Paylaş
Şiir Babamız Can Yücel bir mapushane yazmasında; “Ispanaklar pembe pembe götleriyle Demir dolabın üstüne yığılmış... Desene, biz gene burdayız bu kış!..” der ‘Otuz İki’ şiirinde… Kış kırdı kapıyı, geldi çöktü hayatımızın terkisine. Şimdi palto zamanı. Şehirleri, kasabaları, köyleri aynı renge boyayacak tabiat. Her şey beyaza bürünecek ve biraz daha sırıtacak farklılıklarımız.
Süslü Cevdet
Çocuktuk. Ya çok olurduk ya hep eksik. Yılın ilk karı Ankara’nın gri yüzüne değip, pervasız coşkumuz tavan yaptığında; hekim dedem Ahmet Cevdet Bey; –lavanta kokusuna düşkünlüğü nedeniyle arkadaşları ona ‘süslü Cevdet’ derlemiş- “Kar yoksulların üstüne yağar…” der, alıverirdi gazımızı. Birkaç dakikalığına da olsa edebimiz bastırırdı taşkınlığımızı… Kartpostalları olurdu masasının çekmecesinde. Keyfi yerinde olduğunda masaya yayıp, hırpalamadan seyretmemize izin verirdi. Bunlar karlı kasaba ve şehir tasvirleriydi ve kartlar yer yer simlenmişti. Paltolu ebeveynler, paltolu küçüklerin ellerinden tutmuş yürüyor olurlardı. Atların, köpeklerin çektiği kızaklar filan. Tanımadığımız bir kültürün insan manzaraları. Kartları oynattığınızda simleri şıkırdardı. Hayrete kâfi miktarda… Küçük ışık oyunlarından büyük eğlencelerin türediği bir zamanın çocuklarıydık. Önce süslü Cevdet rahmete kavuştu, sonra paltolu insanların yürüdüğü simli kartpostallar yoklara karıştı. Büyüdük işte…
Göktürk-2 bizi görecek mi?
Çarşamba günü Göktürk-2’nin uzaya fırlatılışının haklı sevincini sürdüğümüz saatlerde, internete düşen bir fotoğraf, derinimde uyuyan Ahmet Cevdet’i uyandırdı. Karda sırtında kendisinin yarısı kadar bir çanta dolusu kitabı, mavi önlüğü ve ayağında terlikleriyle okul yolunda yürüyen Kardelen’in DHA muhabiri tarafından çekilmiş fotoğrafına bakarken… Bir yanda; Göktürk-2 coşkusu, elbette önemli işler yapacak, kent planlaması türü sivil hizmetler de görecek ve bu sevindirici bir girişim. Diğer yanda; Ahmet Cevdet Bey’in ‘Kar hâlâ yoksulların üstüne yağıyor…” diye hayıflanan hışırtılı sesi. Gazımı alıyor 40 yıl önce yaptığı gibi. Yine de enseyi karartmayalım biz, hekim dedenin gördüğünü Göktürk-2 de görecek keskin gözleriyle. Artık Göktürk-2 de var ve belki bir 40 yıl daha yağamayacak kar yoksulların üstüne! Kim bilir…
Paltolar konuşur…
Gogol’ün ‘Palto’sunu okumuş muydunuz? Petersburglu devlet memuru Akakiy Akakiyeviç’in çalınan paltosu, paltosunun peşine düşüşü, başvurduğu makamlar tarafından kendisine reva görülen aşağılanma ve neredeyse bir hiç uğruna ölümü hakkında kurulmuş, gerçekçi ve kimi fantastik öğeler içeren hazin hikaye. Kendinden sonraki Rus edebiyatına tesir ettiği bilinen kısa ama büyük eser. Yazar hikâyede paltoyu dramatik nesne ve çarlık Rusyası’nı sarakaya alan işlevsel bir metafor olarak maharetle kullanıyor. Paltolar onları taşıyanlar hakkında ipuçları taşırlar. Rengi, dokusu, kumaşının kalitesi, kesimi, deseni, oturmuşluğu, iğretilikleri ve nihayet pahalarıyla. Sait Faik, Orhan Kemal, Orhan Veli denince gözünüzde siyah beyaz fotoğraflarda bile dikkat çeken benzer paltolar canlanmaz mı? Zengin, mütevazı, kalıplı, fukara, pejmurde paltolar… Komiser Kolombo’nun sırtına yapışmış ütüsüz paltosunun karşısına daima kürk yakalı bir palto dikilir zırt pırt ve daima Kolombo’nun süfli paltosu kazanırdı zekâ yarışını… İlk paltonuzu hatırlıyor musunuz? Bugün sokağa çıkacağınız paltoyla yan yana koyun ilk paltonuzu hayalinizde. İkisi arasındaki fark sizin hikâyenizdir…
Futbolda kaybetmek yok…
UNDP’nin 10’uncu kez düzenlediği ‘Yoksullukla Mücadele’ maçını izledim çarşamba geceyarısı. Zidane’ın takımı, Ronaldo’nun takımına karşı oynadı Brezilya’da. Mario Jardel, Bebeto, Deco, Alex de Souza, Neyman, Falcao, Roger, Cavallieri, Cafu, Lucas, Salgado gibi efsane oyuncular birbirlerinden ziyade yoksulluğa gol atmak için çıktılar sahaya. Hakem de bizim tatlı kel Collina’ydı. Bu yılki maçla sağlanan farkındalık ve gelirler de dünyada açlık sınırında yaşayan 1.2 milyar insanın yararına kullanılacak. Bu adamların -bırakın top oynamalarını- orta yuvarlağa yayılıp muhabbet edecek olsalar, muhabbetlerini izlemek için bile uykusuz kalmaya değerdi. Biz de ülkemizde yoksullukla mücadelede sanatı ve sporu daha etkin bir biçimde kullanmalıyız. Gerek ortak yaşam kültürümüzü zenginleştirmek gerekse insanlarımızın mevcut yaşam kalitesini geliştirmek adına. Kardelenler’in okula giderken, hiç değilse sırtında paltosu, ayağında botu olsun diye… Maçın sonucu mu? 3-2 bittiydi galiba. Ve herkes kazandı kuşkusuz… Devleti filan beklemeden…
Nuri Bilge’nin paltoları
2003’te Cannes’dan üç ödülle dönen, ülkemizde ve dünyanın dört yanında ödüllere boğulan ve karlı bir İstanbul’u Nuri Bilge Ceylan’ın benzersiz gözüyle seyre daldığımız ‘Uzak’ adlı filmini seyredin. Mahmut’un (Muzaffer Özdemir) karbeyazı bir kıyıda durup ufka kilitlendiği sahnede üstünde bulunan palto, tek başına bir anlatıcıdır. Ya da Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmindeki savcının paltosuyla doktorun kabanı… Sahipleri hakkında pek çok sır fısıldarlar. Hafta sonu soğuklarda eve kapanacaksanız, Nuri Bilge Ceylan filmleri edinin. Nuri Bilge’nin fısıldaşan paltolarına kulak verin. Hiç bilmediğiniz şeyler duyabilirsiniz…
…
Yok diyorsanız ki; “Eve meve kapanamam, alacağım sevdiğimi aguşuma, salacağım ruhumu ayazlara!” O takdirde; vurun kendinizi havası temiz bir kıyıya, ormana, parka, bahçeye… Bir paltonun cebinde birleşsin elleriniz… Tutsun hayatın sıkısından, yansınlar birbirinin narıyla…
Paylaş