar çalındı.
Bu çanlar sadece bu kayıp CANLARA değil!
Bu çanlar; insanlık suçu işleyen ve dünyada hâlâ savaşa yol verenlere...
Önce saçları yanan, gözleri kavrulan ve bir avuç küle dönüşen minik bebekleri unutmak mümkün değil ki... Hafızalardan silebilmek... Tarih savaşlar üzerine kurulu çünkü... Barışın ve mutluluğun tarihini yazmaya başlamalı artık... Çok geç olmadan başlamalı...
Birlikte biraz kaçalım mı?
Okulların açılışı bayram sonuna alındı.
Bence çok güzel bir turizme destek hareketi bu...
Bu sene otellerin istenilen doluluk oranlarını yakalayamadığı ve okulların açılış tarihinin Kurban Bayramı sonrasına ertelenmesinin doluluk konusunda sıkıntı yaşayan otellere “merhem” olabileceği öngörüsü getirdi bu kararı...
Turizm, ülkemiz için çok önemli bir sektör ve gerçekten desteklenmesi çok önemli.
Hadi siz de kendi bütçenize göre bir program yapın bence...
Biraz kaçmak, uzaklaşmak iyidir...,
Müzik susmasın çünkü sanat iyi gelir insana
Elbette çok zor ve çok acılı günler yaşıyoruz...
Elbette ülkemiz zor günlerden geçiyor.
Ama her iptal edilen konser ve etkinlikle bu işle geçinen, bu sektörün mutfağında yorulan pek çok arkadaşımızın durumu da zora giriyor.
Barış için müzikle de haykırabilir insan...
Ağıtlar da var müzikte, gidene saygı da...
Bu, bakış açınızla ilintili bir durum.
Müzik ve sanat endüstrisinden ekmek parasını kazanan pek çok emekçi arkadaşımız için durum oldukça sıkıntılı.
Müzik bir anlamda ANMAK ve ANIMSAMAKTIR.
Bir de böyle bakmayı denesek...
Paylaş