Kulaktan kalbe...

Dinlemediğimiz insanlar gibi, artık kimselerin dinlemediği şehirler de küser, içine kapanır, seslerini yitirmeye başlarlar

Haberin Devamı

MESSİ, AL PACINO, BEN VE KOYUNLAR

Uykum emanettir. Zor uyur, enti püften sebeplerle uyanırım. İhtimal çocukluğumun hatırlayamadığım bir kuytusunda öldürdüğüm uyku, ne yaptıysam bir daha uğramadı semtime. Koyun saymayı denedim. Bir kısım koyunu atlattıktan sonra; ya çitle uğraşmaya başlıyorum ya da çitin etrafında yeni bir dünya kurma telaşına düşüyorum. Messi’yle futbol, Al Pacino ile oyun oynadım. I-ıh, çalışmıyor. Ilık duş, ılık süt, filankes ortopedik yastık, burun bantı vesaire yok azizim! Anam bir şeyin yokluğunu “Bir yok, hiç yok!” diye özetlerdi. Öyle işte, uyku bende şık durmuyor. Yine de iyi bir uyku için en makul çağrıcının temiz bir vicdan olduğunu söyleyebilirim. Benim eksik bilgim bu kadarına yetiyor. Vicdanınız temizse, uykunuz da temiz olacaktır. Yaşamaya yetecek kadar...

Haberin Devamı

BU SABAH YANGIN VAR İSTANBUL’DA

Pazartesi 06.45. Nihayet birkaç saattir ‘hiç’ olabilmenin kapısını aralamışken, siren sesleri uykumu yırtarak beni ve çevre uyuyanları telaşına çekiverdi. Üzerinde mamutların oturduğu gözkapaklarımı kaldırmaya çalışırken, ayırt etmeye gayret ettim, polis sireni mi bu, ambulans mı? Giderek artan ve çeşitlenen çığlıkların itfaiye sireni olduğunu kavradığımda doğruldum ve can ve mal kaybının en az olması için temennide bulunarak Twitter’a göz attım. Evet, yangının haberi sıcağından evvel yayılmıştı işte. Cağaloğlu’nda şimdi İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası olarak hizmet veren 1.5 asırlık tarihi bina sahneden çekiliyordu. Hüzün... Şehrin hatırlı tanıklarından biri daha, anıları, kaybı telafi edilemez kimi belgeleri de ateşine katarak çekip gidiyordu yoklar ülkesine. Kıymet bilmezlik, özensizlik ve nihayet ihmal, çoğu zaman gözü doymazlık, kentte kültürel tarihimizi, kırda ulusal servetimizi koparıp alıyor ömrümüzün envanterinden.

İSTANBUL’U DİNLİYORUM, ALGIM KAPALI

Yaşadığınız yerle barışık olmazsanız hayat payınıza düşenden daha fazla güçlük çıkartır karşınıza. Barışıklık derken; siz gelmeden çok önce bedenlenmiş bir yerleşkenin yaşam döngüsünü ve onun hiçbir yerde yazmayan kurallarını, alışkanlıklarını anlayıp kavramayı kastediyorum. Şehirlerin kendilerine has duyguları vardır. Onu aklınızla görüp, duygularınızla içselleştirmezseniz bir parçası haline gelemez, içinde görünür ve fakat dışına teyellemiş gibi yaşarsınız. Şairler meşgul insanlardır. Onların gözleri kocaman, kulakları daim dik ve duyguları mutlak ayaktadır. Görmediklerimizi görür, duymadıklarımızı duyarlar. Mesela Orhan Veli’yi farklı kılan, -ihtimal- İstanbul’u dinlemesidir, gözleri kapalı. Pazartesi 06.45’te, boğaza bakan o pencerede mahmur ve sersem bir halde dikilmiş, olup biteni görmeyi umarken; yaşadığım şehre baktığımı ve fakat dinlemediğimi fark ettim.

Haberin Devamı

MAL MÜDÜRÜNÜN FİKRİ

Çocukluğumun gizli bahçesi Şarkikaraağaç kasabası düştü aklıma. Belediye anonsları duyulurdu zırt pırt; “Sevgili hemşehrilerimize duyurulur, belediye pazarına uskumru gelmiştir”, “Mal müdürümüz filankes beyin 9 yaşındaki oğlu Fikri, pazarda kaybolmuştur, görenlerin insaniyet namına zabıtaya bildirmeleri rica olunur.” Berberde, kıraathanede şakaya malzeme olurdu anonslar; “Mal müdürünün ‘eksik Fikri’ kaybolmuş gene duydun mu?”, “Kendi malına sahip çıkamayan mal müdürü mü olur oolum?” Ama dinlemekten de vazgeçemezdin çünkü ‘biz’ duygusunu beslerdi o anonslar. Birbirimizi tanır, birbirimizden haberdar olurduk bir nevi... Sadece dinleyerek...

Haberin Devamı

CİNNET MAHALLESİ

Siz dinliyor musunuz yaşadığınız kenti? Ya da en son ne zaman dinlemiştiniz, hatırlıyor musunuz? Sevmek zahmetlidir; tanımak, anlamak, kavramakla kolaylaşır. Dinlemek; sürdürülebilir bir sevginin olmazsa olmazı aslında... Kendini bir gün değil, her gün yeniden kanıtlamak zorunda olan depresif modern insanın trajedisi dinlememekle başlıyor ve dinlememek bizi giderek daha sıradan ve güdülebilir bir sürüye dönüştürüyor. Dinlemediğimiz sürece diğerkâm olmaktan uzaklaşıyor, ‘öteki’lerden kopuyor, bencillik ve kibirin sığ sularına gönül indiriyoruz. ‘Öteki’lerin varlık nedenlerine yönelik sağırlık, ışık hızıyla yayılan bir kitlesel sağırlığa dönüşüyor tekerlenerek. İlkin kendini, sonra birbirini, nihayet şehrini dinlemeyi unutan bir toplum, cinnet mahallesine dönüştürüyor kendi yatağını. Bu iyi değil. Dinlenmediğimiz insanlar gibi, artık kimselerin dinlemediği şehirler de küser, içine kapanır, seslerini yitirmeye başlarlar. Küstürülmüş insanlar, küskün şehirler, küskünlüğümüzün soğuk ve yalnız kışı... Güzel mi sizce?...

Haberin Devamı

İSTANBUL HATIRASI

Fatih Akın’ın ‘İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek’ filmini izleyin, izlemediyseniz. İzlediyseniz, bu yazıyı nakleden fakirin izleğiyle bir kez daha izleyin. Şehrin seslerini dinlemek, onunla ve sakinleriyle halvet olmak adına ne denli ilham vericidir göreceksiniz. Birilerinin kendisini dinlediğini bilen bir şehir, her gün biraz daha eksilse de, yansa yakılsa da sizinle konuşmayı, uzun ve barışçıl bir yaşamın sırlarını fısıldar kulağınıza. Onu küstürmeyin.

ESKİSİ HÜKÜMSÜZDÜR

Yeni yıla giriyoruz iki gün sonra. Zaman; kimsenin değildir ve insan aklıyla üretilmiş aritmetiğin tüm gayretkeşliğine karşın, hâlâ sayılabilir olmaktan uzaktır ademoğlu için. Yine de yeni bir başlangıç için fırsat sunuyor takvimler, biz fanilere. Bir kez daha... Konuşalım, anlatalım, tartışalım ama bunu birbirimizi dinlemeyi ihmal etmeden yapalım. Sevdiklerimizi, tanımadıklarımızı, görüşlerini paylaşmadıklarımızı, kuşkusuz çocuklarımızı, vekiller birbirlerini, tüm vekiller oy verenlerini ve  nihayet şehrimizi dinleyelim... ‘Öteki’lere kulak kabartın. Kendimizi, onları ve hayatı biraz daha anlamak için. Unutmayın; kulaktan kalbe bir yol var...

Haberin Devamı

Orada mısınız? Kimse yok mu? İyi seneler...
....................

Yazarın Tüm Yazıları