Paylaş
Ne diyelim?
Allah rahmet etsin...
Ama “Allah rahmet etsin” deyip geçmek olmaz...
Geçmeyelim...
Ve onun en temel özelliklerini sıralayalım:
* * *
BİR: Yücel Çakmaklı, üstün yetenekli, müthiş bir yönetmen değildi... Ama öncüydü... Hiç el atılmamış bir alana el atan ilk yönetmen oldu... İslami kimliğin her daim hor görüldüğü Yeşilçam sinemasında, mukaddesatçılık ve millicilik ile karışmış bir İslami kimliğin yılmaz savunucusu oldu... (Bakınız: Oğlum Osman, Kızım Ayşe)
İKİ: Yeşilçam’ın içinden gelen bir yönetmendi Yücel Çakmaklı... Önemli yönetmenlere asistanlık yaparak başladı işe... Kendi filmlerini çekerken Yeşilçam’dan kopmadı... Yeşilçam’ın anlatımını, kalıplarını, klişelerini, oyuncularını, teknik imkânlarını kullandı... İçerikle farklılaştı... Böylece bir geleneğe yaslanmanın avantajlarını da, dezavantajlarını da yaşamış oldu... (Bakınız: Birleşen Yollar)
ÜÇ: 70’lerin “milliyetçi/maneviyatçı/mukaddesatçı/Osmanlıcı” havasını solumuş, bir daha da o havadan çıkamamıştı... (Bakınız: Memleketim)
DÖRT: Milletin imanını sinemayla kurtarma işine soyundu... Hidayet öyküleri anlattı... Propagandist filmler çekti... Keşke bir tane de kafasına göre, misyonsuz bir film çekebilseydi...
BEŞ: Özal dönemi TRT’sinde önemli dizilere imza attı... Özellikle “Osmancık” ile “Küçük Ağa”, dönemin koşullarında yapılacak en iyi dizilerdi...
ALTI: Temiz ama temiz kalpli bir insandı... Tertemizdi... Havaya girmedi... Artistlik yapmadı... Boynuna fular takmadı... En baştan beri hep mütevazı oldu...
Dilipak’a bir daire versene Mustafa
VAKİT ’in üçkâğıt yapmaya meraklı patronu Mustafa Karahasanoğlu, milleti dinden imandan nefret ettiren yayınlar yaparak yükünü tutmuş bir adamdır...
Mesela Ankara’da bir devre mülk işine girdi ki, nereden baksan eski parayla 4 trilyon götürmüştür... Sonra Ankara’daki yeri sattı, İkitelli’den arsalar falan aldı... İstanbul’un çeşitli semtlerindeki dairelerinin sayısını ise bilen yok...
Yani...
Adam resmen “mücahitlik” ayağına malı götürüyor...
Ama gazetesinin yazarı Abdurrahman Dilipak’ın “30 yıllık emeği” olan bir apartman dairesine mahkemece el konması karşısında kılını bile kıpırdatmıyor...
Buradan Mustafa Karahasanoğlu’na sesleniyorum:
Kefenin cebi yok Mustafa... Yazarına sahip çık... Dilipak’a bir daire bağışla... Hadi, bırak pintiliği... Biraz Ebubekir gibi ol... Hadi ama...
Meslekten soğutan metinler
BİR: Akif Beki’nin “Başbakanımız şöyle şahane/Başbakanımız böyle mükemmel” türküsünü çığırdığı röportajlar...
İKİ: Haşmet Babaoğlu’nun kafa ütüleyen “geçmişteki kokular”, “Alaçatı”, “zeytinyağı” yazıları...
ÜÇ: Erdal Şafak’ın renksiz olmadığını kanıtlamak için acıklı bir çırpınış içinde yazdığı güya içten yazıları...
DÖRT: Bergüzar Korel-Halit Ergenç çiftine dair magazin basınında çıkan haberlerin metinleri...
BEŞ: Ergenekon davasında yapılan belden aşağı vurmaya dayalı her türlü karalama metinleri...
ALTI: Fehmi Koru’nun “Aydın Doğan iyi/Çevresi kötü” temalı yazıları...
YEDİ: Eda Taşpınar’a dair her türlü dokundurma, alay, ironi, övgü, yergi içeren metinler...
Tarihi çevir film çek
FIRLAMA Tarantino kardeşimiz, tarihi kafasına göre bozup “Soysuzlar Çetesi” adlı bir film çekmiş...
Bu eğlenceli ve insanın intikam duygusuna gayet iyi gelen filmde, “Yahudi direniş çetesi”, Nazilere hayatı zindan ediyor.
Madem “tarihi çevirip film çekmek” gibi orijinal bir fikir doğdu...
O halde...
Benim beklediğim yeni filmin konusu şudur:
Amerika, Irak’a saldırıyor... Saddam direniyor... Amerika’yı kovuyor...
Ve hayal bu ya... Filmin sonunda Bush idam ediliyor...
Nasıl film ama?
Tarantino çeker mi acaba böyle bir filmi?
Paylaş