Paylaş
İntihar ederek eylem koyacak denli çaresizler ile onları intihar etmek suretiyle eylem yapacak kadar çaresizleştirenlerin ortak vatanıdır Ortadoğu…
Çaresizlik ile fırsatların, olağanüstü zenginlik ile akla hayale gelmeyecek yoksulluğun, Batı hayranlığı ile Batı nefretinin aynı anda yükseldiği bir diyardır.
Günlük patlama ve ölü sayılarının artık hesaba katılmadığı, ellerin bir an olsun tetikten çekilmediği, ajanların cirit attığı bir kara parçasıdır.
Orada mezhepler birbiriyle dövüşmek için her an hazır bekler… İmamlar, âlimler, mollalar, hep vahdet çağrıları yaparak ayrılıkları pekiştirirler… Orada her türlü nifak planları, mezheplere göre planlanır.
Petrolü olanların da, petrolü olmayanların da bir türlü huzura ve sükûna kavuşamadıkları bir diyardır.
Diktatörlerin, kralların, meliklerin, tiranların, şeyhlerin ve onların modern cici Batılı görünümlü eşlerinin, ancak ölümüne iç savaşlarla koltuklarını bıraktıkları bir yerdir.
Herkesin bir resmi söylemi, bir de gayri resmi söylemi vardır orada… Herkes her an bulunduğu pozisyonu değiştirir… Bir pusular ve pusucular diyarıdır Ortadoğu…
Batı’nın atış poligonudur Ortadoğu… Petrole göre muamele çekilir… Petrol varsa anında ve hızlı vurulur, petrol yoksa yavaş ve içerden çökertilir…
Dünyanın hiçbir bölgesi, Ortadoğu kadar iç savaş potansiyeli taşımaz… Düğmeye bağlıdır iç savaşlar burada… Düğmeye basılır savaş başlar… Fakat düğmeye basılsa bile o savaş asla bitmez.
Bombalardır Ortadoğu’yu Ortadoğu yapan… Ülkenin birinde iki bomba üst üste patladığında her taraftan “Tam Ortadoğu ülkesi olduk” yakınmaları başlar.
Ortadoğu’da ülkeler, işgal edilen ülkeler ve işgal edilmeye aday olan ülkeler diye ikiye ayrılır. Diktatörler ise anında devrilmesi gerekenler ile hiç mesele edilmemesi gerekenler olarak ikiye ayrılır… Burada her şey hep ikiye ayrılır zaten…
Yüzünü Ortadoğu’ya dönenler, emperyal heveslerle dönerler… Sırtını Ortadoğu’ya dönenler ise haksızlıklara tanık olmamak için… Yüzünü dönenlerden de sırtını dönenlerden de bir hayır görmemiştir kadersiz Ortadoğu…
İhtilaflar kansız çözülmez Ortadoğu’da… Her anlaşmazlık bir iç savaştır Ortadoğu’da… Düşmanlıklar dostluklara dönmez, sadece ertelenir Ortadoğu’da…
Kendi halkını acımasızca katleden devlet reisleri ile düşmanın ölü bedeninin kalbini yiyenlerin mücadele alanıdır Ortadoğu… Tarafsız kalsan kalamazsın… Taraf olsan için rahat etmez… Adamı çelişkiler içinde bırakır Ortadoğu…
Tekinsizdir, çetindir, netamelidir, zordur Ortadoğu… Yıllarını Ortadoğu’ya harcamış Ortadoğu uzmanlarını bile sıklıkla çaresiz bırakır… Çok katmanlıdır, anlaşılmazdır… Ele avuca gelmez. Tam “yakaladım” dersin, bir de bakmışsın ki uçuvermiş.
Gözün aydın Türkiye, Behzat Ç bitti
Huzur Sokağı’nıza dönebilirsiniz huzur içinde… Takılın lütfen.
Mis gibi Survivor’ınızla rahatça uyuyabilirsiniz… Çekinmeyin lütfen.
Acun yarışmalarıyla heyecanlanıp zararlı alışkanlıklarınızdan kurtulabilir, Acun’a dualar edebilirsiniz.
Biraz siyaset diyorsanız, terbiyesiz Amerikan haber kanalları gibi yapmayan, Tayyip Erdoğan’ın her konuşmasını hiç kesmeden veren haber kanalları emrinize amade… Açın ve dinleyin.
Bin türlü aile içi entrikaya prim verilen ama içki olarak sadece ayran tüketilen gayet münasip dizileriniz var, buyurunuz efendim.
Bülent Abi bayram yapabilir, bitti işte Behzat Ç.
Kurtuldunuz: Artık kimse kimseye “la” demeyecek, herkes nezaket içinde konuşacak, kimsenin kelimeleri bip’lenmeyecek.
Artık “Böyle polis mi olur” diye hayıflanmanıza gerek yok ağalar... “Milli polisiyeler” gelir yakında…
Alengirli üç İstanbul mekânı
AZTEK: 70’lerden beri ayakta olan bir mekân… Osmanbey’de… Küçücük bir yer... Salona kırmızı kadife perdeler ve beyaz masa örtüleri hâkim… Buraya genellikle gece yarısı kuşları takılıyor, kıvamını sabaha karşı bulan yerlerden yani… Müzik de ortama uygun… ABBA da var, Neşe Karaböcek de… Müşteriler de iddialı… İşte eksantrik ressam ve ekürisi… Masalardan birinde sanki Andy Warhol’un Studio 54’ündeymiş gibi oturuyorlar… Eskiden “Her zamankinden mi abi” diye soruluyormuş müdavimlere… Artık sorulamıyormuş… Çünkü hep aynı kişiler gelmiyormuş.
ROXY: Sıraselviler’in karanlık, kuytu mekânlarından biri... 90’lar buranın yükseliş yılları… Roxy’i yeniden ayağa kaldıran isim şair Küçük İskender... Küçük İskender, burada müzisyen arkadaşlarıyla birlikte ‘şiir geceleri’ düzenliyor. Aman ‘şiir
gecesi’ denilince ‘ağlak geceler’ gelmesin akla… Damardan geceler bunlar… Sert şiirler en eyvallahsız bir şekilde dillendiriliyor, araya da sert müzikler sıkıştırılıyor… Küçük İskender bu dönemlik perdeyi kapattı… Eylülde yeniden başlayacak… Sanırım… Galiba… Neyse: Umarım yani.
JASH: Cihangir’de iddiasız, kasıntısız, sempatik ve sıcak bir Ermeni lokantası… ‘Jash’, Ermenice yemek demek… Bizdeki ‘aş’ gibi bir sözcük yani… Bu şirin lokanta, eski İstanbul’un zenginliğine bir gönderme gibi… Sayısız dilde şarkı akordeon eşliğinde dillendiriliyor. Topik en iyisinden… Müşteriler ise Cihangir’e uygun: Dizi oyuncuları, senaristler, yönetmenler, gazeteciler… Sürekli projelerin konuşulduğu bir yer burası yani…
Acısıyla tatlısıyla bir ABD gezisi
Bu son gezinin en unutulmaz cümlelerinden birini Bakan Egemen Bağış yazdı Twitter’da… Obama ile Erdoğan’ın yağmur altında yaptıkları basın toplantısının fotoğrafının altına şöyle yazdı Bağış: “Beraber ıslandık biz bu yağmurlarda…”
Bu gezi de yine “istediğimizi aldık” diyenler ile “istediğimizi alamadık” diyenlerin kıyasıya mücadelesine sahne oldu… Arada kalanlar ise “bardağın dolu tarafı / bardağın boş tarafı” edebiyatına sardırdı.
Tatsız bir Amerikan şakası olarak kayıtlara geçti, Emine Erdoğan’a bir Amerikan üniversitesinde hediye edilen “Diktatörlerin Psikolojisi” adlı kitap…
Erdoğan yine Obama karşısında ezilmedi: O kollarını bağlıyorsa kollarını bağladı… O espri yapıyorsa espri yaptı… O rahatsa daha rahat oldu…
Kemal Bey için hasar tespit raporu
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Brüksel’de Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı ile yaşadığı gerginliğin yol açtığı üç hasar şöyle:
BİRİNCİ HASAR: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın otoriter eğilimler taşıdığını anlatmak için, “Erdoğan’ın Esad’dan bir farkı yok” gibi abartılı ve yakışıksız bir benzetme yapması… Ve bu nedenle esas dikkat çekmek istediği konudan uzaklaşılmasına vesile olması…
İKİNCİ HASAR: Kendisine “burada böyle bir cümle kuramazsın” diyen Avrupalı sosyalist lidere “Nerede hangi cümleyi kuracağıma sen mi karar vereceksin” diye esaslı bir yanıt verememesi… Ve ‘düşünce özgürlüğü’ falan gibi gayet kibar kaçacak bir cevapla yetinmek durumunda kalması…
ÜÇÜNCÜ HASAR: Avrupalı sosyalist liderin Ankara’dan yönlendirildiğini iddia ederek hükümetin Avrupalı sosyalistler üzerinde bile bir yönlendirme gücünün olduğunu kabul etmesi… Ve bu tuhaf iddiayla esas muhatabı olan Avrupalı sosyalist lideri değil de hükümeti suçlaması…
Paylaş