Paylaş
Acayip girişken, süper azimli, sosyal yönü kuvvetli, popülerliği çok seven bir avukattır. Aynı zamanda da vahşi bir cinayete kurban giden Münevver Karabulut’un ailesinin avukatıdır.
*
Fatih Altaylı’yla internette yaptığı bir programa denk geldim. Cem Garipoğlu’nun Münevver’i neden öldürmüş olabileceği üzerine konuşurken “Mayasız Ayini” diye bir saçmalıktan söz ediyordu.
*
Mesele doğru anlaşılsın diye konuşmanın o bölümünün tamamını noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum:
*
EPÖZDEMİR: Olayın oluş şekline bakın. 29 bıçak kesisi, 5’i münferiden öldürücü, ölmeden önce testere kullanılmış. Boyunda v’ler, bilekte çizikler. Siz Bahçeşehir’de öldürüyorsunuz, korsan taksiyle tam 40 kilometre...
ALTAYLI: Etiler’e...
EPÖZDEMİR: Tam 40 kilometre.
ALTAYLI: Ve taksiyle.
EPÖZDEMİR: Taksiyle gidip babaannenizin evinin önündeki çöp konteynerine maktuleyi bırakıyorsunuz.
ALTAYLI: Niye babaannenin evi?
EPÖZDEMİR: Niye? Kime neyi ispat ediyorsunuz? Bir tartışma oldu yargılama safahatı sırasında. Mayasız Ayini. Cezayir asıllı bir aile. Yahudi kökenli. Osmanlı İmparatorluğu’nda da birçok Yahudi kökenli ailenin infaz edilmesinin müsebbibi buymuş. Mayasız Ayini... Nedir bu?
ALTAYLI: İlk defa duyuyorum.
EPÖZDEMİR: 18 yaşına gelmiş bir erkek, bakire genç bir kızı katledip rüştünü ispat edecek.
ALTAYLI: Yok canım. Öyle bir şey olur mu?
EPÖZDEMİR: Evet. Mayasız Ayini. Bugün de vardı hatta basında birkaç yerde okudum. Böyle bir ayin türü var. Dosyada tutanaklara da girdi. Mahkeme bunun üzerinde de durdu. Dedi ki: Bir, bakire bir kız. İki, Bahçeşehir’de öldürülüyor. Üç, babaannenin evine götürülüyor. Acaba bu mu? Bu birinci ihtimal.
*
Epözdemir’in verdiği bilgiye göre mahkeme tutanaklarına da girmiş bu Mayasız Ayini saçmalığı.
Nasıl girdi, kim soktu acaba?
Bilmiyorum.
Ama böylesi manyakça, sapıkça uydurulmuş kocaman bir palavranın mahkemede gündeme gelmesi korkunç bir şey.
*
Rezan Epözdemir gibi bir hukukçunun “mahkeme tutanaklarına da girdi” cümlesinin arkasına saklanarak bu palavrayı kamuya açık bir yayında ballandırarak anlatması ise feci bir şey.
*
Çünkü sadece “sapıkça, manyakça bir palavra” denilip geçilmeyecek bir durumla karşı karşıyayız.
Cinayetle hiçbir ilgisi olmayan bir topluluğu, sırf Yahudi oldukları için cinayetin içine karıştırmaktır bu.
Bu yönüyle tam bir nefret suçudur.
Hatta ve hatta halkı kin ve nefrete sürükleme eylemidir.
*
Rezan Epözdemir tez zamanda kendine gelmeli ve bu “Mayasız Ayini” saçmalığını dile getirerek kimlerin nasıl hakkına girdiğinin farkına varmalı.
KEDİCİK BABASI BİR HOCA
AZİZ Mahmut Hüdai Camisi’nin eski imamıymış fotoğraftaki Mustafa Hoca. Bir vaaz sırasında yanına gelen kediye karşı tutumuyla tam bir kedicik babası izlenimi veriyor.
*
Var ol hocam, sağ ol hocam.
İslam’ın bir merhamet dini olduğunu bize hatırlattığın için.
ATATÜRK İLE ABDÜLHAMİT
ELLİLİ yıllardan beri hep aynı hikâye:
*
Sağ / muhafazakâr / İslamcı kesimlerde Cumhuriyet tarihine dair homurtular hiç bitmez. Önceleri imayla, sonraları açıktan Kemalizm hoşnutsuzluğu ve karşıtlığı şeklinde sürüp gider hikâye.
*
Buna karşılık Batıcı / Kemalist / Seküler kesimlerde de bir Abdülhamit düşmanlığı vardır hiç bitmeyen. Kızıl Sultan deyip dururlar.
*
80’li yıllardan itibaren tarihe daha soğukkanlı bakan tarihçiler çıktı. Yazdılar, çizdiler. Ama popüler tarih alanında ikilik devam ediyor. Olayı kanırtarak dikkat çekmeye çalışanlar var.
*
Ama vatandaşımız olayı çözmüş durumda çok şükür. Uzlaşmaz görünen iki tezi elinin tersiyle itmiş. İşyerinin baş köşesine Atatürk ile Abdülhamit portrelerini asmış. Ortaya da bir Osmanlı Nişanı koymuş.
Bu fotoğrafı Trabzon’da bir işyerinde gören bir arkadaşım çekip gönderdi bana. Sıfırdan başarılı bir iş kuran genç bir girişimcinin ofisinde görmüş.
*
Kıssadan hisse: İnsanlarımızın çoğu kavga değil uzlaşma istiyor. Kerli ferli aydınların yapamadığını vatandaş yapmış yani. Siyasetçilere de ibret olsun.
KLARNETÇİ
Bir insan hem Ekrem İmamoğlu’na hem Özgür Özel’e hem de Ahmet Davutoğlu’na benzer mi?
*
Sosyal medyada dolaşan klarnetçi fotoğrafını görünce...
“Hahaha! Gerçekten de benzeyebilirmiş” dedim.
*
Ama şöyle bir iddiam var:
Benzerlik şekilseldir, daha ötesi asla benzemez.
Umarım yani.
KARAKÖY’ÜN KEPENKLERİ
DÜN bir Karaköy yaptım.
Ara sokaklar, arka sokaklar falan.
Arap Camisi’nde inceleme, Pargalı Camisi’nde araştırma.
*
Sonra Mahkeme Lokantası’nın bulunduğu sokağın etrafından geçtim. Kapalı kepenklerden fışkıran sanatçı resimlerini görünce acayip hoşuma gitti.
*
Neşet Baba da vardı resimlerde, Barış Manço da. Şarlo da vardı, Elvis Presley de.
Resimlerin yapımında emeği geçen Mahkeme Lokantası’nın sahibi Selim Akgül’e bin teşekkür.
KKTC CUMHURBAŞKANI TATAR’IN MESAJI
GEÇEN gün İstanbul’un taksi sorununu yazarken “Çözümsüzlük çözüm değildir” demiştim.
“Çözümsüzlük çözüm değildir” cümlesi, 90’lı yılların meşhur sloganlarındandır. Kıbrıs sorunu konuşulurken sıkça dillendirilirdi. Yazıda bunu da hatırlatmıştım.
*
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bir mesaj göndermiş bana.
*
Özetle diyor ki:
*
“Bu slogan günümüzde de farklı şekillerde karşımıza çıkmaya devam ediyor. Rum Yunan ikilisinin propagandalarına bilinçli ya da bilinçsiz destek verenler, sadece bu sloganları değil, Rum tarafının maksimalist ve hegemonyacı anlayışının üstünü örterek ‘ver kurtul’ nidalarını da atıyorlar”.
*
İstanbul’un taksi sorununu anlatırken kullandığım bir metafor, KKTC Cumhurbaşkanı’na bunları söyletti. İletmek benden takdir sizden.
Paylaş